Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Nisan '14

 
Kategori
Spor
 

Melo'nun üç büyük "zaferi"

Melo'nun üç büyük "zaferi"
 

Satranç oynuyorsunuz veya o kadar uzağa gitmeyelim arkadaşlar arasında dört kişi bir araya gelmişsiniz okeye oturmuşsunuz.

Rakibinizin en iş görecek taşını o fark etmeden tahtanın üzerinden kaldırıyor ya da her tur dönüşte yerden bir tane fazla taş çekiyorsunuz.

Böyle bir oyunu kazanmış olmanın size keyif vermesi mümkün müdür? Rakibiniz kaybetmiş olabilir ancak siz olan bitenin fakında değil misiniz? Gece yastığa başınıza koyduğunuzda huzurlu hissetmeniz mümkün mü?

Dün instagramda tesadüfen Melo’nun sayfasına rastgeldim. Keşfet sekmesinin altında en çok izlenenler arasındaydı.

Elinde bir şampanya şişesi ve kadahi ile maç sonu başarısını, belki de zaferini kutluyordu.

Ortada üç başarı olduğunu düşünüyor olmalıydı.

Öncelikle muhtemelen bütün bir hafta eğer oynarsa Emre’yi nasıl oyun dışı bırakırım taktiği üzerine çalışmış olmalıydı.

Aslında bu taktik kurgunun ligimizde bir çok takım tarafından uygulandığını, Fenerbahçe’deki en zayıf halkanın Emre Belözoğlu olması nedeniyle rakiplerin işini de kolaylaştırdığını bu sayfanın içinde bir kaç defa dile getirmiş hatta başlık açmıştım.

Emre saha içinde yaptıklarıyla kesinlikle sevimsiz bir görüntü çiziyor bu konuda onu savunmak ya da empati yapabilmek kolay değil; ancak bunun özellikle Emre’nin Fenerbahçe’ye gelmesinden sonra planlı, şartlandırılmış bir algıya dönüştürüldüğüne de asla şüphe duymuyorum.

Sadece Emre’nin hareket ve ağzından dökülenleri çeken bir yayıncı kuruluş kamerası olduğunu unutmayalım.

O kamerayı gerilimli bir maç sırasında Rıza Çalımbay ve Ertuğrul Sağlam’a da yöneltin ve sadece bu iki teknik adamın kenarda neler yaptığını ve söylediğini izleyin muhtemelen 90 dakika sonunda yaşadığınız hayal kırıklığının ve yanılgının ölçüsü, tarifi olamaz.

Bu işler böyledir.

17 Aralık’tan sonra bir defa daha gördük ki en tepedeki adamın telefon konuşmalarını dinleyin muhtemelen o konuşma kaydının içinde şüphe duyacağınız bir takım tuhaflıklar duyarsınız; öyle olmadı mı?

Neyse konumuzdan uzaklaşmayalım.

Bir takım veya rakip oyuncu Emre’nin hem saha içi bu zafiyetlerinden hem de genel olarak futbol kamuoyunda oluşmuş Emre Belözoğlu algısından yararlanarak taktik geliştiriyorsa bunun adı sportmenlik değil, pusu kurmaktır.

Bunun üzerinden yorum yapmak ise olabilecek en kirli tezgahtır. Bu tezgah maalesef medyamızda mevcuttur.

Emre’nin gördüğü kırmızı kart sonrasında kendini kaybetmek suretiyle asıl niyetini ortaya koyan Melo bunu utanmadan ve akılsızca yaptıklarıyla itiraf etmiş, bir anda futbolun karanlık tarafında gün gibi ortaya çıkıvermiştir.

Üstelik Emre’ye sahayı terk etmesini gösteren o el işaretiyle sahada zavallı bir şekilde gezinen ve ne olduğunu idrak etmekten uzak hakemin de iradesinin üzerine çıkıp oyunda da kalma başarısını gösterdiğine göre kararı kimin verdiği, belirlediğini de göstererek daha büyük bir zafer daha kazanmıştır.

Türkiye bunu da izlemiştir; MHK bir defa daha sahaya sürdüğü hakeminin zavallı konuma düşümesine, bir futbolcu karşısında ezilmesine sessiz kalmıştır.

Bugün ne açıklama yaparsanız yapın; kime ne mazeret üretirseniz üretin zafer kazanan şampanyasını patlatarak koltuğuna kurulmuş kadehini kaldırmaktadır.

Son dakika içinde oyundan atılması karşısında Melo’nun ortaya koyduğu tavır aynı zamanda hakemliğimizin de acınacak durumudur.

Melo, Emre’ye karşı psikolojik üstünlük kurmakla kalmamış, hakemin saha içindeki iradesini yok etmiş ve sonuçta da sahadan takımı, ezeli rakibini 1-0 yenerek ayrılmıştır.

Bir oyuncunun üç büyük başarısı!

Bir çok Fenerbahçeli aynı yıl içinde oynanmış iki derbi maçından 16 Şubat 2002’de Ali Aydın’ın yönettiği ve dört Galatasaraylı oyuncuyu attığı, 1-0 kazanmış olduğu maçı hatırlamak bile istemez; ancak 6 Kasım 2002’de 10 kişi kaldığı ve 6-0 kazanmış olduğu karşılaşmayı en büyük zaferi olarak görür.

Çünkü gerçek zafer rakibinin en güçül olduğu zamanda kazanılmış olandır.

Hele derbilerde kendi gücünden çok rakibininkini kollamak herhalde en önemli değer olsa gerekir.

En büyük hayal kırıklığı ve kaybetme; en büyük zaferi kazandığını sandığın, etrafında kimsenin kalmadığı ve yalnız olduğun an yaşanır!

Melo’nun şampanya şişesi ve kadehiyle tak başına kaldığında olduğu gibi.

http://twitter.com/uzaygokerman

uzaygokerman@gmail.com

 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..