Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Haziran '10

 
Kategori
Deneme
 

Mektup

Ne güzel mektuplar yazardık önceleri.
Haberlerimizi, özlemlerimizi, sevgilerimizi, özenle yazdığımız mektuplarla ulaştırırdık sevdiklerimize.
Her kelimesine bin sevgi katarak kurduğumuz cümlelerle donatırdık beyaz kağıtları. Bazan da kenarı çiçekli ya da ucu yanmış kağıtlara dökerdik hasretlerimizi, sevdalarımızı.

Kağıt kalemi mektup yazmak için bir araya getirmeyeli sanırım 10 yıl oldu. Koskoca 10 yıl. Az değil. Bunu yazarken önümde ki kalemden utanıyorum. Klavyenin tuşları onun yerini aldığı güne lanet edercesine küskün duruyor kalemim. Konuşmuyor sustu.
Hayır, konuşmuyor derken kalemim sürçmedi.
Evet, sustu kalemler.
Kalemlerin dili vardı evvelden. Yüreklerden alınıp onlara teslim edilen kelimelerle dile gelir, neler neler anlatırlardı.
Kalemlerin duyguları vardı; el değmedik hüzünler, gün görmemiş sevinçler onlarla dökülürdü yazıya, kağıda.
Kalemlerin sevgileri vardı; sıcacık ederdi tutan elleri.
Kalemlerin şefkatleri vardı; onunla yazılmış mektuplar; nice viran gönülleri şenlendirirdi de, bayram yerine dönerdi köhnemiş yürekler.
Kalemlerin sırları vardı; gönülden dile, dilden kaleme fısıldananlar, sır kalırdı ebede kadar.
Kalemlerle yazılmış mektupların da güzelliği vardı.
.Kalemlerin ince uçlu olanları tercih edilirdi mektup yazarken. Mürekkebi kalitelisinden alınırdı ki; yazarken akmasın. Dolma kaleme sahip olamayanlar da tükenmez kalemin güzel yazanını bulur alırdı ki; yazısı güzel görünsün mektup kağıdında.

Kalemle yazılmış mektuplar da özen vardı.
Özen, mektup yazılacak kağıt seçiminden başlardı .İmkan dahilin de, ya kırtasiyeden renkli, çiçekli kağıtlar alınırdı; ya da çizgisiz beyaz kağıtlar tercih edilirdi . Yazarken, altına daha önceden çizilip hazırlanmış çizgili kağıt koymak da ihmal edilmezdi ki; satırlar yan gitmesin. Sayfanın kenarlarına bırakılacak boşlukların ne kadar olacağına varıncaya kadar hesap edilirdi. Alt ve üst boşlukların orantısı da önemliydi, ona da azami dikkat edilirdi.

Kalemle yazılmış mektuplar da sevgi, saygı, şefkat, incelik, kibarlık vardı.

Kişi ya da kişilere duyulan özlem, sevgi saygı çerçevesin de yazıyla anlatılırdı uzakta ki muhataba. Kelimeler öyle sıradan seçilmezdi. Şimdiki mesajlar da olduğu gibi ünlü harfler katledilip kalan sessiz harflerle meram anlatılmaya çalışılmazdı. Üzerine düşünülerek, yazılacak en uygun kelimeler bulunur onlar kullanılırdı mektupta. Öyle; arki, kanki gibi ne olduğu belli olmayan yavan kelimeler yazılmazdı. Ayıp sayılırdı. Muhataba saygısızlık addedilirdi öyle şeyler.
Mektup yazan kişi sadece harfleri yan yana getirmezdi onların her birine farklı manalar yüklerdi yazarken. Okuyan kişi bilirdi nerde ne demek istediğini.
El yazısıyla yazılmış mektupların bir özelliği ve güzelliği de; her yazanın yazısının farklı oluşuydu. Kim sağa yatık, kim sola yatık yazar bilinirdi mektuplaşanlar arasında. Gene noktalı harflerin noktasını kimi sırf nokta şeklinde koyarken, kimileri de, içi boş dairecikler yapardı.Herkesin ayrı bir yazma şekli vardı. Şimdi ki; mektup olmayan e postalara baktığımız da aynı fabrika ürünü harfler yan yana. Yüz kişi de yazsa, değişmiyor, yazı aynı yazı.
Hasret kokan asker mektupları yazılırdı, okunurdu evvelden. Analar oğullarından gelecek mektubu heyecanla beklerlerdi. Eline alınca önce zarfı koklar sonra açar okur ya da okuturdu.
Eşlerin, sevdalıların mektupları da aynı heyecanla gizli gizli okunur, koklanır, saklanırdı.

Ne oldu da bu güzel alışkanlığımızı terk ettik. Terk ettik de; kendimizi teknolojiye hapsettik. Mesaja, e-postaya mahküm olduk.
Cep telefonlarının başlattığı baltalama sürecini, internet taçlandırarak tamamlayınca; mektup da mektuplaşmak da demode oldu.Yeni nesil, mektup deyince e-postaları anlıyor artık. İlköğretim öğrencisine mektup yaz desek belki de kurallarını bilemeyecektir. Ee yazmıyor ki bilsin. Mektuplaşmanın yerini çhatleşme aldı. Nbr, mrb, slm, k.i.b, evt gibi, ne dediklerini kendilerinden başka anlamayan bir gençlik var şimdi.
Hangi telefon, msj, e-posta; iki satır dahi olsa sevgiyle yazılmış mektubun yerini tutabilir acaba?

İki tıklamayla e-mailleri açıyoruz, iki saniye de de içeriğini okuyoruz.
Ama mektup öyle miydi? Zarfı elimize aldığımızda, nerden geldiğini bilsek dahi zarfın adres bölümüne bir göz atardık gene de.. Öyle gelişi güzel yırtarak açmazdık zarfı. Üst köşesinden özenle yırtarak açardık ve ikiye ya da hacmine göre katlanmış mektubu elimize alırdık. Önce kokusunu çekerdik içimize. Ayak üstü değil rahat oturulmuş bir pozisyonda okurduk gelen mektubu. Bu arada geçen süre beynimize endorfin salgıları salgılatırdı. Noktasına, virgülüne dikkat ederek okurduk. Eğer başkasına okuyorsak daha bir özen göstererek kullanırdık sesimizi. Vurgulamalara dikkat ede ede okurduk ki; yazanın anlatmak istediği hangi duyguysa onu karşıdakine aktarmaya çalışırdık. Göz ucuyla mektubun sahibini de kollardık. Yüzün de, duruma göre hüzün ve ya sevinç ifadesi beliriyorsa, bu bizim mektubu güzel okuyabildiğimizin kanıtı olurdu.
Sonlara doğru hızımızı yavaşlatırdık ki; o güzel an biraz daha sürsün.
Deste deste okunmuş mektuplarımız olurdu sakladığımız. Ara da sıra da çıkartıp tekrar okuduğumuz mektuplar…
Mektup yazmayı da okumayı da özledim.
Ben kalemimi özledim.

 
Toplam blog
: 25
: 549
Kayıt tarihi
: 20.06.10
 
 

1975 yılında Almanya'da doğdum. Son 15 yıldır Türkiye' de yaşıyorum. Özel sektör çalışanıyım amatör ..