Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Temmuz '14

 
Kategori
İzmir
 

Memleketimden insan manzaraları!

Memleketimden insan manzaraları!
 

internetten alıntı...


 

Güneş’in, asfalt ile sıcak bir ilişkiye girdiği zaman aralığında!

Düştüm yollara, yollara!

ESHOT’un kulaklarını çınlata çınlata, hatırını sora sora, cemaz’ul evvelini ana ana!

İsmi lazım değil!

Ana hatların hepsi kalkmış rafa!

Ana hatlarda çalışan minibüsler kara borsa, kullananların da burnu Kaf Dağı’nda!

Sıcak falan bir yana, bulabilirsen bekleyecek bir ağaç gölgesi aman da aman, ne alâ!

Uzun bekleyiş, çekilen çile ve hedefe varış! Ehhhh sonunda!

Kaç saatte diye sormayın sakın ha!

Hele dönüş yolunu! Asla…!!!

İzmir’in ahalisinin yarısı yok, diğer yarısı da ya yollarda, ya sahil kıyında, ya da AVM lerde alışveriş çılgınlığında!

İğne atsan düşmeyecek bir durumda!

Koskocaman bir otopark… Araç park edecek bir metrelik yer yok. Devasa bir mağaza, ucu bucağı yok. Adamlar, düşünmüş ve yapmışlar. Çıkış yolunu bulmak için labirent misali tüm mağazanın içerisinde dolanmak zorundasın. Hani alacağın bir kalem mal bile olsa!

İçeride yok, yok ama insan çok!

Her reyonun baş kısmında kocaman alışveriş arabası ile bekleyen erkekler, reyonların içerisinde eli kolu dolu, dolanmaktan helâk olmuş kadınlar!

……. Gel artık çocuk ağlıyor bak. Yeter dolandığın.

-Sus oğlum! Geliyorum anneciğim şimdi.

Çocukta son perdeden bir feryat, git gide yükselen bir halde. Anne alacaklarının son demlerinin derdinde!

-De hadi… Bitir şu alışverişi!

-Tamam… Dırdırlanma geliyorum şimdi!

-Ağlama bebeğim ağlama!

Ben diyeyim beş yüz kişi, siz deyin bin!

Bu arada insan kalabalığını yara yara, birbirlerinin koca koca ve de yüklü alışveriş arabalarına çarpa çarpa, kasalara ve çıkışa ulaşmaya çalışan insanlar.

Nezaket had safhada!

-Ayyy çarptı mı? Af edersiniz!

 ‘’Hadi gülüm çıkalım artık! ‘’Diye yalım yalım yalvaran bir koca!

-Senin kredi kartının limiti yetecek mi bu aldıklarıma?

-Bilmiyorum! Yetmezse yarısını bırakırız kasada!

- Ben bunları kasada bırakmak için dolanmadım saatlerdir burada!

-Ne yapalım? Yeterse yeter, yetmezse beni rehin bırakırsın kasada!

- Dedim sana, ben sabah! Çoluk çocuk Gümüldür’e gidelim. Hiç değilse, Güneş, deniz, kum görsün bedenlerimiz, günü birlik bile olsa! ‘’Olmaz’’ dedin.

Eminim ki adamcağız, içinden gizli gizli hayıflanmakta! ‘’Tüh, kör şeytan nerden uydum sana! Keşke gitseydim kumsala, hiç değilse ben de ferahlardım birazcık denizin engin suyuyla. Hem de bu kadar zarara ziyana da girmezdim. ‘’

Adamın yüzünden düşen bin parça! Kadın halen ‘’Daha ne alsam acaba?’’ telaşında!

Uzun ve zahmetli uğraşlardan sonra, ulaştık kasalara.

Orada da ayrı bir sıra!

O aile ne yaptı? Limit yetti mi? Aldıklarını eve götürebilme şansına erişebildi mi O kadın? Adam mahcup oldu mu? Yoksa rehin mi kaldı kasada?

Bilmiyorum!

E canım yani! Bu kadar da aile işlerinin içine girilmez ki! Hem bana ne!

Kulak misafiri olduysak, misafirlikle kalalım değil mi?

‘’Arada bir zülfü yâre dokunduk. Tam yerine rast geldi manzara koyduk!’’

Eve dönerken, hastanenin acil kapısının önünden geçtim!

Bir an duraksadım!

''Bir nefes sıhhat ''için çırpınan insanlar düştü usuma!

''Bu günüm de böyle geçti, şükür halime'' diyerek, düştüm yola.

Bir başka zaman, bir başka mekânda görüşebilmek dileği ile…

Ve… Sevgilerimle…

 

Ay Şen…

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 533
: 1375
Kayıt tarihi
: 14.11.10
 
 

Aydoğdu; kızgın güneşinde Ağustos'un, sararmıştı altın sarısı başaklar. Kırlangıçların göç dansın..