Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Ocak '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Medyumun bilemediği ilk şey

Medyumun bilemediği ilk şey
 

Otomobiline çok iyi bakan araba sahipleri vardır. Temizliğinden tutun, belli kilometrelerde yapılacak bakımına kadar her şeye dikkat ederler, aküye, lastiğe, kapıya, cama, çerçeveye boyaya her şeye özen gösterirler.

Aslında dışarıdan baktığınızda pek fazla bir şey sezinlemezsiniz. Ne var ki, sıradan bir araba işte, daha yeni de almış, elbette sorunu olmayacak diye düşünürsünüz. Oysa zannettiğiniz gibi son model değil, en az 3-5 seneliktir.

Bazıları da öylesine ilgilenir ki arabasıyla, her yerinden bir acayiplik fışkırır. Kolonlar farklı, egzoz bir garip, tamponlar, jantlar, fazla lambalar, havalı korna, bazan işi abartıp siren lambası ve sesine varıncaya kadar bir sürü ek malzeme.

İki ilgi arasındaki farkı farkedenlere bir şeyler anlatmak istiyorum.

Daha önceki yazılarımdan birinde belirttiğim gibi, din, insanın insan gibi yaşamasını sağlayan birtakım kurallar bütünü. Dolayısıyla gayet doğal, hayatın içinde, onunla birlikte ve ondan hiç ayrılamayacak özelliğe sahip bir oluşum.

Abartılısı, yapmacığı, bâtılı, taklidi, aynı garip aksesuarlarla donatılmış araba gibi sırıtır insanda. Onun samimi bir niyet taşımadığını hemencecik anlarsınız. Olağünüstülükle kendine güç katmaya, farklılıklar yaratmaya çalışanlar, bir bakmışsınız toplumu rahatsız etmeye başlarlar.

Ne yazık ki, dinin böyle abartılardan ve olağanüstülüklerden oluştuğunu zannedenler de, gerçek inanç sahiplerini kırarlar, üzerler, ezerler de, bunları baştacı ederler.

Cadılar, periler, insanüstü gücü simgeleyen bütün yaratıklar, çocukların gerçek dünyaya bakış açılarında olumsuz etkiler yaratmasına rağmen, bunu çok olağan ve sıradan karşılayanlar, dinî bilginin çocuğa öğretilmesini beyin yıkama olarak algılarlar.

Her gün gazete sayfalarını işgal eden fallar, burçlar, hiç aslı astarı olmamasına rağmen, insanın hayatına renk ve eğlence katan bir yalan olarak en ufak bir tenkit almazken, besmele çekmek, yani bütün kâinatı yaratan gücün adıyla bir işe başlamak, eğlence konusu olur, hurafe olarak adlandırılır.

Bir dakika sonra ne olacağını bir insanın bilmesi aslâ mümkün değilken, gelecekten haberler veren medyumlar baştacı edilir de, geleceğe yönelik bir arzu belirtilirken, o güne kadar sağlıklı kalmanın ve bu arzuyu gerçekleştirmenin tek sebebi olan Allah'ın yardımının istenmesine, inşaallah denmesine, ne büyük gericilik diye bakılır.

Din dışındaki pek çok etkenle hayatımıza girip bize din gibi gösterilen pek çok yanlışın olduğunu bilenlerdenim. Bunu ayırdedemeyecek aklı başında bir insan da düşünemiyorum. Nerde akla, mantığa, gerçeğe aykırı bir durum varsa, bilin ki orada dine de aykırılık söz konusudur.

Bu tür yanlışları elbirliğiyle düzeltip, temiz bir inançla, insanların manevi hayatına destek oluşturacağımıza ve maddi hayatla birlikte onların çift kanatla uçmalarını sağlayacağımıza, hep bir kanatlarını koparmayı tercih ettik. Dindarlarımız hayatın maddî gerçeklerini, dinden haz etmeyenlerimiz de hayatın manevî gerçeklerini gözardı ettiler, yok saydılar.

Bu şekilde bir yere varılmadığını bir türlü farketmek istemedik. Ben gidemedim ama sen de gidemedin ya, diyerek teselli bulduk. Ben başaramayacaksam sen de başarama deyip birbirimizin önüne durduk, yolunu kestik.

Şimdilerde genellikle yılbaşından yılbaşına ortaya çıkmalarına rağmen, hatırlarsanız bir ara medyumlar istilâ etmişti ülkemizi. Hani meşhur bir Memiş' imiz vardı, bir de Keto' muz. Bir gün canlı yayında Memiş Keto' ya okkalı bir tokat indirmişti de günlerce konuşulmuştu.

Memiş diyordu ki, madem Keto iyi bir medyumdu, niye benim atacağım tokatı bilemedi ve kendini koruyamadı. Aynı tokat Keto' dan gelse, Memiş kendini koruyabilecekti sanki...

Dün akşam, hastahaneden bir gün evvel taburcu olan yeni yeğenimiz Mehmet bebeği evinde ziyarete gittik. Eşim çocukla ve annesiyle ilgilenirken ben bir ara yalnız kalıp sehpadaki eski gazetelere bir göz attım.

" 2007' de neler olacak?" başlıklı bir yazıda Medyumun biri kehanette bulunup gelecekten haberler veriyordu. İlk sırada Saddam vardı. Gazetenin tarihi 30 Aralık. Medyum diyordu ki, 2007' de Saddam asılmayacak, 2010' da eceliyle ölecek.

Devamını okumama elbette gerek kalmadı. Çünkü Saddam çoktan asılmıştı.

Neden gazeteler bu tür dayanaksız bilgilere değer verirler? Okuyucu öyle istediği için... Neden televizyonlar perili, cadılı diziler oynatırlar? Seyirci öyle istediği için... Neden haberler haber değeri taşımayan magazin ağırlıklı olaylarla doludur? Reyting yaptığı için...

Ne olur bir kere de sadece doğrulara, sadece gerçeklere sahip çıksak, sessiz çoğunluğun görüşüne saygı göstersek, hiçbir kaygı gütmeden vicdanımızın sesine kulak versek, kimsenin etkisi altında kalmadan eğriye eğri, doğruya doğru diyebilsek, aslında böyle ama şöyle demek lazım diye kıvırmasak, yalan söylemesek, iftira atmasak, kendimizi haklı çıkarmak için olmayacak yollara başvurmasak, namusuyla çalışmayı, alın terini, emeği ön plana çıkarsak, ahlâksızlığın, namussuzluğun, kalleşliğin, ikiyüzlülüğün, vicdansızlığın, nâmertliğin önüne geçip dur desek, hatta ayaklar altına alıp ezsek...

Ne kaybederiz dostlar, ne kaybederiz? Hep birlikte kazanmaz mıyız?

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..