Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Aralık '16

 
Kategori
Edebiyat
 

Mehmet Akif Ersoy

Mehmet Akif Ersoy
 

milletin derdiyle bu kadar dertlenen başka bir şair olmamıştır


Nice büyük şairlerimiz var, hepsi sihirli birer kitap. Sayfalarını çevirdikçe karşımıza çıkansa kocaman bir derya ve o deryada bir damla olabilmekse onları doğru anlayabilmekte, öğrenebilmek, en keyiflisi de öğretebilmekte gizli. Bu yazımda İstiklal Şairimiz Mehmet Akif Ersoy'un hayatına misafir olmayı istedim. Böyle muazzam bir eseri yazmış, yüce gönüllü, vatan sevdalısı bir şairimizi anlatabilmekse biz edebiyatseverlerin en özel görevlerinden biri olsa gerek.

Akif'e nereden baksak, nasıl anlasak diye düşünmeden önce hayatına değinelim istiyorum. Mehmet Akif, 20 Aralık 1873'te Fatih'te dünyaya gelmiş. Babası Fatih Medresesi müderris ve mücizlerinden (icazet veren) İpek'li Temiz lakabıyla anılan Tahir Efendi'dir. Annesi ise Buharalı Mehmed Efendi'nin kızı H. Emine Şerife hanımdır.  Sezai Karakoç, Akif'in ailesi ve kökeni ile ilgili şu yorumu yapmıştır:

"Baba soyu Rumelili, ana soyu Buharalı, doğuş yeri Fatih:

Yani tam bir Doğu İslâmlığının, Batı İslâmlığının ve Merkez İslamlığının bir sentezi bir çocuk"

 

Ünlü şairin böyle tasvir ettiği bir ortamda, orta halli, sade bir hayat süren Akif, o günün geleneğine uyarak 4,5 yaşlarında iken Emir Buhari Mahalle Mektebine başlamıştır. Daha sonra Fatih İlkokulu'nu ve daha sonra da Fatih Merkez Rüştiyesi'ni bitirmiştir. Babasının da desteğiyle Mülkiye'de öğrenimine devam eden şairimiz, babasının vefatıyla sarsılır ve geçim sıkıntısı da baş göstermeye başlayınca gündüz eğitimini yarıda bırakmak zorunda kalır. Bunun üzerine o dönem mezunlarına hemen iş verileceği için o yıl açılan ve ilk sivil veteriner yüksek okulu olan Mülkiye'nin Baytar Mektebi'ne (Halkalı Baytar ve Ziraat Mektebi) leyl-i (yatılı) öğrenci olarak geçer. 22 Aralık 1893'te okuldan birincilikle mezun olur ve imparatorluğun pek çok yerinde görev yapar. Görevi sırasında yaşadıkları, gördükleri, gözlemledikleri onun eserlerine yansıyacak, imparatorluğun merkezinden en ücra köşesine kadar hayat sahnelerini çarpıcı bir şekilde bizlere aktaracaktır. 

Mehmet Akif hayatı boyunca idealleri peşinden koşmuş ve milletinin iyiliği için çalışmış bir dava adamıdır. Aslında ona tek bir açıdan bakmak anlamak için yetersiz kalacaktır. Türk halkının gönlüne girmiş, vatan şairi Mehmet Akif hayatın pek çok noktasında karşımıza çıkar. İmparatorluğun arka sokaklarını onun kadar güzel yansıtan sanatçı bulmak zordur. O asırlarca ihmal edilmiş insanlarımızı ön plana çıkarır. Sosyal bir şair olan Akif zamanın kan ve barut kokusu içinde topluma yansımaları gözler önüne serer. Bunu yaparken nutuk çekmez, yaşayarak yahut hayatın içinden bir sahneyi bir nev'i izleterek bizlere aktarır. Halk-aydın arasındaki kopukluğa üzülür, medreselerin yozlaşmasından, batıla olan düşkünlüğün bu kadar artmasından dert yanar. Halkı eğitecek insan bulunmayışı ise onun büyük ıstıraplarındandır. Ancak Akif karamsarlığın şairi değildir. Çalışmayı, ilmi almayı, öğütler. Eğitim onun için vazgeçilmezdir. Çünkü eğitimsizlik bütün sıkıntıların ve kötülüklerin kaynağı olan cahilliği doğurur. Asım dediği nesle bu konuda adeta kılavuzluk edecek şiirler yazmıştır. O içimizdeki insanı bize anlatır. 

        "Bir zamanlar biz de millet, hem nasıl milletmişiz

Gelmişiz dünyaya milliyet nedir öğretmişiz!" dizelerinden de anlaşıldığı gibi tarih duygusu müthiş olan şair geçmişin azametinden de yararlanıp geleceğe ümitle bakar. Çalışmakla her şeyin başarılacağını hemen her fırsatta dile getirir. Çünkü bu milletin tarihi her çağda insanına yeniden doğuşun ilhamını verecek kadar canlı ve kudretlidir. Bu doğrultuda Akif'in üstünde durduğu bir diğer konuysa dildir. Türkçenin kullanılışına titizlikle yaklaşır. Türkçe yaşadıkça var olacak şair denmesinin sebebi de şüphesiz verdiği bu önemdendir. Halk deyişlerine, atasözlerine eserlerinde sıkça yer veren şairimizin yazmış olduğu eserlerdeki ifade zenginliğinden de dili ne kadar güzel kullandığını görmek mümkündür.

 

Mehmet Akif denilince Safahat'ı anmamak olmaz. Şairin yazmış olduğu şiirlerini topladığı yedi bölümden oluşan eserin genel adıdır. Hayattan sayfalar, görüşler, hayatın aşamaları anlamına gelir. Bu eserde toplanan şiirler bir devrin tarihini, sosyal hayatını, insanını, onlarım umut ve acılarını yansıtır. Eser yedi bölümden meydana gelmiştir. Yedi cildin birinci kitabı olan Safahat, Mehmet Akif’in ilk şiir kitabı olarak 1911’de yayınlanmıştır. Kitap, “Safahat” diye anılan başlıksız bir giriş şiiri ile bu şiir ise “Oku” kelimesi ile başlar. Manzum hikâye özellikleri taşıyan 44 şiir içerir. Ayrı bir kitap olarak 1912’de yayımlanmış olan “Süleymaniye Kürsüsünde”, üçüncü kitabı “Hakk’ın Sesleri” Balkan Savaşı acılarını barındırır.“Fatih Kürsüsünde” 1914 yılında yayımlanmıştır. Safahatın beşinci kitabı “Hatıralar”, altıncı kitapsa “Âsım”dır. Diyaloglar halinde verilmiştir. Hepimizin bam teline dokunmuş, etkisini bugün de en derinden hissettiğimiz meşhur şiiri "Çanakkale Şehitleri" de bu bölümde yer alır. Safahatın son kitabı “Gölgeler” ise İstiklal Savaşı'ndan izler taşır.

 

Mehmet Akif Ersoy'un yazmış olduğu en nadide şiirse şüphesiz aziz milletime armağan dediği İstiklal Marşı'mızdır. Adı Türk istiklaline bağlı şair milleti için hissettiği en yüce duyguları o mısralarda dile getirmiştir. Hiçbir şair bu ülkenin meselesini bu kadar dert edinmemiştir kendine ve hiçbir şair böyle feryat etmemiştir milleti için. Yine hiçbir şair vatanseverliğin parayla anlatılamayacağını bu kadar çarpıcı anlatmamıştır.

        Ne güzel yazmışsın sen Akif 

        Ne güzel, şerefli bi hissiyattır bu yüce millete dair...

 
Toplam blog
: 61
: 157
Kayıt tarihi
: 26.09.13
 
 

"Sevgili günlük" tadında, aşure kıvamında ..