Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Ocak '09

 
Kategori
Güncel
 

Mehmet Nazım Hikmet RAN ve ben…

Mehmet Nazım Hikmet RAN ve ben…
 

Yolumun <ı>“İlk kez” Moskova’ya düştüğü gün, tarihini de inanırsanız tam hatırlamıyorum.

Her zamanki gibi fotoğraf makinem da yanımda…

İşler çok, ancak benim de sabrım yok.

Arkadaşım o tarihlerde Rus pasaportlu ama Azarbaycan’lı Gündüz BABAEV ile birlikteyiz.

Gündüz, Arap Dili ve Edebiyatı mezunu, Moskova’da okumuş. Ana dili Türkçe, Arapça, İngilizce ve tabi ki Rusça’yı da çok iyi biliyor.

Acelemi hissettikçe, o da acele ediyor ama nedenini bir türlü kavrayamıyor. Sonunda sordu…

- Abi… Ne bu telaş?

- İşimiz çok, program yetişmezse diye korkuyorum.

- İyi de arkamızdan koşan mı var?

- Yok… Arkamızdan koşan yok da biraz acele edelim, şu görüşmeleri bitirelim…

Olmadı… Görüşmeleri planladığımız sürede bitiremedik. İş bitince de soluğu THY ofisinde aldım…

Gündüz’e…

- Hadi… Şu biletlerimizi bir sonraki güne ertele…

- Niye?

- İşimiz var daha da ondan…

Benim derdim başka…

O, işi bitirip hemen dönmeye programlamış kendini. Oysa ben, Moskova’ya ilk kez gelmişim, fotoğraf makinem de yanımda iken görmeyi istediğim yerleri görmeden, fotoğraf çekmeden gider miyim?…

Gündüz <ı>“Peki” dedi ve biletlerimizi erteledikten sonra;

- Evet… Şimdi program ne?

- Nazım Hikmet’in mezarı…

- İyi de ben nerede bilmiyorum ki!...

- Gündüz… Hem Moskova’da okuyacaksın, hem de yerini bilmeyeceksin, ayıp…

- Dur bi babama sorayım…

Azerbaycan’a babasına telefon etti. Yerin tarifini aldı ve düştük yola…

Girişte, yanlış aklımda kalmadıysa giriş ücreti ödedik ve önümüzde de bir bayan düştü, Moskova’nın (bana göre hak ortasındaki) mezarlığın içinde yürümeye başladık…

Kadın, yürüdüğü yerde konuşup duruyor, ben ne dediğini anlamıyorum. Sonunda merak ettim sordum ne diyor diye. Kadın Nazım Hikmet hakkında bilgi veriyormuş. Gündüz, daha sonra bana da aktardı.

Sonunda, mezarlığın en güzel yerindeki Nazım Hikmet’in mezarının bulunduğu yere geldik…

Bir dikili taş, üzerinde Nazım’ın fotoğrafı işli…

Toprağının üzerinde taze bir karanfil veya gül…

Kadın çiçeği göstererek;

- Her gün ziyaret ederler ve mutlaka taze çiçek bırakırlar,

Dedi…

Şaşırdım doğrusu. Ruslar, her gün ziyaret ediyor ve taze karanfil veya gül bırakıyorlar, hayret…

Ben çiçek yerine <ı>“3 kulhuval bir Elham” bırakıp, Gündüz’ün önerisi üzerine mezarlıkta gezmeye başladım…

Orada kimler yok ki?

Neredeyse ki öyle, Rusya’nın tarihine mal olmuş, tarihinin yazılmasına katkıda bulunmuş herkes var.

Mezarlıktan ayrıldıktan ve dışarı çıktıktan sonra Gündüz’e;

- Gündüz… Hani ikide bir Türkiye’de diyorlar ya ‘Nazım’ın mezarı Türkiye’ye gelsin’ diye…

- Evet, diyorlar…

- Götürmesinler, burada kalsın vallaha…

- Neden abi?...

- Yahu baksana mezarlığın temizliğine… Orası bir tarafa, kim Türkiye’de her gün gelip de Nazım’ın mezarına taze karanfil veya gül bırakır ki?

O günden bu yana, ne zaman Nazım’ın konusu geçse, içimde <ı>“Bırakın… Rahat bırakın Nazım’ı… Orda Nazım daha kıymetli, Türkiye’ye getirip de aynı değerli verebilecek misiniz” diye sorarım kendi kendime…

Mesele, Nazım’a tekrar <ı>”Türk Vatandaşlığı” vermek ve mezarını Türkiye’ye getirmek değil…

Mesele, Nazım’a Rusya’da gösterilen özeni ve ona duyulan saygıyı, sevgiyi gösterebilecek miyiz?

Mesele bu…

Eğer mesele (Bana göre) bu ise, bırakın Nazım ile uğraşmayı, o yerinde rahat ve değerli…

<ı>10 OCAK 2008

 
Toplam blog
: 1104
: 918
Kayıt tarihi
: 28.01.07
 
 

Emekliyim ama “Tekaüt” değilim. 1961 yılından beri değişik “Anadolu” gazetelerinde yazdım. 1984-8..