Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Şubat '10

 
Kategori
Siyaset
 

Memleketi kurtarma planı...

Memleketi kurtarma planı...
 

Sabahın köründe parmağını koymuş zilin üzerine kaldırmıyor. Uyku sersemi ilk aklıma gelen “Basıldık herhalde” oldu. Kim basacak, neden basacak düşünecek durumda değilim...

Yerden kalktım, kapıya yönelecektim tam. Düştüğüm yatağa takıldım. Bir de yatağın üzerine düştüm...

Ayağımı çapmışım bir yerlere. Seke seke kapıya vardım. Açtım.

“Hayrola...”

“Hayır, hayır” dedi beni yana itip içeri girdi.

Şaşkın şaşkın arkasından bende kapıyı kapatıp oturma odasına girdim. O kurulmuş bile.

“Kahven, çayın yok mu?”

“Var, seni bekliyordum ben de...”

Öyle güzel kızmak geliyor ki içimden sormayın. Ama nereden başlayacağımı bilmiyorum. Bir ara “Ne oldu sabah sabah” diyeyim diye aklımdan geçirdim. Ama bu hafif olurdu. Vazgeçtim hemen. Bakıyorum öyle söyleyecek bir söz bulamadan. Ne olduğunu dese de kurtulsam diye aklımdan geçiyor.

“Bak ne düşündüm” diyerek lafa başladı.

Bu kadar düşüncesiz biri bir şey düşünebilir miydi diye aklımdan geçirirken “Ne...” diye sormuşum...

Bir an için söyleyecek gibi odu. Birden karar değiştirip “Önce çay koyalım anlatırım” demesiyle kalkıp mutfağın yolunu tutması bir oldu... Kendimi banyoya atım o mutfağa girerken. Aynada şaşkın bakışları ile bana bakan kendimle dalga geçecek zaman değil. Yüzümü gözümü bol su ile yıkadım.

Sakallarım uzamış. Elimle yokluyorum, göründüğünden kötü... Tıraş sabunu, fırça ve jilet aynanın önünde... Tıraş olmayı sonraya erteledim.

Mutfağa girdiğimde kestiği ekmeğe reçel sürüyordu. Birden durup bana bakarak “Ne oldu, neden topallıyorsun” diye sorarken benim için kaygılandığını okuyorum yüzünden.

“Yok bir şey, çarpmışım”

Ben çayı demlerken o bana dikkatli olmamı anlatıyor. Acelem neymiş, neden bastığım yere, döndüğüm köşeye dikkat etmiyormuşum diye neredeyse kızıyor.

“Bırak sen benim bastığım yeri, döneceğim köşeyi. Ne oldu sabah sabah böyle.”

“Bak ne düşündüm”

“Ne...”

“Bu Recep var ya, bu Recep”

“Recep kim”

Kırk yıllık bir dostumuzdan söz eder gibi “Kim olacak Tayyip”

“Eee ne olmuş ona”

“Açığını yakaladım ben onun. Bu hükümet gider artık”

Beni yataktan düşürdüğünü bilse ne yapardı acaba. Koşar başbakanın kapısına da aynı hızla dayanır mıydı diye aklımdan geçenlere gülümsemiş olmalıydım.

“Gülme” diye çıkıştı bana. “Anlatınca sen de hak vereceksin bana”

“İyi de bunları Deniz’e söylesen daha iyi olmaz mı?” diye sorunca Haydar’ı gafil avlıyorum. Boş bulunup “Deniz kim?” diye soruyor.

“Şu bizim Deniz. Deniz Baykal.” Geldiğinden beri ilk kez gülmek ile gülümsemek arasında yüzü aydınlanıyor Haydar’ın. Kendi kendime garip bir keyif almaya başlıyorum konuşmamızdan.

“Biliyorsun sevmem onu” diyor kesin bir dille, ekmeğini ısırmadan önce. Sonra koca bir ısırık alıyor, ağzını dolduruyor. Bekliyorum yutsun diye…

Bu gün nedense çok sabırlıyım. Kızsam da belli etmemeye kararlıyım... Evi başıma yıksa bir şey demeyeceğim sanki. Çay suyu kaynıyor. Çaylarımızı doldururken devam etmesini bekliyorum. Gelmiyor gerisi. Hükümeti nasıl devireceğimizi hala bilmiyorum.

Ne kadar uçuk düşünce varsa aklıma geliyor. Darbe yapmak gibi bir niyeti olabilir diye aklımdan geçiriyorum. Yok, bu olmaz. Darbeler dönemi kapandı. Top tüfek olmadan zaten darbe nasıl yapacağız. Hem ben geç yatıyorum, erken de kalkamam...

Haydar’ın türban ve şeriat takıntısı başımıza iş açacak diye de içten içe korkuyorum. Bu takıntısı ile asker postalı parlatmayı önerirse külahları değişmek için kendi kendime hazırlık yapıyorum.

Haydar rahat. Durmadan tıkınıyor. Söylese kurtulsak artık... Sonunda önüne çay bardağını bırakınca dayanamadım sordum. “Darbe falan mı yapmak istiyorsun?”

Ters ters bakıyor bana. Ağzında çevirdiği lokmayı yutmaya hazırlanırken... Bir yudum çay alıyor. Yutkunuyor iştahla...

“Ne darbesi yahu... Bize yakışmaz. Biz yapsak yapsak devrim yaparız.” diyince birden rahatlıyorum… Biz bu tür konuşmaları en son 1980 öncesi yapardık. Şimdi etimiz ne, budumuz ne devrim yapmak kim, biz kim...

En iyisi işi gırgıra vurmak... Kendimi Haydar'ın insafına bırakıp, sonunu beklemek… Ama şeytan da rahat durmuyor, bir yandan dürtüyor...

“Biz ikimiz mi yapacağız devrimi?”

“Evet, ne var bunda, yapamaz mıyız?” O kadar rahat, o kadar kendinden emin ki Haydar. Neredeyse benim aklıma neden gelmedi diye kızacağım kendime...

En iyisi laf değiştirmek, konuşacak yeni bir şeyler bulmak... “Boş ver sen” diyorum. “İş arıyordun! Bulabildin mi bir şey?”

“Ne işi, bırak şimdi işi.” diye çıkışıyor bana.

Bir emekli ile bir işsize kaldı memleketi kurtarmak diye geçiyor aklımdan. Nedense hoşuma gidiyor bu birden. Havaya giriyorum. Kendimi emekli paşalar gibi hissediyorum artık.

Sağlam bir plan yaptık mı tamamdır. Yıkar yıkar kurarız hükümetleri. Olmadı devirir devrim yaparız.

Hasan Kaya

www.noktahaberyorum.com

 
Toplam blog
: 65
: 1019
Kayıt tarihi
: 11.09.09
 
 

Mart 1959 Erzincan doğumlu, İzmir de yaşıyor.. ..