Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Mart '07

 
Kategori
Sosyoloji
 

Medya ve siyaset

Her insanın şöyle ya da böyle sıkıntısını dile getirdiği konulardan biridir; medyada ki bilgi fazlalığı. Bazen bu durum medyanın suçlanmasına kadar gider. Medya ve siyasetçi gerilimleri zaman zaman had safhaya yükselir. Her iki tarafında kendine göre haklılık nedenleri vardır. Her ülkede benzer sıkıntılar söz konusudur. Her ne kadar ağız alışkanlığımız gereği “Burası Türkiye” desekte aslında sözü edilen durum sadece ülkemizle ilgili değildir.

Değişimin sosyal yasaları vardır. Eğer bu yasalar görmezlikten gelinirse, mevcut durumun değerlendirmesi de eksik kalır. Tüketim toplumu mantığı, bilgiyi çok oburca kullanmaktadır. Bu oburca tüketim, yazılı veya görsel medya organlarını farklı şekillerde bilgi sunmaya itmektedir. Belki bazen özel yaşamların, bazen de gizli bilgilerin deşifre edilmesi şeklinde, insanlara ilginç gelecek konular medya gündemini meşgul etmektedir. Medyanın, bilgi anlamında en fazla nasiplendiği alan siyasettir. Çünkü siyaset, tüm bilgilerin gelişmesine yaşamı yönlendirerek sebep olur. Her şeyin bu kadar yazıldığı ve tüketildiği bir ortamda medya organları için orijinallikler bulmak ta bir hayli zordur. Her ne kadar siyaset ve medya tarafı biri birilerini suçluyor gibi görünseler de bu durumdan her iki tarafında farklı şekilde istifadesi söz konusudur.

Siyaset tarafı, hata ve gaflarına medya kılıfı uydururken, medyaya da önemli bir haber kaynağı oluşmaktadır. Her iki taraf için de memnuniyetsizlik içinde memnuniyet gizlidir. Bu durumdan gerçek anlamda rahatsız olan taraf ise, oluşan kavgada hiçbir sorumluluğu olmayan masum vatandaşlardır. Yapılan her şey, bu masum insanları etkilemek içindir, aslında. Evlerinde masum duygularla bir şeyler izlemeye çalışan ve kendi ideolojisini savunduğunu zanneden kimselere yaşadığım bir gerçeği aktarmak isterim; bir şeyleri daha iyi ifade edebilmek için.

Katıldığım bir TV programında şahit olduğum bir gerçektir bu, profesyonel siyasetçilerin tavırlarına da iyi bir örnek. Bahsedeceğim konunun kahramanlarından biri solun önemli aydınlarından, diğeri de aşırı milliyetçi siyasetin önemli isimlerinden biri. Benim bu hadisede şahısların kim olduğuyla değil yaşanan olayla bir ilgim söz konusudur. Tartışmalara bakarak evinde sinir krizleri geçiren insanlara, rahat olmaları gerektiğini anlatacak bir örnek. Ekranda kıyasıya çarpışıp, bağırıp çağırıp gerilen bu iki şahıs, ara verildiğinde bir araya geldiler ve çay ikramı yapılan bölüme doğru kol kola girip yürümeye başladılar. Bu durum benim ilgimi çekti ve bende arkalarından yürümeye başladım. Aralarında geçen diyalog çok ilginçti aşırı milliyetçi görüşü temsil eden siyasetçi diğerine aynen şu cümleyi kurdu “…-dostum kusura bakma, yanlış anlamıyorsun değil mi, ben burada partimin görüşlerini temsil ediyorum.” Ben bu diyalogun olmaması gerektiğini de savunmuyorum, eğer ekran arkasında kol kola girilebiliyorsa, bunun ekranın önüne kavga gibi yansımasını algılamakta birçok insanın zayıf kalacağı ve kitleleri kavgaya sürükleyeceği geçeğini vurgulamak istiyorum.

Birçok siyasetçinin de ekranlarda kendi inandığı şeyin değil de partisinin ona sunduğu görüşlerin savaşını verdiğine olan inancım sözünü ettiğim bu hadisede beni doğrulamaktadır. Bazı çatışma ve fikir ayrılıkları, evinden hararetle izleyen ve gerilim yaşayan her insana iyi bir örnek sunmuşundur diye inanıyorum.

Yaşanan tartışma veya gerilimleri öznelleştirmeden değerlendirdiğimizde ifade etmeğe çalıştığım genel bilinçaltı durumu, herkes tarafından rahatlıkla tespit edilecektir. Geçmişte ve yakın geçmişte yaşananların çoğu siyaset ve medya paslaşmasıdır. Fakat bazen bu paslaşmaların bedeli bizde ve diğer dünya toplumlarında ağır faturalarla ödenmiştir. Sağduyudan uzaklaşan kısır tartışmaların hiçbir topluma fayda getirmediği açık bir gerçektir.

 
Toplam blog
: 30
: 692
Kayıt tarihi
: 16.09.06
 
 

1974 yılında Bayburt'ta doğdum, sosyolog-yazar olarak çeşitli çalışmalar yapmaktayım...