Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Aralık '10

 
Kategori
Edebiyat
 

Mehmet Akif Ersoy’u yad ederken...

Mehmet Akif Ersoy’u yad ederken...
 

“Allah’a dayan, sâye sarıl, hikmete râm ol. Yol varsa budur, bilmiyorum başka bir yol.”


Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçiş döneminde yaşamış olan İstiklal Marşımızın şairi Mehmet Akif Ersoy 1873 yılında İstanbul’da dünyaya gelmiş, 27 Aralık 1936’da ahiret yolculuğuna çıkmıştır.

Mehmet Akif Ersoy’un babası Tahir Bey, bugün Kosova topraklarında bulunan Şuşisa köyünde dünyaya gelmiş. Tahir Bey’in babası onu, ilim sahibi bir imam olması için İstanbul’a göndermiş. İstanbul’a gelen ve bir daha geri dönmeyen Tahir Bey’in tek oğlu olan Mehmet Akif de İstanbul’da dünyaya gelmiş.

İstiklal Marşımızın şairi sadece güzel şiir yazan bir şair miydi? Yoksa onu diğerlerinden ayıran başkaca özellikleri var mıydı? Kendisini yeterince idrak edemediğime inandığım Akif’i daha yakından tanımanın bir vefa borcu olduğuna inandığım için bu bloğu kaleme alıyorum.

Ömrü elverdiğince ülküsü üzerine yaşayan Mehmet Akif, devrinin diğer şairleri gibi sadece kendini sanatına adamamış, sanatını çağın karmaşasındaki insanımızı bilinçlendirme amacıyla kullanmıştır. Mehmet Akif Ersoy hakkında çalışmalar yapan Türkiye Yazarlar Birliği Onursal Başkanı D. Mehmet Doğan, Mehmet Akif Ersoy’u; “Zamanında örnek aramadı, kendisi örnek oldu” cümlesiyle tanıtıyor ve “İslam Şairi olarak anılan Akif, sadece yazdıklarıyla değil, düşüncelerini hayata geçirmesiyle kendisi, örnek bir insan oldu”. diyor.

Mehmet Doğan, “Akif, hayatında olduğu kadar sanat ve fikir hayatında da ‘Müslüman’ca davranışın’ icaplarını yerine getirmekten geri kalmamıştır. Yaşadığı dönemde ahlak abidesi bir şahsiyet olarak bilinmiştir. Dürüstlük, ilkelilik, tutarlılık, tavizsizlik onun şahsiyet bütünlüğünün temelini oluşturuyor. Onu zamanının şairlerinden ayıran temel özelliği de, Akif’in pozitif ilim tahsili yapmış bir aydın olarak, insanın manevi yönünü gözden kaybetmemiş olmasıdır. Pozitif bilimlerle ilgili bilgisi sınırlı aydınların aksine, pozitif bilimleri hazmetmiş tam bir aydın olmuştur”diyor.

Erdemi, ahlakı, insan ilişkilerindeki tutarlılığı, mütevazılığı ve haksızlık karşısındaki isyanı onu büyük kılıyor, bunu şiirlerine de yansıtıyordu; “Hakkı bir zalime ihtar, o ne şahane cihad” dizesi buna en güzel örnek teşkil etmektedir. 

Mehmet Akif, hayatı boyunca fakirlik çekmiş, çok sade yaşamış, buna rağmen kanaatkar olmuştur. Yazar Dücane Cündioğlu, “Akif’e Dair” isimli kitabında Kur’an-ı Kerim’in tercümesi için bizatihi Atatürk tarafından teklif edilen 10 bin lirayı, şairin, “Bu fakir adama 4 bin lira bile çok fazla” diyerek teklifi reddettiğini anlatıyor. İdealist şair, ülkenin içinde bulunduğu sıkıntıların sebebini cehalete bağlar. Bu eksikliği gidermek için nasihatçi heyete katılarak Anadolu’nun yolunu tutar ve şehir şehir, kasaba kasaba gezer, sohbetler yapar ve bu yolculuğa çıkarken Mehmet Akif’in cebinde sadece 36 kuruş vardır”.

Prof. Dr. Fatih Andı; “Mehmet Akif’in değerleri bazen ihlasla ibadet olur, bazen tevazu şekline bürünür” diyor ve "Akif’in en temel özelliklerinden biri de, kibirli birisinin kibrine karşı tahammülsüz olmasıdır. O, bu konuda, ‘Kibirliye karşı kibir sadakadır’ düsturuna sarılmıştır. Sunilikten, olduğundan farklı görünmeye çalışanlardan iğrenir bir tavrı vardır. 

Onun için zor dost olan, fakat dostluklarını da bir namus gibi hıfzeden bir adamdır. Diyebiliriz ki, Akif’in hem sanatı hem de onu besleyen şahsiyeti ve entelektüel kimliği şu iki kavrama oturur, ‘Sahihlik’ ve ‘Yerlilik’ Bu hususlarda taviz verenlere karşı tutumu ve tenkidi de tavizsizdir. 

Yakın dostu Midhat Cemal Kuntay ise Mehmet Akif Ersoy için bakın nasıl bir nitelemede bulunmuş; “Bir dağ silsilesini gezer gibi, her tırmandığım zirvesinde yeni bir manzara ile karşılaştım”.

Üç gün evvel, bir konferansta konuşmacı olarak Edirne’ye teşrif eden Tarihçi-Yazar Yavuz Bahadıroğlu ise; “Mehmet Akif’in şairliği alimliğinin gölgesinde kalmış. Sanatını, dini ve milli mücadelesi için kullanmış gerçek bir yol göstericiydi. Dinini gerçek anlamda yaşayabilmeyi başarmış, yaşadığı topluma yaşadıklarıyla örnek olmayı başarmış mükemmel bir örnekti” demişti.

Bakın halen hayatta olan yeğeni Adem Mulay, o günlere ve Mehmet Akif dair neler söylüyor; “Dedem Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışını, Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı’nı, İstiklal Marşının yazılış hikayelerini bizlere hep anlatırdı. O döneme ait birçok şeyi kitaplardan değil, dedemden öğrendim.. Evimizde iki ay boyunca taziye bitmedi. Onu hatırlıyorum, önemli bir kişi olduğunu biliyorduk. Çocuklarım, Mehmet Akif’i unutmasın diye fotoğrafını ve yazdıklarını duvarıma astım. Mehmet Akif öldüğünde ben 7 yaşındaydım ve kendisini hiç görmedim. Mehmet Akif, babamı İstanbul’a götürmek için üç defa Şuşisa’ya gelmiş. Dedem; “Bizim aileden bir Tahir gitti, bir daha dönmedi. Tahir’ler Mehmet Akif’ler biraz da topraklarında, yurtlarında kalsın" diyerek izin vermemiş babama, kısmet işti” diyor.

Sene-i devriyesinde bulunduğumuz bir 27 Aralık gününde Merhuma; Rabbimden, sonsuz af-mağfiret ve merhametiyle muamele eylemesini, Cennet-i Aşiyan’da Peygamber Efendimiz (S.A.V.)’e komşu eylemesini niyaz ederim...

Rabbim, bizleri (sevenlerine) himmetlerine nail eylesin İnşaallah...

Sağlıcakla Kalın... 

27/12/2010 

 
Toplam blog
: 108
: 2366
Kayıt tarihi
: 05.04.08
 
 

1972 Haziranında  Eskişehir'de doğdum. Edirne'de ikamet ediyorum. Duygu ve düşüncelerimi yazıya d..