Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Mayıs '12

 
Kategori
Dünya
 

Medeniyet Ticaret

Yazmak kafi gelmiyor artık. Kafi gelse adamlar mezara kadar köşe yazısı yazmazdı! Bilek gücüyle çalışirim ve maaş kölesi gibi ay sonunu beklerim. Kapitalist düzende ellerim zincirle de olsa zihnim enginlerdedir. Hakkımdan ve alın terimden fazlasını istemem ve vermem de.Oy kullanmadım hiç. Tek sermayem özgür düşencelerimdir. Bir günün sekiz saatini  işe, sekiz saatini kendime ve kalan sekiz  saati uykuya ayırmak zorundayım. Bir ömrün çoğunu zaten aş ile iş ile ve temizlenmekle borçluyuz. Geriye belki yirmi sene var yok kendimize! Hele bir de toplumsal yükümlülük ve törelerden dolayı hem maddi hem manevi taviz vermek zorunda kalınca İnsan, kendini tanımadan ve yaşamadan göçüp gidiyor bu alemden. Mısır  piramitleri dönemlerinde yaşamış, zamanına göre medeni bir köle ile aramızdaki fark şunlardır. Onlar da bizim gibi yetenek ve bilgilere göre bölünüyorlardı. Onlara 3 öğün aş, giyim ve sağlık bakımı, akşamları eğlence ve bira verilirdi...Çocuğu da köle olduğu için Firavunlar onları de eğitir bakarlardı. özgür birey olup da sırf bu maddi yararlarından dolayı Faro ların yanına gönüllü köle olanlar vardı. O zamanlarda bir krala kölelik varken şimdilerde binbir krallara... Şimdilerde maaş diye bir olay var...Biz sana para vereceğiz sen de kendi aşını , giyimini, evini ve sağlığını bu parayla İDARE edeceksin. 

Kuşkucu  fikirlerimin doğuşunda, ben de her kuşkucu ve sağlıklı dozda paranoya olanlar gibi bir "iliminüta" veya "Siyon" efendileri olduğu inancı vardı ve var. Şimdilerde farklı olan fikrim bu birleşimlerin bilinçli değil bilinçdışı birleştiği ve gücünü fark ettikçe bilinçleştiğidir.

İnsanlığın ihanetinin başı Fransız devriminden önce başlar. Obalardan köylere, köylerden şehirlere, Şehirlerden memleketlere ve memleketlerden Global düzene gelirken Obabaşları köy ağalarına, Küy ağaları Şehir beylerine,  şehir beyleri Sultanlara, Sultanlar demokratik liderlere ve Demokratik Liderler Global düzen bekçilerine değişirken İnsanın sorması gereken sorular şunlardır : kimim ve kimiz? , Seçtiklerimizin (her anlamda) niçin, neden ve niye sorularına tabi olması gerekiyor. Mümkünse her gün. O günün var olması için oluşmuş biyolojik. ritmik(aritmatik), geometrik ve fiziki mucizelerden oluşan  bir dizaynda sahne almanın mutlak bilinciyle insan kendini bulmalı ve etrafına bakmalı. Okuyorum gözüm var diye, yazıyorum elim var diye ama soruyorum Niçin ?

_ Klişe olacak ama "Cünkü düşünüyorum ' .  Bilinç altımdaki vahşi egomla  vicdanım arasında bir  itişmeden oluşan fikirler ve hisler ile bulunduğum medeniyetin etkileridir ...Sonuçta bir gün herkes Bu itişmeden taraf seçerek kaderini belirleyecektir. Ben kaderimde yaratılışa ve YAradana karşı Sevgim ve Samimiyetim sonsuzdur. Mutlak Özgür olmak için iki eksenede gel git yapıyorum ve sonuçta sıfırda durarak bir hiç olduğumu kabul ediyorum.  Karesi sıfır olan İnsanın vardığı sonuç birdir.  X' in karasi sıfırsa sonucu birdir. Aynada çirkin ile güzelsin arasında gidip gelirken ben hiçim en iyi poliçedir. Sıfır noktadan hayata bakabilmek bir lütüfdur.

Evet doğrudur; ilkel ve medeni itişmelerimiz savaş ve barıış arasında gidip geliyor. Fransız devrimini Global düzenin başlangıç tarihi olarak alıyorum. Krallıkları kanlı ve kansız  bitirmeden önce neler oluyordu o dönemlerde. Bakın şu an sütlü Türk kahvesi içiyorum. Nescafe bitmiş. Türk kahvesi uyku kesmeye bire bir. Tabii fincanla değil bardakla içersen. Kahveyi Avrupaya kuşatma sonunda Viyana dışına bırakarak ve bireysel alışveriş eden askerlerin  sayesinde Paris'te ilk kahvehanenin bay  Pasqua Rosée tarafından 1672 yılında açılmasında bir başlangıç olmuştur Kanuninin batı açılımları. Bu savaşsız da olabilrdi. Procopı  Cutò tarafından 1686 yılında "Cafe Procopo' adı altından  yeni bir kahvehaneci çıkana kadar Paris'te ki tüm kahveler bay Rosee nin tekelindeydi. Sadece Viyanadan değil Venediklerle Ticaret ile verilen kahveler sayesinde Venedikte ilk kahvehane 1645 yılında ve yedi yıl sonra 1652 yılında Londrada açılmıştı. Fransız Pasqua Rosee Osmanlıyla Ticaret yapan Danıel Edwards adlı beyin yanında çalışanıydı ve ilk kahveyi İngiltereye satandi. 1675 yılında İngilterede 3000 civarında kahve evleri vardı. Bu bilgileri wikipediada İngilzce bulabilirsiniz.  Sonrasında Fransız devrimi ve savaşlarını da İngilizce bölümden daha detaylı oluyabilirsiniz. Ben burda özetleyerek yazacağım.

Pariste 500 den fazla kahvehaneler  varken 1700 yıllarının başında Fransız Guines adasında ilk kahve ekimlerine başlanmışti. Daha sonra burdan tohum kaçıranlar  Brezilya da 'Par " bölgesinde 1727 yılında

ilk kahve çiftliklerini kurmuşlardı. HAtırlarsınız dizilerden, köleleri ve acıları!

Amerika kıtası ve okyanus adalarında Fransız, İngiliz, Amerlkalı,İspanyol,Portekiz ve Hollanda zenginleri sadece kahve de değil, yerli ve denemek için başka bölgelerden getirlimiş

tohumlarla çiftlikler kurarak ve çoğunlukla yerli halkı sömürerek zenginleşirken tam bir asır önce 1602de Amsterdamlı Tüccarlar aracılığı ile 'Birleşmiş Doğu Hint okyanusu şirketler''(VOC)  grubunu kurarak Avrupanın  Bitün zenginlerine tarihte ilk hisse satan şirket olarak krallıklara kafa tutacak bir topluluk oluşturmuştur.

Bu şirketin Wıki deki tercümesi yanlıştır. Hollanda kökenli olsada Avrupa tüccarlarının bir birleşimiydi.

Krallıklar başlarda memmunda olsalar bu yeni zenginler krallıkları sömürü topraklarında daha özgür olabilmek için engel olarak görmeye başlamışlardı. Kral sonuçta bir elit insandı ama para hırsı yoktu. Ülke onundu zaten. 1500 lerın sonundan 1789 lara kadar olan süreçte,  Krallar Kiliseler ve Aydınlar ve Zenginler arasında şu anki gibi ne itişmeler ve entrikalar oluşmuştu Avrupa krallıklarında.

Amsterdama İnternasyonal köle pazarı kuranlar dünyayı parayla alıp idare edenler bu günlerde hem yerel hemde uluslararası şirketler olarak medeni tanımlamalara sahip oldular.

Hollandalılar Asya ve Afrikadan köleler getirp bu sömürü ülkelerine satıp kazançtan zenginlere kar payı veriyordu. Amerika kıtasının kendi yerlisi ya köle olmuş ya da yok olmuştu. Şimdilerde tüm tohumlarda, söz sahib bu zengin ve geçmişinde sömürücülük olan ülkeler. Fındığın ana üreticisi Türk çiftcisi ama pastanın en az payını alıyor.Almanlar kaymağını. Firavunlar dedi ki aha al toprak senin, sen işlet sen sat BANA. Sana yine kölelil hakkı...Ne ölürsün ne de tam refaha kavuşursun.  Arap kahvesini şimdilerde en çok üreten Breziya. 400 yıllık sömürü devam ediyor. Türkiyenin fındıkta dev olduğu gibi kahvede dev olan Brazilya kahvesini iki Amerikan şirketine satıyor ve pastanın kaymağını onlar ve süper market devleri alıyor. 

Birnci ve ikincı Cihan harplerinin atası Fransız Devrimi ve Fransız devrim savaşlarını inceleyin. "Matrix" bir şifre "Vendetta" ise bir ihbardır. İngiliz krallığı devrimden etkilenmediği gibi birde demokrasiye geçti. Çinlilere afyonu savaş zoruyla satanlar acaba ne kadar demokrasi düşkünüydüler ve düşkünüler?!.

Bu günlerde Türkiye nerede duruyor ve neler kaybediyor görüyoruz. Başka bir ülke isyanını ,insancıl diye kandırılıp en ön safta haksızca savaştıran bu 400 yıllı sömürüciler, insanları aş ve işe mecburen muhtaç bıraktığı sürece kimse etliye sütlüye karışmaz ve çıkıp sokakta yürümez.

Interpolin aradığı bir şahısı, illegal olarak koruyarak devlete ne kazandırıp kaybettıirenler acaba neden aynı hassasiyeti şike, Ergenekon ve Balyoz davalarında göstermiyor. Türk halkı uyanıksa  fakire ve akıllıya oy versin. Zeki olana değil 

 kaynak Kendim ve wikipedia

 
Toplam blog
: 82
: 437
Kayıt tarihi
: 11.08.09
 
 

İlgi alanlarım muzik. İlk kez Milliyet Blog'da yazı yazmayı deniyorum, daha doğrusu düşüncelerimi..