Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Eylül '07

 
Kategori
Siyaset
 

Mehter yürüyüşü ve iktidar

Mehter yürüyüşü ve iktidar
 

BLOG üyeliğimi 28.08.2007 tarihinde kayıt olarak başlatmak istemiştim ve aşağıdaki ilk blog yazımı aynı tarihte sisteme girerek sizlerle paylaşmayı hedeflemiştim. Fakat yoğunluktan dolayı yayınlanması ancak bu zamanlara kaldığı için öncelikle sizlerle aşağıdaki şu düzeltmeyi paylaşmak istiyorum;

Sn. Abdullah GÜL şuan Türkiye Cumhuriyeti 11. Cumhurbaşkanı kendisi ve taraftalarına hayırlı olsun derken bazı yöneticiler bizlere bu konuda düşünce ve yorumlarınızı söylemeye hiç hakkınız yok deseler de ben sizlerle ülkemizin yaşadığı ve geldiği süreci paylaşmak istedim.

Bilir misiniz ki; Mehter Takımının varmak istediği bir hedef var mıdır yada bir hedefi varsa bu hedefine ulaşabilir mi?

Mehter Takımı “2 ileri ve 1 geri adım” atarak yürüyüşünü gerçekleştirir. Sonuçta baktığınızda geri adım atıyor olsa da aslında hep ileri gitmektedir. Bunu yapma sebebi savaş alında belirlediği hedefe ulaşırken düşmanın onu sürekli ileri doğru hareket ediyor olarak algılamasını engellemektir. Diğer taraftan çaldığı müzik ve marşlarla da kulağa hoş gelen ve düşmanının ruhsal olarak uyuşmasına imkan veren bir ritim sağlamaktadır. Bu sistem ve strateji sayesinde tabi ki Mehter Yürüyüşünün bir hedefi vardır ve o hedefine sonunda mutlaka ulaşmak için de elinden geleni yapar.

Bu açıdan mevcut iktidar gücü olan AKP’yi incelediğimizde aynı stratejiyle hareket ettiğini ve Devletin birçok kurumunu kendi düşünce yapılarının karşıtlarına karşı ele geçirmekte olduğunu görmekteyiz. Bu yapıyı değerlendirmeden önce şahsımın geçmiş yıllar da yaşadığı bazı olayları sizlerle paylaşmak istiyorum. Şöyle ki;

    1986 – 87 yıllarında Vatani görevimi yapmak üzere Askerlik hizmeti içerisindeydim. O dönemde Askeri Birliğime katılmak üzere, kullandığım izinlerden bir tanesinin geri dönüşünde Ankara’ya yakınlarımı ziyaret etmek için uğramıştım.

Bu ziyaret esnasında günlerden Cumartesi öğlen yemeği için Kuğulu Parkın kenarındaki bir Cafe / Rest.’a gittik. Biz orada otururken içeri 3 – 4 tane Askeri üniformalı Askeri Öğrenciler girdi ve bizim çapraz karşı masamıza oturdular. Garsona yemek siparişlerinin yanı sıra içecek olarak Bira sipariş verdiler.

Biraz sonra içeriye sivil giyimli ama genel görünüş itibariyle Subay olduğu anlaşılan bir beyefendi girdi ve bizim masamızla Askeri Öğrencilerin arasındaki masaya oturdu. Bu durumdan itibaren bu beyefendi sürekli bir bana birde Askeri Öğrencilere bakmaya başladı. (Ben o esnada sivil olmama rağmen saçlarım Asker traşlı olduğu için bana bakmaktaydı.) Bir süre sonra ben yanımdaki akrabalarıma dönerek “beni de Askeri Öğrenci zannettiğini ve lavaboya kadar gidip geleceğimi ve geldiğimde hala oturuyor olursa gerçekten neden sürekli baktığını soracağımı” söyledim.

Ben lavaboya gidip geldikten sonra masaya oturunca Askeri öğrencilerin gittiğini ama beyefendinin hala oturduğunu gördüm. Akrabalarım bana “ Beyefendinin Askeri Öğrencilere sessizce bir şeyler söylediğini ve onun üzerine öğrencilerin masadan kalarak sessizce gittiklerini” söylediler.

Daha sonra beyefendi bana dönerek Askeri Öğrenci olup olmadığımı kibarca sordu. Bende kendimi tanıtarak Asker Öğrenci olmadığımı ve Vatani görevini yapan bir yurttaş olduğumu söyledim. Bunun üzerine kendisinde bizlere kendini tanıtarak (Harp Okulunda Tabur Komutanlarından bir tanesi idi.) sohbet etmeye başladık.

Sohbetimiz esnasında hafta sonlarındaki izinlerinde böyle zaman zaman Askeri Öğrencileri denetlediklerini, bu izinleri esnasın da yanlış yerlerde bulunmalarını ve alkol gibi içecekleri öğrenciyken kullanmalarına engel olduklarını anlatı. Ama sohbet ilerledikçe bunların yanı sıra Askeri Öğrencilerin çeşitli evler de bazı şeriatçı odaklarca (O dönemde özellikle Almanya’da Ülkemiz aleyhine şeriatçı faaliyetlerde bulunan gruplardan uzak tutmaya çalıştıklarını) toplantılara alınıp yanlış yönlendirmelerden de korumaya çalıştıklarını anlattık. Kendi yaptıkları çalışmalarda bu şeriatçı odakların önlerinde en büyük engel olarak Yüce Türk Ordusunu gördüklerini bu yüzden hiç yılmadan Ordumuz içinde gelecek dönemlerde görev yapacak Genç Askeri Öğrencileri kendi taraflarına çekmeye çalışarak beyin yıkama toplantılarına bıkmadan devam ettiğini anlattı. Fakat kendilerinin bu tür faaliyetleri de engellemek için bütün güçleri ile görev yaptıklarını söyledi. Bizlerde bu yoğun ve güzel sohbetin sonucunda Değerli Komutanımızın şahsında Yüce Ordumuza tüm çalışmalarında ve ülkemizi ileriye götürmek için yaptığı çalışmalarda başarılar diledik.

    İkinci olay ise, 1991 – 92 öğretim yılı içerisinde Üniversite son sınıfta okuyor ve İstanbul’da Atatürk Öğrenci Sitesinde kalıyordum. Oda arkadaşlarımdan bir tanesi İlahiyat Fakültesi 5. sınıf yani o da son sınıf öğrencisiydi. Yurt içerisin de Mescit olmasına rağmen bu arkadaşın çevresindeki bazı arkadaşlar gelip bizim oda da namaz kılıyorlardı. Bir çok akşamda kendi aralarında Din eksenli yada Devlet Yönetiminin gelecekte nasıl olmasına gerektiğine dair sohbetler yapıyorlardı. Bende bazen istemeden bu sohbetleri geç saatlere kadar sürdürdükleri için dinlemek zorunda kalıyordum.

Bir akşam odama gittiğimde bu arkadaşın oda da yalnız olduğunu gördüm. Bir süre sonra aramızda sohbet başladı. Günlük konuların konuşulmasından sonra ben artık uzun zamandır kafamı meşgul eden ve sormak istediğim konuyu kendisine sordum ve tabi ki arkasından diğer sorularım geldi.

Benim Sorum : Sizleri istemeden olsa da bazen dinliyorum ilerde Laik Ülkemizde iktidarı ele geçireceğinizi ve yönetimin İslam Kurallarına göre olacağını konuşuyorsunuz peki bu nasıl olacak?

Onun Cevabı : Biz önce çocukları eğiteceğiz ve yeni yetişen nesiller bizi kendiliğinden iktidara taşıyacak dedi.

Benim Sorum : Aldığım bu cevap karşısında şaşırmış ve arkasından peki bu çocukların anne ve babalarını ne yapacaksınız onlar Laik Sistem savunuyorlar, giyimleri serbest ve bazıları alkol kullanıyor. Onları ne yapacaksınız dedim?

Onun Cevabı : Biz önce kimseye karışmayacağız ama bazı yasakları zamanla koyacağız dedi.

Benim Sorum : Peki ya bu yasaklara uymak istemezlerse ne olacak dedim?

Onun Cevabı : Dediğim gibi deyip, önce bir şey demeyeceğiz fakat ileri dönemlerde yasaklara uymayan hala açık gezmeye devam eden örtünmeyen ve/veya alkol kullanmaya devam eden olursa onları İslam Kuralları çerçevesinde cezalandırmaktan çekinmeyiz dedi.

Benim Sorum : O kadar çok şaşırmıştım ki bu cevaplardan sonra ama içimde hala bir güvence olarak Yüce Türk Ordusunu hissettiğim için peki dedim siz böyle yaparken Askeriye boş mu duracak size engel olmaz mı zannediyorsunuz diye sordum?

Onun Cevabı : Evet Askeriye bizim için en büyük engel görünse de ilerde çoğunluğun istediği bir şeye karşı çıkması imkansız olacak ve bir çok kesim eski ihtilallere karşı olduğu için onlar sürekli konuşarak Askeriye’yi etkisizleştirecekler dedi.

Valla dedim benim bildiğim ve hissettiğim ASKERİYE eğer gelecekte böyle bir şey olursa kimseyi dinlemez ve gereğini yapar, bu ÜLKE’nin şeriatla yönetilmesine yada aşırı muhafazakar bir toplum yönetimine sahip olmasına izin vermez dedim. Onun için siz boşuna kendinizi yormayın isterseniz diyip konuyu kapattım.

    Üçüncü bahsedeceğim olay ise; 1993 yılının Temmuz ayında yabancı dilimi geliştirmek amacıyla İngiltere’ye gitmiştim. Orada kursa gittiğim bu dönemde Eylül – Ekim aylarında yabancı dil eğitimi için ülkemizden Kaymakam Adayları İngiltere’ye geldiler. Bazıları ile zaman içinde bulunduğumuz kentte yer alan Suudi’lere ait bir Mescitte Cuma namazlarında karşılaşmaya başladık ve tanıştık. Kendileri benim gittiğim okula değil yanımızdaki başka bir okula gidiyorlardı. Cuma namazı sonrası veya girişinde yapılan bazı ayak üstü sohbetlerde şahit olduğum konular beni çok şaşırtmıştır.

Bir tanesi, bu Kaymakam Adaylarının birbirlerine kalmak için kiraladıkları evlerde bulunan pişirme kaplarını atarak yerine yenilerini almalarını öğütlemeleriydi. Çünkü o kapların içinde eğer Domuz Eti pişmişse kendilerinin de yıkanmış dahi olsa aynı kaplarda yemek pişirmelerinin dinimizce günah olduğunu telkin etmeleriydi. Bende bir Müslüman olarak Domuz Eti yemem ancak bir kapta daha önce Domuz Eti pişmiş olma ihtimali olabilir diye de o kapları atıp yenisini de almam. Böyle bir düşünce bence ancak yobazlık seviyesindedir ve bunu bir Kaymakam adayının düşünmesi ise çok vahim bir durumdur.

Diğeri; bu Kaymakam Adaylarından biri etrafında topladığı diğer arkadaşlarına sınıfında bir İtalyan erkek öğrencinin olduğunu ve bu kişinin başka bir sınıfta Brezilyalı bir kız arkadaşı olduğunu söylüyordu. Devamında bu kızın her sabah sınıfa geldiğini ve sınıfın içinde İtalyan erkek arkadaşını herkesin içinde dudaklarından sarılarak öptüğünü ve kızın açık saçık giyindiğini anlatıyordu. Arkasından yaptığı bunların hepsinin bu Hıristiyan kızların ve erkeklerin çok ahlaksız olduğu yorumu yapınca da diğerlerinin onu onayladığını gördüm.

Sonuncusu ise; bu Kaymakam Adaylarının ellerinde sürekli Zaman Gazetesi görüyordum. Kendilerine sorduğumda ise bu gazetenin günlük haberleri takip edebilmek için kendilerine sürekli Türkiye’den günlük olarak geldiğini söylediler.

    Dördüncü ve son bahsedeceğim olay ise; bundan yaklaşık 12 yıl önce bir yakınım Üniversite sınavına hazırlanırken toplumda Fethullah GÜLEN cemaatine ait olduğu düşünülen bir dershaneye gitmeye başladı. Bir süre sonra daha iyi ders çalışabilmek amacıyla dershanenin yurdunda kalmak istediğini söyledi ve oraya kayıt olup kalmaya başladı. Fakat iki hafta sonra dayanamadığı söyleyerek geri evine döndü. Çünkü gündüz ders, akşam etüd ama beraberinde 5 vakit namaz ve dini toplantılar. Sabah bile herkesi uykudan kaldırıp Sabah namazını kıldırıp sabah sohbetleri oluyormuş. Bu derece kafa etkilenmesine ve yıkanmaya çalışılmasına dayanamayıp ayrılmıştı.

Bütün bu yukarıda sizlerle paylaştıklarıma benzer belki sizlerde çok olaylara şahit olmuşsunuzdur.

Şimdi tüm bunların ışığında geçmişte bugüne Sn.Necmettin ERBAKAN’ın siyasi hayata adım attığı ilk günden bu yana sergilediği Siyasi ve Dini idealleri hedefi doğrultusunda sürekli dikine ileriye doğru gitmek istemesi stratejisi AKP kadroları tarafından değiştirilmiştir.

AKP’nin yeni stratejisi Mehter Yürüyüşü olan 2 ileri 1 geri adım atmaktır. Bununla ilgili 2002 yılından bugüne kadar sürdürdükleri İktidar Stratejisine bakmak gerekir.

    Öncelikle eğitim reformu adı altında okullarda bedava dağıtarak verdikleri kitapların içeriğini değiştirmeye çalışmalarıdır. Bu çalışmalar zaman zaman ortaya çıksa da bir yanlışlık olmuş diyerek geri adım atıyorlar gibi görünseler de sürekli bu konuda kendi düşünce sistematiklerine uygun nesiller yetiştirmeye uğraşmaktadırlar. Bu sebeple Atatürk ile ilgili bilgilerde değişiklik yaparak yada bilimsel değerler yerine dinsel değerleri kitaplar içine sokmaya çalışmaktadırlar. Diğer taraftan tüm eğitim kadrolarına muhafazakar görüşlü insanları yerleştirmeye bu alanda kadrolaşmaya çalışmaktadırlar. Geçmişte bağımsız bir olay gibi görünse de bir bayan öğretmenin okula türbanla gidip gelmeye çalışmasıyla da bu konuda toplumun tepkisini ölçmeye ve anlamaya çalışmışlardır.
    Toplum giderek daha da fakirleşirken vatandaşlara yardım kuruluşları yada bazı kamu kuruluşları vasıtasıyla yardımlar götürülerek onların dini duyguları kendi lehlerine bir manevi sempatizan oluşturmaya çalışmaktadırlar. Yardıma muhtaç insanlara yardım etmek tabi ki büyük bir fazilet olsa da bunun belli bir ideolojiye geri planda hizmet etmesi için yapılması kötü bir şeydir.
    Zaman zaman çok nadirde olsa medyamızda yer alan haberlere baktığımızda Laikliğe karşı, Ümmetçiliği öven yada Türbanla ilgili AİHM verdiği kararlarda bile verdikleri demeçlerle toplumu geren bir strateji izledikleri halde çok tepki almaları halinde bütün eylem ve söylemlerinden geri adım atmaktadırlar. Aslında görüntüde bu geri adım bir sonraki ileri doğru atılacak 2 adımın hazırlık ve toparlanma sürecini oluşturmaktadır.
    İngiltere’de olduğum süreçte tanıştığım Kaymakam Adaylarına baktığım da ise geçmiş aylarda Turizm bölgelerimizdeki bazı ilçelerde Alkollü İçecek Satan Eğlence Yerlerinin şehir dışına çıkarılması kararları alınmıştır ve o süreçte hatırladığım kadarıyla o ilçe Kaymakam’ları da Belediyelerin aldığı bu kararları onaylamışlardı. Belediyeler AKP’li olabilir ama Turizmle yaşayan bir ilçede görev yapan bir Kaymakam’ın böyle bir kararı onaylaması aklıma ilk olarak yukarıda da detaylarını bahsettiğim Kaymakam Adaylarının düşünce yapısını ortaya koymaktadır. Ama o kararlarda aslında toplumun nabzını ölçmek için alınmış ileriye doğru atılan 2 adımdan biri olurken toplumun ve Büyük Millet Meclisindeki tüm Muhalefet partilerin itirazı ve tepkisi sonucunda 1 adım geriye atılarak uygulamaya sokulmamıştır. Bu tür uygulamaları da bir daha ki Belediye seçimlerinden sonrasına bırakılmıştır.
    Türban konusunda görüntüde bu geçmiş iktidarları döneminde hiç ileri doğru adım atmasalar da bahsettiğim küçük olaylar yada AİHM yapılan şahsi münferit başvurular yolu ile de bunu konudaki mevcut durumlarını korumuşlardır. Hatta Sn.Abdullah GÜL’ün eşinin Ülkemizi şikayet etmek amacıyla Kamusal Alanda, Üniversitelerde ve Eğitim Öğretimin diğer alt kademelerinde Türbanın yasak olmasının İnsan Haklarına Aykırı olduğuna dair şikayet başvurusuna bile sonradan geri çekmişleridir. Sn.Tayyip ERDOĞAN ise AİHM’nin Türban konusunda aldığı olumsuz bir karar üzerine bu konu onları ilgilendirmez bunu ULEMA’ya sormamız gerekir açıklamasından daha sonra geri adım atmış böyle bir açıklama yapılmadığı yönünde toplumu yönlendirmeye çalışmışlardır.
    Şuan yaşanalar karşısında toplumdaki Medya Kuruluşlarına baktığınız da bazı Dini Sermayenin elinde bulunan TV Medya kuruluşları vasıtasıyla sürekli Dini Sistemi teşvik ve bilinç altına yerleştirici yayınlar yapılmaktadır. Bunların dışında olan büyük medya kuruluşları da İktidarla olan ilişkilerinden dolayı kesinlikle İktidarı eleştirmeyen (tabi ki olumlu yapılanlar varsa onları da takdir etme duygusunu bırakmadan) toplumu paparazzi programları, şarkı yarışmaları, konuları anlamsızca uzayan dizilerle toplum duygu karmaşasına itmektedirler. Çünkü bir tarafta dini referanslı programlar diğer grupta her türlü ahlaksızlığın meşrulaştırıldığı programlarla toplumsal çöküntü körüklenmektedir. Toplumu etkileyebilecek ona gerçekleri bulup ortaya çıkarıp gösterecek ve toplumu bilinçlendirebilecek hiçbir tutarlı bir program bu büyük medya kuruluşlarınca yapılmamakta olup geri planda iktidarın düşüncelerine hizmet edilmeye çalışılmaktadır. Diğer taraftan bir nebzede olsun İktidarın Siyasi İdeallerine yönelik attığı gerçek adımlarını ortaya çıkarmaya çalışan Medya Kuruluşlarına, Gazeteci ve Yazarların üzerine de ellerindeki tüm güçle gitmeye çalışarak bunları susturmaya çalışmaktadırlar.
    Son günlerde olan en ilginç olay ise bugüne kadar hayatım boyunca karşılaşmadığım daha önce sadece ev ve/veya düğün salonu ortamlarında karşılaştığımız yada duyduğumuz türde bir düğünün gün ışığına çıkarılması amacıyla Bebek Cami avlusu içerinde dini referanslar içeren dini tören şeklindeki düğün yapılmasıdır. Bu olayda özellikle Bebek Cami’nin seçilmesi neden daha muhafazakar bir bölgedeki Cami değil de buranın seçilmesi toplumun vereceği tepkiyi ölçmeye yönelik olup geleceğe yönelik bu adımların başlangıcıdır. Eğer çok tepki gelirse bunun öncelikle Hıristiyanlarda Kilisede yapıyor ne var bunda denebilecek bir kozmopolit yapıyı içeren bir bölge olması yada çok tepki gelecek olursa da bunun şahsi bir olay gibi gösterilip üzerinin belli bir süre örtülmesine imkan verecek bir bölge olmasındandır.
    Ayrıca bugünkü İktidarın en büyük hedef olarak gösterse de hiçbir zaman tam üye olamayacağımız Avrupa Birliği İlişkileri, Amerika ile olan ilişkileri ve sürekli topluma eğer iktidar değişirse yada Askeri bir Açıklama olursa Ekonomi 200 Km hızla duvara çarpmış gibi olur korkusunun yanı sıra, bazı Aydın olduklarını iddia eden kişileri (bazı Profesörler, Gazeteciler, Yazarlar ve Siyaset Bilimciler) sürekli özelliklede Dini Sermayenin elinde olan Medya kuruluşlarında vatandaşların önüne çıkarıp konuşturarak öncelikle Muhalefet Partilerini ÖCÜ olarak göstermenin yanı sıra Askeriye’nin de bu gidişata engel olmasını önlemek amaçlı kullanmaktadırlar.

Bütün bunların ışığı altında AKP İktidarının Mehter Yürüyüşü devam etmekte olup seçimlerden önce 1 adım geriye atmış görünseler de şuanda 2 adım ileri adım atarak kendi siyasi ve dini görüşleri doğrultusunda Sn. Tayip ERDOĞAN’ın dediği şekilde “ÖZÜ de SÖZÜ de BİR” olan (ASLINDA BİR İNSANIN ÖZÜDE SÖZÜDE BİR İSE GEÇMİŞTEKİ DÜŞÜNCELERİNE VE İDEALLERİNE BAKTIĞIMIZDA ŞUAN DEĞİŞEN NEDİR?) Sn. Abdullah GÜL’ü Cumhurbaşkanlığı Makamına çıkaracaktırlar. Bunun diğer mesajı ise Sn. Abdullah GÜL’ün eşinin Türbanı olup en Büyük Kamusal Alana dahil olan bu konumun gelecekte Devletin bu konudaki tutumunu nasıl sürdürebileceği konusunda olumsuzlukları içermektedir. Ayrıca 2. İktidarları döneminde ilk iş olarak yapacaklarını söyledikleri Anayasa Değişikliği aslında en büyük 2 ileri adım olacaktır.

EY TÜRK GENÇLİĞİ VE HALKI UYAN ARTIK EĞER UYANMAKTA GEÇ KALIRSAN BİRGÜN UYANDIĞINDA GERÇEKTE NASIL YÖNETİLMEK İSTENDİĞİNİ VE YÖNETİLDİĞİNİ ANLIYACAKSIN AMA O ZAMAN İŞ İŞTEN ÇOKTAN GEÇMİŞ OLACAK.

Saygılarımla;

Yeni Gelecek.
 
Toplam blog
: 10
: 913
Kayıt tarihi
: 28.08.07
 
 

İstanbul Ünv. İktisat Fak. Çalışma Ekonomisi ve End. İliş. Böl. mezunuyum. Ayrıca Yeditepe Ünv. Sosy..