Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Mart '09

 
Kategori
Güncel
 

Medya ve toplum

Medya ve toplum
 

Transparan sunucu Sara Varone


Bir Belediye vatandaşlara, Çanakkale savaşıyla alakalı canlı bir gösteri sunuyor. Oyunda, rol icabı ölenler oluyor. Olayı haber yapan muhabir, yerde yatan askere yaklaşarak, "Allah rahmet eylesin asker! Vatan için şehit düşmek nasıl bir duygu" diye soruyor.

Hayatını kaybetmiş sayılan şahıs ise, "Kardeşim, ben Anzak askeriyim. Sen git onu Türk askerlerine sor!" şeklinde cevap veriyor.

Ara sıra sözel ve eylemsel sakarlıklar yapsam da (ki, bu elimde değildir) oldum olası, yavan ve anlamsız davranışları ve lafları sevmem. Rol gereği ölmüş biriyle konuşmak, mizah konusu olabilir. Bundan mistik, esrarlı ya da mucizevi bir film sahnesi de üretilebilir. Ama asla bu biçimde bir haber yapılamaz. Çünkü haberin esası gerçekliktir.

İlginçlik, ün ve farklılık peşinde koşanların hayatımıza soktuğu "saçmalıklara" galiba, yavaş yavaş alışıyoruz. Zira şehit cenazelerinin de benzer şekilde dramatize edildiğini görüyoruz. Ölen babanın resmiyle oynayan, etrafa gülücükler dağıtan ve tabuta selam duran çocukların bu davranışlarından derin (!) anlamlar çıkaran sunucuları yadırgamıyoruz. Anlatılanları dinlerken küçüklerin, olayın vahametini kavrayamadıklarını bilmiyormuş gibi yapabiliyoruz.

Belli bir siyasi görüşü eleştirmek amacıyla kurgulanan haberler, açık oturumlar artık iyice sırıtıyor. Formatı ne olursa olsun tüm programlarda ahlakın, efendiliğin, olgunluğun zerre kadar önemsenmediğini görüyoruz. Önceki akşam Haber Türk'te meşhur kalp doktoru Mehmet Öz'ün babası konuşuyor. İzleyiciler, "Yaşına rağmen zindeliğini nasıl koruyor?" diye soruyorlar. Verdiği cevap "seks" oluyor.

Yaşı kemali bulmuş insanların biraz daha makul olması gerekmez mi? Katiyetle gerekir. Diğer taraftan, sunucuların donuk suratlı olması ne kadar nahoşsa, gülümsemekle gülmeyi karıştırması ve ekranda kahkahalar atarak dikkatleri kendi üzerine çekmeye çalışması da o kadar nahoştur. Zira kariyer sahibi bir şahsı televizyona çıkarmaktan maksat toplumu, o şahsın birikiminden istifade ettirmektir. Onu kullanarak ünlenmek değildir.

Nice zamandır ulusal kanalları, yandaş olsun olmasın (haber ve açık oturumlar dışında) izlemiyorum. Çöpçatanlık, yemekteyiz, çarkıfelek, var mısın yok musun gibi proğramlara vakit harcayanlara şaşıyorum. Kanatimce bunlarda, izleyicinin merakını reytinge dönüştürmenin dışında hiç bir amaç güdülmüyor. Tabi haklı olarak "madem izlemiyorsun, o zaman bunları nereden biliyorsun?" diyeceksiniz. Kanal geçişlerinden bir de, eve gelip giden komşularla eşimden biliyorum.

Dizileri de takip etmiyorum ama karşı değilim. Çünkü izleyiciler onlarda, yukarıdakiler gibi gerçeklik vehmetmiyor. Kurgulandığının farkında olarak izliyor. Magazin programları ise, "Bana ne kimin, kiminle yatıp kalktığından, hangi gece kulübünde, hangi barda şarhoş olup dağıttığından" fikrindeki insanların bile kararlılığını bozuyor.

Kafa dengi arkadaşların kendi aralarında yaptıkları yarı şaka, yarı ciddi muhabbetler epeydir televizyonlara taşındı. Ünlü komedyenlerimizin mizah anlayışı da aşağı yukarı bu mertebede sayılabilir. Artık, bekâret kemeri sohbetleri, emniyet kemeri rahatlığında yapılıyor.

Bir proğramda söz, davranış, kıyafet ve takılarla her çeşit aşırılık açıkça teşvik edilirken, diğerindeki açık oturumda taciz ve tecavüzlerden şikayet ediliyor. Yani hem köpek besleniyor, hem de köpekten şekvacı olunuyor.

Takdir gören bir başka sivrilik ise, siyasi liderlere laf atıp, tavır koyup ünlü olmak. Eğer, bir haberlik şöhret kazanmak istiyorsanız başbakana laf atın, gerekirse hakaret edin. Bakanlara kafa tutun, uzattıklarında ellerini sıkmayın. Mersin'li çiftçi Erdoğan'a, "Anamızı ağlattın!" dedi, Ankara'lı esnaf Ecevite, "Sayın Başbakanım! Al, bu bir yazar kasa!" diye bağırarak kasa fırlattı; ikisi de bir süreliğine meşhur oldu. Son günlerde gene ülkemde böyle bir hava esiyor. Sarhoşlar dahil bir çok vatandaşımız şöhret kovalıyor. Önceki gün bir kadın Başbakan'a, "Bir huzur ver yettin artık!" demiş, bir öğrenci de, "Allah cezanı verecek!" buyurmuş.

Bütün bunlar farklı görüştekileri çok memnun ediyor ama nezaketsizliğin, edepsizlikle bir olduğu unutuluyor. O bir yana, haddi aşan bu tepkiler alkışlanıyor ve övgü alıyor. Belli ki, tarafgirlik aklı dumura uğratıyor. Ayrıca kimse, bu oyunlarda rol alanların, kışkırtılmış tipler veya ruhsal sorunlu kişilikler olabileceğini de hesaba katmıyor.

Bü ülkede, Başbakan'ın ve iktidarın huzursuzluk verdiğine inananlar olabilir. Böyle düşünmek, muhalifler için bir haktır ve çok ta önemli değildir. Önemli olan, bu yargının doğru olup olmadığıdır. İşte medya, hadiseye bu açıdan bakmalı ve kamuyu bilgilendirme görevini nesnel biçimde yapmalıdır. Taraf tutmamalıdır. Çünkü memleketimizde iddia edilenin aksini düşünenler de vardır.

Açıkçası, nasıl fakirler dilencilerden ibaret değilse, ekonomik sıkıntı yaşayanlar ve işsiz kalanlar da sadece medyatik tiplerden ibaret değildir. Ülkemizde, kendilerini belli etmeden, onurlarıyla yaşam mücadelesi veren çok sayıda insan vardır.

Ne var ki, bu sessiz yığınlara yapılan devlet yardımları biteviye eleştirilirken Başbakan'a, "Anamızı ağlattın" diyenler alkışlanmaktadır. Gariptir ama bu tezadı kimse önemsememektedir. İşte ülkemde hayat, bu minval üzere sürüp gitmektedir. Zaman zaman doğru analizler yapılsa da bunlar, yaşanan çelişkileri bertaraf etmeye kafi gelmemektedir. Gene de, Allah akibetimizi hayreylesin, diyelim.

Bu eleştiriden sonra medyacılar bana, "hadi ananı al da git" demesin. Çünkü anam, ebedi istirahatgahındadır ve ben, medyanın keyfi için onun rahatını bozamam.

Resim: haber.mynet.com/.../15Subat2008/O1203091334004

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..