Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Mart '09

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

Mega kentler

Mega kentler
 

Geleceğin Türkiye'si şekilleniyor
MEGA KENTLER

“Geleceğin Türkiye’si Ağaç Hareketi’nin sonsuza uzanan hedefidir.”Ülkenin yeniden yapılandırılması planlanırken devrim süreci bugünün Türkiye’si ve geleceğin Türkiye’si olmak üzere iki kısımda ele alınmıştır.

Burada insanlarımızın endişe duyabileceği bir konuya açıklık getirmek istiyorum. Malum, dünyada çağlardır ülke düzenleri, yönetim şekilleri değişmektedir. Bu değişimlerin hemen tamamına yakını ihtillaller, insanların öldürülmesi, yerlerinden yurtlarından edilmeleri, işkence, kan ve gözyaşı şeklinde olmuştur. Şimdi yeni bir düzen değişikliğinden bahsedildiğinde haklı olarak korkuluyor, endişe duyuluyor.

Ağaç Hareketi düzenini kabul edecek ve kuracak olan Türkiye halkı, yani sensin. Senin dışında hiçbir gücün bu işe etkisi olamaz. Sen ülken için iyi ve güzel şeyler düşünüyorsan düzen kendiliğinden sorunsuz olarak kurulacaktır.

Bir de hani evi yıkıp yerine yenisini yapmak gibi bir düzen değişikliği olamaz Şu anki düzenimiz a’dan z’ye devam ederken, sistemler yavaş yavaş, bakıp deneyip doğruluğunu anlayarak, hazmederek yerine belli bir süreç içinde oturtulacaktır. Yoksa yık valiliği koy yerine çekirdek yönetimi ülke birbirine girer, kargaşadan yok olur gideriz alimallah.

Değişimin, yeni düzenin kurulmasının nasıl olacağını anlatmak için şöyle bir örnek vereyim: Okulun bahçesinde Atatürk heykeli var. Eskimiş, yıpranmış, bozulmuş. Yenisini yapmak istiyoruz. Önce yeni Atatürk heykelini hazırlarız. Yerini, nasıl konacağını planlar programlar ve eskisini kaldırıp yenisini koyarız. Düzen değişikliği de tıpkı bu şekilde olacaktır. Ayrıca sistemlerin hepsi bir anda değil, zamana yayarak teker teker yerine konacaktır. Bir makinenin parçalarının tek tek takılması gibi.

İnsanlarımızın endişe edebileceği önemli bir konu daha var:

Hâşâ Allahın düzenini getirsen yine bir kısım insanlar memnun olmayacak ve karşı çıkacaklardır. Ağaç Hareketi, işte dünyada geçmişte örneklerini gördüğümüz insanlığın utancı(bu arada insanlığı kurtarmak için insanlık katledildi, şeklindeki sözümün arkasındayım)bir kısım cehalet ucubeleri ve alçak insanlar tarafından sahnelenen”devrimler, ihtilaller”şeklinde bir olgu asla değildir. Fransız İhtilalına övgüler yağdıranlara katılmıyorum. Belki o günün şartlarına göre böyle bir süreç zorunluydu. Yine de diyorum ki”Niyetiniz ne kadar iyi ve doğru olursa olsun yöntemleriniz onlardan farklı değilse yıkmak istediğiniz kötü düzenin sahipleriyle aranızda fark kalmaz. Jan Jack Russo hayali “Emil” adlı çocuğunu ihtilalın geriye bıraktığı “kanlı mezarlıklarda” yetiştirebilir miydi?

Ben “hayal görüyorsun. Bu senin yapmak istediğin şey imkânsız. Bu düzenin sahipleri senin yapmak istediğin şeye asla izin vermeyeceklerdir.” Şeklindeki söz ve düşüncelere inat halkımın karşısına çıkacağım. Mafya babasına bile düzenin değişmesi gerektiğini anlatacağım. Ülke olarak birlik olduğumuz takdirde yapılmak istenenleri değerlendiririz. Zaten bu bir öneridir. Kabul edip etmemek Türkiye insanına aittir. Kaldı ki ülke halkının %76’sının evet demediği bir düzen bu ülkede kurulamaz.%76’ya rağmen yine de ülkenin yeniden yapılandırılmasını sağlayamayacaksak ölelim daha iyi.

Geleceğin Türkiyesi’nin başlangıç kilometre taşı” ülkenin coğrafi yapısının ve yerleşim düzeninin yeniden yapılandırılması, düzenlenmesidir”

“Son nüfus sayımına göre Türkiye'de 81 il, 923 ilçe ve 35.000'den fazla köy bulunmaktadır.”deniliyor. Bu nedir Allah aşkına! Milyonlarca insanı bir uzay aracından sanki dağlara taşlara fırlatmışlar gibi. Bu akıl almaz tablo bu topraklarda yaşayan insanların savaşlarla, göçlerle, ölüm, kan, gözyaşı ve işkenceyle, korkuyla oradan oraya sürüldükleri “cehennemi bir arbede sonucu”ortaya çıkmış olmalı. Belli ki insanlar şer güçlerin elinden kaçacak delik buldukları yere kadar gitmişler. Yoksa bu, aklı başında insanların”sen oraya, sen oraya, sen şurada köy kur, sen buraya yerleş”diyerek bilinçli bir şekilde ülke yerleşim düzeni ve coğrafi yapısını oluşturmaları şeklinde algılanamaz. Yani bu düzen atalarımızın bilerek kurduğu bir düzen değildir. Mecburiyetten böyle olmuştur.

Peki, ülkenin bu dağınık durumundan şikayetçimisin?

Bu soruyu kışın adam boyu karda doğum yapacak karısını atın arkasına bağlı sedyeyle 20 km uzaktaki kasaba doktoruna götüren Hakkârili Memo gardaşa sorsan misafirmiş, gazeteciymiş demez valla vurur seni.”Böyle iyi. Böyle iyi” diyen neme lazımcı üç bostan, beş bahçe çevirmiş tuzu kuru elinde ağızlık yaylana yaylana köy kahvesinde oturan Halil Ağaları hiç kusura bakmasınlar ben de döverim.

Bu ülkede yaşayan insanların ülkenin yerleşim düzeni ve coğrafi yapısının kabul edilemez bir olumsuzlukta bulunduğunu anlamamış olmaları mümkün değildir. Ancak Uludağ’da kışlık, Antalya’da yazlık, üşüdükçe güneye, yandıkça kuzeye kaçan şişkin cebli yurdum insanının bu durum pek de umrunda değildir. Hatta uzak dağların arkasında oralarda yaşayan insanların çektikleri çilelerden esinlenerek yapılan TV dizileri keyfini daha da artırmaktadır. Garip Memo gardaş belki durumun farkındadır ya elinden bir şey gelmez. Hemi zaten kader olarak bellemiştir sürünmeyi, ezilmeyi, rezilliği. Yaratana karşı mı gelsin? Deli Dumrul değil ki.

Düşünelim lütfen. Bu 36 bin küsur yerde biz kuş beslemiyoruz. Köyler, kasabalar, büyük büyük şehirler var buralarda. Onlarca, binlerce, onbinlerce, milyonlarca insan yaşıyor her birinde. Buralarda yaşayan insanların neye ihtiyaçları yok ki. Yiyecek, içecek, giyecek, eğitim, sağlık, güvenlik. Aradıkları her şey ellerinin altında hazır mı sanki? En yakın şehir 100 km ötede. Hergün her gün nasıl gidip gelecekler? Hem niye gitsinler ki?

Devlet mecburen buralara hizmet götürecek. Yol yapacak. Elektrik, telefon, su, okul, cami.36 bin köye bunları ayrı ayrı yapacak. Adama “Hasittir lan!” derler. Sonra bu ülke nasıl kalkınırsa kalkınsın. Devlet baba dağ yollarında ölür valla.

Dünyanın en aptal adamı bile ülkemizin bugünkü yerleşim düzeninin mantıksız olduğunu söyleyecektir. Bugüne kadar böyle gelmiş. Belki akılsızlıktan belki çaresizlikten. Abdülhamit Efendiyi kabrinden çıkarıp”Niye doğru düşünmedin lan “diye tokatlayalım mı şimdi?

Ağaç Hareketi’nde ülkeye getirilen çözümlerin köklü olması yani yeni bir çözüm gerektirmemesi esastır. Bazıları işte büyük kentlerin yakınlarına siteler kuruyoruz, köyleri modernleştiriyoruz diyebilirler. Bu benim bildiğim kadarıyla yıllardır yapılıyor. Ama hala Eleşkirt’in bir köyüne eşekle gidiliyor. Kış günlerinde ülkenin dört bir yanında binlerce köyle bağlantı kesiliyor. Hani Allah dede merhametli davranmasa bastırsa karı gözümüze gözümüze bu köylerdeki insanlar Açlıktan ölürler valla.

36 bin yerleşim yerine ulaşımı sağlamak için en kısası 20 km olan tam 36 bin tane yol gerekir. Taş toprak değil ki sadece. Beton lazım, asfalt lazım. Üstelik yağmurlardan iki de bir bozulur. Yaparsın yine bozulur. Köylü de hiç oturmaz oturduğu yerde. Takur tukur hurda traktörüyle iner dağlardan aşağı her gün her gün. Ne varsa bu kıçıkırık kasaba da.

Durum, ahval, şeriat bu. Kâtip arzuhalim yaz yâre böyle. Ne yapmak lazım?

Gençliğimde “Tarım Kentleri, Köy Kentleri” adında kitaplar okumuştum. Aynı konuları işlemişler ve kendilerine göre çözümler getirmişlerdi. Bu kitapları yazanlara ülkemin insanları adına teşekkür ediyorum. Bakın bize esin kaynağı oldular, ışık oldular. Bu arada bir şeyi söylemek istiyorum. Ortaya koyduğum görüşlerim artık benim değil ülkemindir. Yönetimde bulunan kimseler bu düşünceleri değerlendirebilir uygulanabilecek olanlar varsa uygulayabilirler.”İşte düşünce benimdi. Çaldılar. İzinsiz kullanıyorlar” şeklinde cahilce yaklaşım bana yakışmaz. Yalnız düşünce fikir ve projeleri yarım yamalak, kendine göre orasını burasını değiştirerek kullanmayıp özüne uygun bir şekilde uygulamaları elbette dileğimizdir. Böyle bir durumda aptalca kıskançlığa kapılmayıp kendilerini alkışlar, gurur duyarız.

Ağaç Hareketi sistemi yıllar önce ülkemizin düşünen insanlarınca ortaya konmuş Köy Kentleri, Tarım Kentleri yaklaşımlarından etkilenmekle beraber sorunun teşhisinde aynı çizgide ancak çözümde oldukça farklı bir yaklaşım getirmektedir.

Bizim ülke olarak ilânihaye bu dağınıklıktan kurtulmamız gerekir.36 bin tane kilometrelerce uzunluğunda kışları karla buzla kapanan, iki de bir yıkılan bozulan bu abuk sabuk yollarla uğraşamayız. Adamlar beş on hane dağların arkasında, orada bir yerde. Yol yapmasan olmaz. Yapsan hangi birisine yapacaksın. Köylerimiz neden böyle dağınık ve neden binlerce onbinlerce? Çünkü toprakları var oralarda. Ancak hatırlanacağı üzere Tarım Devrimi gereği artık köylülerin toprakları Tabir şeklinde bir sistem tarafından işlenecek. Dolayısıyla köylülerin illa da köylerinde yaşamaları şart değil. Bu gerçek ve bu sonuç ülkemizi yeni bir anlayışa yöneltiyor. Çarpık yerleşim düzeninin yarattığı olumsuzlukları ortadan kaldırmak için yerleşim düzeni bakımından yeni bir yapılanmaya gitmemiz gerekmektedir.

Bunun için uzun yıllar kafa yorduk. Sonunda “Mega kentler”olarak adlandırdığımız masalımsı düşünce ortaya çıktı. Masalımsı diyorum çünkü neresinden bakılırsa bakılsın bugünkü Türkiye şartlarında uygulama imkânı yok. Asırlar önce Sokullu Mehmet Paşa’nın Karadeniz’le Hazar Denizi’ni birbirine bağlamak için bir kanal yapma hayali gibi bir şey bu. Ancak şu anda hayal ötesi gözüken bu düşünce aslında ülkemizin bu anlattığımız konudaki olması gereken ve ancak bununla kurtulabiliriz diyebileceğimiz bir düşünce maalesef. Başka hangi düşünceyle ne yaparsanız yapın kesin ve gerçek çözüm olamıyor. Doğru, mantıklı düşünceler gerçekleştirilmeleri çok zor olsa bile yine de bir değer taşırlar. Zaten Türkiye insanı da yeni düzende şu anki düşünce, duygu ve ruhsal durumu bakımından çok farklı olacaktır. Bugün için hiç olmaz dediği şeylere kendine güven gelmesiyle “ Belki yapabiliriz” diyecektir.

Ülke coğrafyası iyce incelenerek uygun yerlerde kent kurmak için on adet yer belirleyeceğiz. Uzun araştırmalar yapılacak. Toprak durumu, deprem bakımından sağlamlık, arazinin şekli, rüzgâr durumu ve daha birçok konuda çok geniş kapsamlı araştırmalar yapılacak. Yine de belli fikirlerimiz var.

Kentler için seçilecek alanlar mutlaka sini gibi dümdüz olacak. On tane kentin yerleşim alanının işte tarım yapacağımız ne karar yeri işgal edeceği ortada. Konuşmaya bile değmez. Ülkemizin her yanında böyle binlerce ova ve düzlükler vardır. Engebeli hatta bayır, yamaç arazide şehirleri, köyleri görüyoruz. Bu yerlerde yaşayabilmek için ne çileler çektiğimiz ortada.

Kentler 10 milyon nüfusa göre planlanacak. Neden daha az veya fazla değil? İstanbul’un halini görüyorsunuz. Kartalda çalışan Bakırköylü biri evine gelinceye kadar gece yarısı oluyor. Hem sonra 30–40–50 milyon kişiyi bir yere toplamanın mantığı yok ki.

Bu konuşmalarımızdan insanlarımız şehirleri yeniden kuracağımız gibi bir düşünceye kapılabilirler. Buna artık uçmak da denmez. Süzülmek mi, vınlamak mı denir? Çünkü Ben İstanbul’u yeniden kuracağım deseniz. Akıl hastanesindeki deliler bile güler buna. İstanbul gibi bir kenti sadece kartondan maket olarak yapmaya kalkışsanız başaramazsınız.

Peki, bizim yapacağımız nedir?

Biz ülkemizin uygun yerlerinde 10 milyon nüfusu barındıracak 10 mega kentin alt yapısını yapacağız. Caddeleriyle, sokaklarıyla her şeyiyle kazmayı vurup binayı konduracak hale getireceğiz. Bunun bile imkânsız olduğunu bu ülkede çok kişi söyleyecektir. Yeni düzende bugünün belki iki katını bulacak gelirlerimizin beşte birini bu işe ayıracağız. 2008 yılı bütçe gelirleri toplamı 216 milyar lira. Bunun gerek yeni vergi sistemi ve gerek diğer gelirleri artırarak 500 milyar liraya çıkardığımız zaman bunun beşte biri 100 milyar lira bu işe ayrılacaktır. Anlattığımız şekilde bir kentin altyapısı ve kuruluş yeri harcamalarının ne tutacağının tespitinden önce nasıl bir şehir düşündüğümüzün de açıklanması gerekir. Şüphesiz ben şehircilik uzmanı değilim. Teknik konuları bilemem ve bu konularda konuşmam doğru değildir. Ancak insanların nasıl bir şehirde yaşamak istediklerini anlamak için uzman olmaya gerek yoktur. Ülkemizin yeniçağdaki şehirleri”mega kentler”aşağıdaki özellikleri taşımalıdır. Ortalama bir ülke vatandaşı da aynı şeyleri isteyecektir.

1-) Kent içinde kesinlikle trafik olmamalıdır.

Zaten yeni düzen, motorlu araçları özellikle de şehir içinde düşünmemektedir. Yarattıkları hava kirliliği, gürültü ve trafik stresi ve ayrıca ortaya çıkardıkları büyük masraflar nedeniyle kesinlikle tercih edilmemelidirler.

*İnsanlar evlerine işyerlerine yürüyerek mi gidecekler?

On milyon nüfusu da olsa yeniçağın kentleri” yaşam sitesi”denilen her birinde 10 bin kişinin yaşadığı modern bloklar şeklinde olup çok az yer kaplayacaklar, bu nedenle insanların gidip geleceği mesafeler kısa olacaktır. Bugün gerçi İstanbulun kapladığı alana bakıldığında pek iyimser olamıyoruz ama yeniçağın konut sistemi “Yaşam Sitesi”10 bin kişilik bir modern yapı ve 10 milyonluk bir kent için bin adet site gerekiyor. Kentin son derece hesaplı ve planlı olduğu da göz önüne alınırsa her bir kenarı beş km olan kare şeklinde bir kent bile olabilir diye düşünebiliriz. Böyle bir kentte en uzak mesafe 7–8 km olabilir. Oysa bugün Pendik-Avcılar arası belki de 100 km den fazla.

En uzak mesafesi 7–8 km olan bir kentte motorlu araca kesinlikle gerek yoktur. En fazla tamamı yeraltından olmak şartıyla insanlara kısa yürüme mesafesi de bırakarak abartılmadan raylı sistem kurulabilinir.

*Motorlu araçlardan ekmeğini kazanan milyonlarca insan ne olacak?

Yeni düzende çok sayıda yeni iş ve meslek de ortaya çıkacak. Ülkenin tüm kaynaklarını kullanıma açtığınız zaman belki dışarıdan işçi bile getirmemiz gerekecek.

2-) Bugün özellikle İstanbul Avcılar bölgesini gezmiş olanınız vardır mutlaka. Şöyle etrafa baktığınızda korkunç bir manzarayla karşılaşırsınız. Binlerce elektrik kablosu hemen evlerin çatılarından, neredeyse saçlarınızı yalayarak başınızın üzerinden geçiyor. Benim bir köylüm de burada elektrik çarpmasından öldü. Bunun anlamı şudur: İnsanlara zarar verebilecek hiç bir şey açıkta olamaz.

Öte yandan cadde ve sokaklarda sürekli kazılar yapılmaktadır. Bir gün kanalizasyon, öbür gün su borusu, bir başka gün doğalgaz, telefon arızası nedeniyle her gün sokaklar caddeler delik deşik ediliyor. Görüntüler can sıkıcı. İnsanlara gına geldi.

Yine telefon direkleri, baz istasyonları hem tehlike saçıyor hem de görüntü kirliliği yaratıyor.

İşte bütün bu nedenlerle elektrik, su, kanalizasyon, telefon, doğalgaz gibi tüm bağlantıların yeraltından geçmesi gerekir. Ancak bunun masraflı ve zor bir sistem olacağı açıktır. Yeraltında bunların tamamını içinde barındıran istenildiği zaman şimdiki gibi caddeyi sokağı kazarak değil açıp kapısını girerek kuruluş, tamir ve kontrolümüzü yapabileceğimiz kentin altında çok modern bir yapılanma gerçekleştirilecektir

3-)Bugün var olan çok sayıda işyeri ve konut haricindeki binalara yeni düzende gerek kalmayacaktır. Camiler, eğlence yerleri, standlar, bilim merkezleri ve müzeler, hastaneler, diğer kamu binaları, spor alanları ve bunun gibi yerler( stand yeni düzendeki eğitim ve mesleki öğretimin yapılacağı yerdir)gibi binalar ve yerler şehrin hemen dışında olacak istenilmesi halinde her “Yaşam Sitesi” nde ibadetle ilgili birimler bulunacaktır. İnsanların sürekli bulunacağı bu Camiler, eğlence yerleri, standlar, bilim merkezleri ve müzeler ve bunun gibi yerlere insanların kolayca ulaşmaları sağlanacaktır. Şehir içinde cadde, sokak ve kaldırımlar yerine sadece akla gelebilecek her türlü bitki ve çiçeğin yetiştirildiği bahçe ve bulvarlar, yürüme parkurları bulunacaktır.

4-) Yeniçağın konut sistemi “Yaşam Sitesi” dir.10 bin kişiyi çağdaş bir şekilde yaşatacak gerekli birimlerden oluşan bu yapı düzeninin nasıl olacağı planlanmamıştır. Ancak çok yer kaplamaması istendiğine göre yüksek katlı yeter sayıda bloklardan oluşacağı kesindir.

5-) Sanayi, işyeri ve fabrikalar da kentin dışında hatta biraz uzağında olacaktır.Ne kadar tedbir alınırsa alınsın pis hava, kirli ortam , gürültü ve insanların bozulan sağlığı hep sanayinin olumsuz etkileridir.Sanayi mutlakla yaşam alanlarının uzağında olmalıdır.

Mutlaka Mega kentle ilgili daha buraya yazmadığımız çok sayıda ayrıntı olabilir. Ancak şunu söylemeliyiz:

Ülkenin on ayrı yerinde kurulacak on mega kentin altyapıları yapılırken”deprem” öncelikli konudur. Keza güvenlik, tabi afetler, sağlık gibi hayati olaylar düşünülerek kentlerin planlaması yapılacaktır. Bütün bu konular çok detaylı araştırma ve incelemeler gerektirdiği ve uzman kadroların işi olduğu için biz sadece nasıl bir kent istediğimizi buraya yazıyoruz.

Mega kentlerin sadece alt yapısını yapacağımızı söyledik.

Ülkenin on ayrı yerinde on mega kentin söylediğimiz şekilde alt yapısı elbette yıllar alacak bir çalışmadır. Üstelik çok büyük bir maliyeti de vardır. Konut dışı oluşumlar da en az şehir altyapısı kadar harcama gerektirecektir. En iyi ihtimalle bu proje için yılda en fazla 100 milyar lira harcayabiliriz. Her bir kentin dediğimiz şekilde yapılandırılması toplam olarak 200 milyar liraya mal olabilir. O halde proje en iyi ihtimalle 20 yılda tamamlanabilir. İlk mega kent iki yıl içinde biter bitmez yapılaşma başlayacaktır. Ülkenin bu konuda en mağdur bölgesi önceliklidir.”İnşaat Birimi” mega kentlerin yapılmasında tek yetkili ve sorumludur. Ülkede inşaat işiyle uğraşanlar en az bir yaşam sitesini istenildiği şekilde bitirmek taahhüdüyle inşaat Birimi sistemine dâhil olup çalışabilirler. Yaşam Sitelerinin gerek teknik özellikler gerekse birim fiyatı konularında İnşaat Birimi gerekli standartları koyar. Burada detayları vermeye çalışsak sayfalar yetmez.

İlkinden başlayarak yapılaşma artık o bölgede bu “mega kent”te olacaktır. Şu anda zaten insanlarımız bütçelerinden kısarak ev yapmaya ev almaya çalışıyorlar. Daireler Türkiye ortalaması olarak 100 bin lira civarı. Altyapısı halkın vergileriyle devlet tarafından yapılacak. Arsa parası yok. Kazık işçilik ve malzeme parası yok. Uyanık müteahhitlerin “cebellezileri” yok. Türkiye ortalaması daire başı 50 bin lirayı geçmeyecektir. Altyapısı tamamlanan kentte İnşaat Birimi sistemi içindeki on binlerce inşaat unsuru akıllara durgunluk veren bir çalışma başlatacaktır. Elbette bu parayla olacak bir iştir. Devlet herkesin mali durumunu bilir. Sorunsuz bir şekilde elinde “bina birim parası”bulunan kimseler olmayanların da ev sahibi olabilmeleri için katılım payını peşin olarak ödeyeceklerdir. Bugün hangi yöremizde olursa olsun insanların yarısının bu imkâna sahip oldukları rahatlıkla söylenebilir. Diğer insanlar gelirlerine belli bir oran uygulanarak Yaşam Sitesi’deki dairelerinin katılım paylarını zaman içinde ödeyeceklerdir.

*Yaşam Sitelerini oluşturan binaların “kullanım süreleri” bellidir. Bu süre dolduktan sonra yıkılıp yeniden yapılacaklardır.

*Şehirler 10 milyon nüfusa göre planlanmıştır. Evlenme ve benzeri nedenlerle bu sayının üzerine çıkıldığında arta kalan aileler 11. kentte ev alıp yaşamaya başlayacaklardır. Mega kentler birbirlerine “çoklu hızlı tren sistemleri”yle bağlanacaklar. Kentler ülkemizin kuzey, orta ve güney olmak üzere ulaşım hattı üzerinde bulunacaklardır. Bu aynı zamanda gerek Tarım gerekse Orman Devrimi’nin öngördüğü”Dış Çalışma”ulaşım bağlantı sistemi olacaktır.

Sanayi kentlerin çok uzağında ancak ulaşım hatları üzerinde olacaktır.

Kentlerin dışındaki konut dışı yapılaşmalar” 5 km kenarlı kare”şeklinde planlanan kentlerin dört ayrı tarafında (bir tarafında kültür-sanat-devlet binaları-diğer birimler, bir tarafında eğitim- öğretim, bir tarafında inanç ve bir tarafında da eğlence birimleri yer alacaktır.)Büyük bir planlama ve çalışma sonucu özenle yapılacaktır.

İnsanların kafalarında “Hangi parayla nasıl yapıyorsun?” sorusu vardır. Ülkenin tüm imkânlarını seferber ederek, ülke gelirlerinin beşte birini harcayarak on binlerce inşaat birimi tarafından milyonlarca insan çalıştırılarak bugün dünyayı inşa eden bir ulusun insanları bu zor işin altından kalkacaktır.

36 bin tane abuk sabuk yerleşim yerinden on tane modern tek kelimeyle mükemmel planlanmış mega kent haline gelmiş bir Türkiye’yi insanlarımız lütfen gözlerinin önünde canlandırsınlar.36 bin tane dağlara taşlara uzayıp giden yolların yerine on adet çoklu hızlı tren ray sistemi. Bugün Antalya’dan Kars’a belki de bir günde gidebiliyoruz. O gün en uzak iki mesafe arası 3 saati geçmeyecektir.

Şu bir gerçek ki bu bir rüyadır. İnsanlarımız masal anlattığımızı sanmaktadırlar.

Oysa imkânsız başlangıcı ve bitişi belli olmayan bir süreçtir. Burada anlattıklarımızın başlangıcı da bitişi de bellidir.

İmkânsız koşarak yetişemeyeceğiniz bir hızdır; varamayacağınız bir mesafedir.

İmkânsız var olan her şeyinizle karşılayamayacağınız bir bedeldir.

Ben Kerim Korkut tüm detaylarıyla veremediğimiz sadece yüzeysel olarak insanlarımıza bir yaklaşım olarak sunmaya çalıştığımız bu akılalmaz Türkiye projesini nasıl gerçekleştirebileceğimizi düşünmek yerine başardığımız zaman çocuklarımıza, torunlarımıza nasıl bir ülke bırakacağımızı düşünmenizi istiyorum.

Türkiye’nin bunu başaramayacağını bilsem inanın tek satır bile yazmazdım.

 
Toplam blog
: 6332
: 653
Kayıt tarihi
: 21.09.08
 
 

Sadece sayfalarda kalan yazılar şaheser olsalar bile önemsiz ve anlamsızdır. İnsanlara ulaşan ve ..