Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Mayıs '15

 
Kategori
Deneme
 

Memleketimden insan manzaraları 10

Memleketimden insan manzaraları 10
 

BİZ O’NU  UNUTMADIK

“Köy Enstitülerini açan da kapayan da aynı kişiler ya da aynı iktidardı.”

MAHMUT MAKAL

Ne diyorsunuz içinizden? Bana da söyleyin kardeşim. Ben de bileyim, ne düşündüğünüzü.

Evet, ne diyorsunuz?

Mahmut Makal, hep olumsuz örnekler mi vermiş; ‘Anımsı Acımsı’ adlı kitabında?” diye soruyorsunuz; öyle mi?

Tamam işte, siz böyle açıkça sorun, ben de açıkça, dosdoğru cevap vereyim:

Hayır; bu eserinde hep olumsuz örnekler vermemiş yazar. Aksine, “İşte adam gibi adam!” diyeceğimiz örnekler de vermiş.

“Kim bunlar?” diye merak edeceğinizi bilirim. O nedenle siz sormadan cevap vereyim:

 Sözgelişi; Cahit Sıtkı Tarancı, Ziya Osman Saba, Nurullah Ataç, Yaşar Nabi Nayır…

Hayır, hayır… Hepsi bu kadar değil: Yaşar Kemal, Abidin Dino, Orhan Kemal, Mustafa Ekmekçi, Sait Faik de var…

“İyi de kardeşim, neden onlardan söz etmiyorsun hiç?” diyorsanız, cevap vermek zor, buna işte!

Madem bu kadar meraklısınız, kitabın adı belli, yazarı belli, yayınevi belli… Gidin, alın, okuyun.” dememi beklemezsiniz sanırım. Benim de böyle bir niyetim yok zaten.

Makal’ın “Anımsı Acımsı” kitabında mademki o kadar güzel örnekler var, kaç haftadır neden hep olumsuz örneklerden söz ettim, öyle mi?

Siz hiç gazete okumuyor, hiç televizyon izlemiyor musunuz? Bugüne kadar hangi gazetede ne zaman güzel haberler okudunuz? Hangi köşe yazarının yapılan ya da yapılmayan bir iş için, “Ne iyi, ne güzel, ne hoş” dediğini gördünüz ya da duydunuz?             

Ya televizyonlardaki “Ana Haber Bültenleri”ne ne dersiniz? Baştan sona hep olumsuz haberler değil mi?

Öte yandan beğenilen, çok izlenen, ödüller kazanan filmler ve dizilerde olumlu olaylar mı anlatılıyor?

Neden mi böyledir?

Kötü örnekler, iyi örneklerden daha çok etkiler insanları da, onun için…

On yaşındayken ağaçtan düşüp kolunun kırıldığını kırk yıldır niçin anlatıp durur insanlar?

Gerek Türk, gerek dünya edebiyatının ünlü romanları ve öyküleri de öyle değil mi?

Bunca gerekçe yeter sanırım. Gelelim artık Makal’ın tanıdığı güzel insanlardan birini biri ile nasıl tanıştığına…       

İyi de, kimi seçeyim ben şimdi?

“Bizim Köy”ü yayımlayıp Makal’ı 19 yaşında meşhur eden Varlık Yayınevi ve Varlık dergisini kurup yöneten Yaşar Nabi Nayır’ı mı, Burgazadalı Öykücü Sait Faik’i mi, ünlü “Otuz Beş Yaş” şiirinin şairi Cahit Sıtkı Tarancı’yı mı?

Orhan Kemal’i mi, Yaşar Kemal’i mi, Ziya Osman Saba’yı mı, Tonguç’u mu yoksa?..

“Zamanla nasıl değişiyor insan

Hangi resmime baksam ben değilim”

“Kadın, raks ederken güzeldir

Bayrak, dalgalandıkça

Deniz, köpürdüğü zaman

İnsan, ihtirasla yaşarken…”

dizeleriyle bitiren Cahit Sıtkı’yı işaret ettiğinizi anlamadım mı sanıyorsunuz?

 Cahit Sıtkı ile nerde, nasıl tanıştığını şöyle anlatıyor Makal:          

“1951 baharında tanışmıştık. Ankara’da bir ikindiüstü, Maltepe’de bir gazinonun bahçesinde tavla oynuyorlardı; Oktay Rıfat’la. Suat Taşer’le bir iş için gelmiştik Maltepe’ye. İşimiz bitince, gazinoda bir kahve içelim; dedik. Rastlantı orada karşı karşıya getirdi bizi. Çok cana yakındı. Neşeliydi. Oracıkta, “Özü sözüne uyan birisiniz; Cahit Ağabey” diyesim geldi.” (…)

“O akşam Melih Cevdet’e rastladık. Melih’in eşi rahmetli Sabiha Hanım, Cahit ağabeyin pek yakında evleneceğini muştuladı bize. Kendi gözleriyle “evet” diyordu. Akşam, Yenişehir’de Nissuri’de  içtik. Evlendikten sonra belki içemeyeceğini, ama bunun iyi de olacağını söyledi. Köy sorunlarını konuştuk uzun uzun. “Memleket isterim – Ne başta dert, ne gönülde hasret olsun – Kardeş kavgasına bir nihayet olsun…” diyen şair bu dertle dertlenmez mi?”

İşte bakın hele. 1946’da “CHP Şiir Ödülü”nü kazanmış ünlü “Otuz Beş Yaş” şiirinin 41 yaşındaki ünlü şairi Cahit Sıtkı, ‘daha dünkü çocuk’ diyebileceği henüz 20 yaşındaki Makal’la, aynı masada oturup içiyor, köy sorunlarını konuşup tartışıyor.

Tamam, Makal da herhangi bir genç değil, ünlü “Bizim Köy”ün yazarıdır; ama!.. Evet, öyledir ama çok değil, bir yıl önce, Çankaya’da “Millî Şef”imiz İnönü otururken, yazdığı kitaptan dolayı hapse atılmamış mıydı bu genç?

Ve o yıllarda, Millî Şef’imizin onay vermediği bir yazarı, hangi polis, hangi savcı suçlayabilir, hangi hâkim tutuklayabilirdi ki?

Bu sözüm bir yorum değil, gerçeğin ta kendisidir.

Nitekim 1950 Haziran’ında, yeni Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın davetlisi olarak Çankaya’ya çıkan Makal’a, Cumhurbaşkanlığı Tercümanı Nurullah Ataç şöyle der: “Senin tutuklanman da salıverilmen de buradan geçti.”

Buyurun, buradan yakın! Şimdi ne diyeceksiniz?

Üzmeyin canınızı. Buluruz, buluruz…  Bizler, önyargıyla sevdiğimiz ya da sevdiğimizi sandığımız birilerinin hataları için mutlaka geçerli bir mazeret buluruz!

Makal, Cahit Sıtkı ile tanıştıktan iki yıl sonra, Gazi Eğitim Enstitüsü’nde öğrencidir. (1953) Arkadaşlarıyla birlikte bir şiir gecesi düzenler, okulda. Cahit Külebi’yle birlikte Cahit Sıtkı’yı da davet ederler. Nazlanmadan gelir ikisi de. Öğrenciler, özellikle Tarancı’yı görmekten çok mutlu olurlar. İlle de 35 Yaş’ı dinlemek isterler O’ndan.

Coşkun alkışlar arasında sahneye çıkan Tarancı, hem “35 Yaş”ı okur, hem “Gün Eksilmesin Penceremden” şiirini.

Bir süre sonra, Makal’ı çağırıp yanına, “Ölenler unutulur mu Mahmut?” diye sorar.

Bundan sonrasını şöyle anlatıyor Makal:

“Ne var ağabey?”

“Orhan’ı unuttunuz.”

Başka bir şey söylememe fırsat vermedi. “Hemen beni sahneye çağır, Orhan’dan şiirler okuyacağım!”  

Ben de haberi sevinçle bildirdim topluluğa. Yine alkışlar arasında çıktı. Kendisininkiler gibi ezberden ve konuşur gibi, Orhan’ın üç şiirini okudu. Birisi ‘Sere Serpe’, birisi ‘Ölüme Yakın’, üçüncüsü de ‘Değil’…”

Bir şair, başka bir şairi kıskanır genellikle. Hele hele çağdaşı bir şairi müthiş kıskanır.

Fakat o da ne!..

Cahit Sıtkı Tarancı’da kıskançlıktan eser yok!

Üç yıl önce bu dünyaya veda etmiş, kendisinden 4 yaş küçük bir şairden bir yüksekokulun öğrencilerine ezberden üç şiir okuyor ki, her babayiğidin harcı değildir bu.

Görülmüş, duyulmuş mu hiç bugüne kadar böylesi?

Yaşıtı ve arkadaşı değerli bir şair ve yazar olan Ziya Osman Saba ile son günlerine kadar süren dostluğu da kanıtlar; O’nun bu takdire değer özelliğini.

Bunca sözden sonra, Tarancıdan bir şiirle bitirelim; söyleşimizi:

DALGIN  ÖLÜ

               Dün güzel bir kadın geçti

               Kabrimin yakınından.

               Doya doya seyrettim

               Gün hazinesi bacaklarını,

               Gecemi altüst eden.

 

               Söylesem inanmazsınız,

               Kalkıp verecek oldum

               Düşürünce mendilini;

               Öldüğümü unutmuşum.

 

O, öldüğünü unutmuş olabilir; ama biz O’nu unutmadık.

Aynen Orhan Veli, Nâzım Hikmet ve Cahit Külebi’den olduğu gibi, Cahit Sıtkı Tarancı’dan da en az sekiz-on şiir okuyabildiğime göre ezberden, demek ki, Sayın Makal gibi ben de seviyorum bu şairimizi.

Hem de çok!..

Hüseyin Erkan

info@dilemyayinevi.com.tr                              

 Duygu, Düşünce, Öneri ve Eleştirileriniz İçin: TEL: (0212) 511 95 85 – (0535) 612 93 62                                        FAKS: (0212) 522 05 99  E- Posta: huseyinerkan@dilemyayinevi.com.tr; info@dilemyayinevi.com.tr                                         

 
Toplam blog
: 303
: 309
Kayıt tarihi
: 21.02.11
 
 

1942'de Antalya'ya bağlı Akseki ilçesinin Gödene (Menteşbey) adlı kuş uçmaz kervan geçmez bir köy..