Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Ekim '10

 
Kategori
Öykü
 

Memleketimin Delileri-23

Memleketimin Delileri-23
 

Memleketimin okulundaki olaylar devam ediyor


Öğrenci kayıtları ve bütünleme sınavları bittikten sonra Eylül ayının ortalarında okul yeni öğretim yılına başlamıştı. Okullar açılmadan iki hafta önce müdür, her tarafı temizlettirmiş; sıraları, yazı tahtalarını, muslukları onartmış, çatıyı aktartmıştı. Okuldaki görevli hizmetliler bu çalışmalar sırasında bir hayli yorulmuşlardı. Çünkü binlerce öğrencisi olan bu okulda iki erkek ve iki bayan olmak üzere toplam dört hizmetli vardı.

Bunlardan Muzaffer en kıdemlisi ve beceriklisiydi. Anlamaz görünürdü ama her işi bilirdi. Bütün yaşamı tatillerde bile okulda geçerdi. Çünkü en alt katta ona iki çocuğu ve karısıyla birlikte kalabileceği bir yer verilmişti. Böylece geceleri güvenlik problemi de çözülmüş oluyordu.

Diğer erkek hizmetli Ali Osman son derece sessiz, saygılı bir kişiydi. Okul içi işlerinden başka milli eğitime evrak getirip götürme gibi işleri de yapardı. Dışarıda görevi olduğunda hiç oyalanmaz hemen okula dönerdi.

Bayanlardan Çıkık Çene Raziye 45 yaşlarındaydı. Konuştuklarının çoğu anlaşılmasa da o konuşmaktan vazgeçmezdi. Bir kış günü nasıl olduysa çenesi çıkıvermişti. O günden sonra alışkanlık haline geldi ve çenesi ikide bir çıkmaya başladı. Kocası öleli uzun yıllar olduğundan ve başka da bir geliri bulunmadığından emekli oluncaya kadar çalışmak zorundaydı.

Diğer bayan hizmetli Şikayetçi Hatice de onun yaşlarındaydı ve birbirleriyle iyi anlaştıkları söylenemezdi. Bilhassa en ufak bir kusurda Hatice arkadaşını şikayet etmek için soluğu müdürün yanında alırdı. Müdür erkek hizmetlilere hiç laf etmezken bayanlara ağza alınmayacak sözler söylerdi. Buna sebep de biraz kendileriydi.

Sınıfların, koridorların, odaların, spor salonunun, tuvaletlerin temizliği ve bahçenin bakımı işleri aralarında bölüşülmüştü. Mesela iki katta bulunan kız tuvaletlerinden birisinin temizliği bir bayan hizmetliye diğeri de ötekine verilmişti.

Yeni öğretime hazırlık çalışmaları sonunda Şikayetçi Hatice hastalandığından okulların açıldığının haftası doktora gitti ve on gün rapor aldı. O raporlu olunca diğer kızlar tuvaleti ve işlerinin bir kısmı Çıkık Çene Raziye’ye kaldı. Raziye buna çok kızdı ama hayrettir en ufak bir kızgınlık belirtisi göstermedi.

Raporu bittikten üç gün sonra Şikayetçi Hatice müdürün yanındaydı:

-Müdür bey, benim kattaki kızlar tuvaletleri tıkandı. Bir damla bile su gitmiyor.

-Hatice hanım olur mu öyle şey? Biri tıkanır ikisi tıkanır. Orada dört tane tuvalet var, hepsi birden nasıl tıkanır? Pompa yap, tuz ruhu dök onlar açılır. Onları korumak senin görevindi. İşine sahip çıksaydın.

-Müdür bey, her dakika tuvalette nöbet mi tutacaktım?

-Ben anlamam! Nasıl tıkadıysan öyle aç!

-Ben niye tıkayayım müdür bey? Ne olduysa ben raporlu iken olmuş.

-Belki kızlar bir şeyler atmıştır. Muzaffere söyle sana yardım etsin ...

Ertesi gün aynı konu ile ilgili olarak Muzaffer de müdürün yanındaydı:

-Ne yapsak açılmıyor müdürüm o tuvalet. Bunların boruları döküm olduğu için çabuk tıkanıyorlar. Okulun tüm tuvaletlerinin borularını değiştirtmemiz gerekiyor.

-O işi hemen şimdi yapamayız. Onarım ödeneği geldi, bir tatilde o işi hallederiz. Şimdi acil bir şekilde bu tıkanma işini çözelim.

-İzin verirseniz o tuvaletin alta inen borusunu söküp ne olduğuna bakayım.

-Ne istersen onu yap. İster sök ister kır, ama bu iş olsun.

-Baş üstüne, şimdi gidip boruyu sökeceğim, deyip çıktı Muzaffer ve yarım saat sonra tekrar geldi.

-Müdürüm boruyu söktüm. Ne çıktı biliyor musunuz?

-Ne çıktı?

-Eşofman altı, üstü ve bir sürü çorap.

-Bu kızlar eşyalarını atacak başka bir yer bulamamış mı?

-Valla, bana kalırsa bu çocuk işi değil. Bir çocuk bu kadar şeyi iteleye iteleye oraya sokamaz.

-Ya, kim peki?

-Bilmem…

Bu olaydan sonra, dini bir bayramla hafta sonu tatilleri birleştirildiğinden dokuz günlük bir zamandan faydalanıp müdür, tuvaletlerin tamir işini bir müteahhide verdi. Tamirat tatilin bitimine bir gün kala bitti. İşi teslim almak için müdür okula gitti. Müteahhit :

-Müdür bey, iş bitti.Teslim alma evraklarını imzalar mısınız?

-Önce iş tam oldu mu bir kontrolünü yapalım birlikte, dedi ve birlikte en üst kata çıkıp oradaki tuvaletlerin hepsinin musluklarını açtı. Beş dakika sonra Muzaffer koşarak yanlarına geldi:

-Müdür bey, en alttaki tuvaletlerden koridora sular fışkırıyor, her tarafı su bastı, dedi.

Alt kata indiklerinde söylenenlerin doğru olduğunu gördüler. İşçiler en alttaki tuvalet taşlarını kırıp altlarındaki S borularının ters bağlandığını görünce müdür:

-İşinin başında durmazsan, işini cahil bir işçiye emanet edersen olacağı budur müteahhit bey. Teslim alma evrakını kontrol etmeden imzalasaydım, ben bir daha seni nerede bulup da bu hatanı düzelttirecektim? dedi.

Önce öğrenci, iki dakika sonra da öğretmen zili çaldı. Öğretmenler isteksiz bir şekilde dışarı çıkıp sınıflara doğru yöneldiler. Bazıları teneffüste bitiremedikleri sohbetlerini tamamlamak üzere bir-iki merdiven basamağı çıkıp, durdular. Bir kaç dakika sonra onlar da derslerine girdiler.

Müdür yardımcısı Faruk, dersi boş geçen sınıf var mı diye hızlı adımlarla koridorları dolaşmaya başladı. En üst kattaki sınıfların hepsinin dersi doluydu. Orta kata indi. Sol taraftaki sınıf gürültüden yıkılıyordu. Öğrencilere gürültü etmemelerini söylemek için sinirli bir şekilde kapıyı açtı. Öğrencilerin çoğu ayakta geziniyor, bazıları da sıraların üzerinde boğuşuyordu. Birbirine tebeşir ve kağıt atanlar, açık pencereden dışarıya sarkanlar, yazı tahtasına tuttukları takımla ilgili slogan yazanlar… Ve kürsüye ayaklarını koyup gözlerini kapamış olan Coğrafyacı Tekin Bey...

Müdür yardımcısını bir süre sonra fark eden öğrenciler, yerlerine koşuştular ve suskun bir şekilde beklemeye başladılar. Onca gürültüden sonra bu zıt ortamın oluşması öğretmeni uyandırdı. Gözlerini açıp Müdür Yardımcısını görünce ayaklarını kürsüden indirip toparlandı. Faruk bey öğretmene acı acı baktı ve hiçbir şey söylemeden sınıftan çıktı. Orta katta da gelmeyen öğretmen yoktu. En alttaki sınıflarda da öğretmen devamsızlığı olmadığını görünce biraz şaşırdı. Çünkü her gün üç-beş öğretmen ya raporlu ya da izinli olurdu.

“Bu gün rahatım demektir, bütün sınıflar dolu olduğuna göre…” diye düşündü ve odasına geçti, öğrenci devamsızlıklarını işlemeye başladı. İşini bitirdiğinde teneffüs zili çaldı. Bu teneffüs koridorlara çıkmayacak ve dinlenecekti.

O bunları düşünürken okulun yangın alarmı bağırmaya başladı. Hemen dışarı fırladı, öğrenciler dışarı doğru kaçışıyordu, ama ilginci öğretmenler onlardan da önce bahçeye çıkmışlardı. Okulun merdivenlerinden akan sular yangın vanalarının da açıldığını gösteriyordu. Bazı öğrencileri panik yapmamaları için uyardı ve tüm öğrencilerin okulu boşalttığına emin olduktan sonra bahçeye çıktı.

Bahçede toplanan öğrenci ve öğretmenler birbirlerine sordukları sorularla ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı. Müdür yardımcısı okulun arka tarafından topallayarak gelen Biyoloji öğretmeni Ömer beyi görünce yanına koştu ve sordu:

-Geçmiş olsun hocam. Okulun arka tarafında ne arıyorsunuz, ayağınıza ne oldu?

-Sorma, teneffüste öğrenciler soru sordukları için öğretmenler odasına inememiştim. Olay beni ikinci katta yakaladı. Merdivenlerden inmek imkansızdı. Ben de koridordaki balkondan aşağıya atladım. Ayağım biraz incindi.

-Bu yaptığınızı çocuklar yapsa kızarız. Başka kimse var mıydı sizin gibi atlamaya çalışan?

-Valla Türkçeci Niyazi bey bir ayağını attı balkon demirine vazgeçti, sonra bir daha denedi gene vazgeçti. Baktım o atlamıyor, hiç olmazsa ben kurtulayım dedim.

-Altmış yaşında adam nasıl atlasın? Sizin gibi yirmi beşinde değil ya…

Kısa sürede olay anlaşıldı. Bazı öğrenciler alarm düğmelerinin camlarını kırıp, yangın vanalarını da sonuna kadar açmışlardı. Müdür yapanları buldu ve hemen okul disiplin kuruluna sevk etti.

Öğleden sonra okulda altı öğretmen hasta sevk kağıdı alarak derslere girmediler. ”Nazar değdirdim” diye düşünüyordu Müdür yardımcısı. Okul gürültüden yıkılıyordu. Sabahki yaşanan olay bazı öğrencilerin de sinirini bozmuş, azgınlıklarını artırmıştı. Dersi boş geçen sınıfların başkanları ellerindeki konuşan öğrenci numaralarıyla dolu listelerle Gır Gır Faruk’un odasına geliyorlardı. Faruk başkanların verdiği listedeki öğrencileri odasına çağırıyor ve uyarıda bulunuyordu. Uyarıdan anlamayıp ikinci kez şikayet edilen dört öğrenciyi karşısına aldı:

-Çocuklar yaptıklarınızın suç olduğunu biliyorsunuz değil mi?

-Biliyoruz öğretmenim. Özür dileriz.

-Özür bir kere kabul edilir. İkinci kez aynı şey olduğunda ceza verilir. Sizi disipline vermem gerekir.

-Yapmayın öğretmenim, özür dileriz.

-Disiplinden alacağınız ceza sicilinize işlenir.

-Bir daha yapmayacağız öğretmenim.

-Disiplin olmazsa dayak cezası vermek gerekir, ama öğrenciye dayak atmak yasak. Benden sizi dövmemi rica ederseniz disiplinden kurtulursunuz. Şimdi söyleyin: Disiplin mi, dayak mı? Dayağı seçerseniz “Öğretmenim lütfen beni döver misiniz” diye ricada bulunmanız gerekir.

-Şey… Öğretmenim lütfen beni döver misiniz?

Hepsi aynı ricada bulunduktan sonra eline bir cetvel aldı ve adeta cetveli avuçlarına değdirdi. Canlarını acıtmamaya özen gösteriyordu.

Müdür yardımcısı kantinden bir çay söyledi. Arkasına yaslanıp keyifle gelen çayı içmeye başladı. Çayın yarısını bile içmemişti ki oda kapısı önce hızlı hızlı çalındı, sonra açıldı ve içeriye üç tane öğrenciyi yaka paça getiren Tarih çi Zekavet hanım girdi.

-Faruk bey, ben bu öğrencilerden şikayetçiyim.

-Ne yaptınız çocuklar?

-Biz bir şey yapmadık, öğretmenimiz bir yanlışlık yaptı galiba.

-Ben yanlış yapmam. Bunlar sınav kağıtlarını vermediler. Sınıf mevcudu otuz beş kişi, verilen sınav kağıdı sayısı otuz iki. Tek tek kontrol ettim, bunların kağıtları yok.

-Öğretmenim biz sınavın en başında kağıtlarını verenleriz. Başka bir yere koymuş olmayasınız.

-Susss! Bir de konuşuyor! Sınıftaki çöp sepetine bile baktım. Yok, yoook! Sanıyorum kağıtları yakıp imha ettiler. Çünkü çöp sepetinde yanık kağıt külleri var.

- Peki, birlikte sınıfa gidip olayı inceleyelim, dedi Faruk bey.

Müdür yardımcısı sınıfta başkana bu öğrencilerin durumlarını sorduğunda, hepsinin de çok çalışkan öğrenciler olduğunu öğrendi. Sorular kolay geldiği için sınavı önce tamamlayıp kağıtlarını vermiş olabilirlerdi, ama gerçekten de çöp sepetinde yanık kağıt külleri de vardı. Zekavet hanım’a:

-Hoca hanım, öğrencilerin böyle bir şey yapmaları için bir neden göremiyorum ben. Çantanıza baktınız mı? dedi.

-Evet baktım, orada da kağıt yok, isterseniz siz de bakın.

-Ben o amaçla söylemedim, ama bakın çantanızda kitaplar var. Onların arasına girmiş olmasın. Gelin odama gidelim. Hem biraz dinlenirsiniz hem de ne yapacağınıza karar verirsiniz.

-Ben kararımı verdim. Bunları disipline göndereceğim. Odanıza gidelim, orada dilekçeyi de yazarım.

Müdür yardımcısı odasında Faruk beyin ısrarı ile tekrar çantasına bakmayı kabul eden Zekavet hanım, İnkılap Tarihi kitabının içinde üç tane sınav kağıdı buldu. Gır Gır Faruk:

-Eee Zekavet hanım, şimdi bu çocuklara karşı bir özür borcunuz var… dedi.

(Devam edecek)

 
Toplam blog
: 1081
: 980
Kayıt tarihi
: 30.07.10
 
 

Uzun yıllar çeşitli sitelerde Oruç Yıldırım adı ile yazı yazdım. Dört tane romanım ve çokca da de..