Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Ekim '10

 
Kategori
Öykü
 

Memleketimin delileri-24

Memleketimin delileri-24
 

Memleketimin okulunda neler var neler!


Okul müdürü Anadın mı Samet, her gün olduğu gibi bugün de saat 07.00’de okula geldi. Cebindeki anahtarla giriş kapısını açtı, üzerindekileri çıkarmadan tuvaletler dahil okulun bütün birimlerini gezdi. Bazı tuvalet duvarlarına yazılan yazıları gördü, öğrenciler okula gelmeden bu yazıları hizmetlilere sildirecekti. 

Odasına girdiğinde sırtındaki paltoyu kapı yanındaki askıya değil de makam masasının yanındakine astı. Bu konuda çok tedbirliydi, odaya giren bir kişinin kapı yanında olursa paltosunun ceplerine bir şeyler koyabileceğinden kuşkulanıyordu. 

Anadın mı Samet görevine çok bağlı bir bürokrattı. Devletin malına zarar verilmesi affedemeyeceği bir suçtu. Her akşam eve gitmeden önce de bütün okulu dolaşır, varsa öğrencilerin açık bıraktığı musluk ve lambaları mutlaka kapatırdı. Dört senedir bu lisede görev yapmasına rağmen yolsuz bir iş yaptığını duyan ya da söyleyen olmamıştı. Oysa ki bazıları “Lisede altı ay müdür olayım, altı yıl hapis yatmaya razıyım!” diyebiliyordu. 

Dünden kalan işlerini tamamladığında önce okul binasında kalan hizmetli Muzaffer kapısını çalıp bir emri olup olmadığını sordu. Biraz sonra da diğer hizmetliler geldi. Hepsi ile kısa bir toplantı yapıp gerekli direktifleri verdi. Onlar gittikten sonra Müdür Yardımcısı ile o gün yapılacak işleri gözden geçirdiler. Onlar konuşurken Kimya öğretmenlerinden Yücel bey bir evrak imzalatmaya geldi. O gittikten sonra Faruk bey: 

-Müdürüm Yücel beyin kıyafetine dikkat ettiniz mi? dedi. 

-Evet, beline bağladığı kemer at nalından da büyüktü ve oldukça da parlaktı. 

-Onu değil de sırtındaki gömleği soruyorum. 

-Evet o da biraz inceydi. Bu soğukta öyle giyinmesi sağlığı açısından sakıncalı. 

-Gömleğin içindeki bayan kombinezonunu görmediğiniz anlaşılıyor. 

-Evet fark etmedim, ama boş ver, bize ne? Herkes cinsel tercihinde özgür değil mi? 

-Evet de, bazı öğrenciler model olarak Yücel beyi alırlarsa… 

-Doğru da yapabileceğimiz fazla bir şey yok. Benim sizden bir ricam olacak . 

-Buyurun emriniz olur. 

-Ben konuşursam yanlış anlaşılır, şu meşhur bir matematikçi var ya… 

-Kim olduğunu anladım. Onunla ilgili ne yapabilirim? 

-Hakkında kendi öğrencilerine özel ders veriyor diye bir sürü şikayet var. Veli sözlü şikayet ediyor, ama “Yazılı yap şikayetini” deyince hemen çark ediyor. Elimde somut delil olmadan bir şey yapamam ki! 

-Bazı sınıflardaki yazılı yoklamalarda geçer not alan bir-iki kişiymiş ve onlar da ondan özel ders alan öğrencilermiş. 

-Daha neler var da hiç birisini kanıtlayamıyoruz. Koruma derneği başkanı geldi geçen gün bana. Kızı bu adamın sınıfındaymış. ”Karnesine kızımın bu ders zayıf gelirse derneği bırakırım, kızım gece gündüz matematik çalışıyor” dedi. O da bırakırsa derneğe başkan olacak adam nereden buluruz? O nedenle, bu öğretmenle bir konuşsanız … 

-Yoksa kendi öğretmeninize rüşvet mi vermemi teklif ediyorsunuz? 

-Şu düştüğümüz hale bir bakın. Daha açık konuşamıyorum, ama sanıyorum ne demek istediğimi anladınız. 

-Anladım ve umarım bu konuda elimden bir şeyler gelir.  

Müdür yardımcısı gittikten sonra ilk ders giriş zili de çaldı. Postacısından, zabıtasına, velisine varıncaya kadar bir çok kişinin işini halletmeye çalıştı müdür. En son gelen ziyaretçi gitmeye pek niyetli görünmeyen emekli bir milli eğitim müfettişiydi. Daha doğrusu kendisini öyle tanıtmıştı. Emekli olduktan sonra büyük bir fabrikanın satın alma işlerini yürütüyormuş. Adam çayını içtikten sonra konuya girdi: 

-Müdür bey, bizim sizden bir ricamız olacak. 

-Elimizden bir şey gelirse yaparız. 

-Çalıştığım fabrikanın sahibinin başka bir lisede son sınıfta üç dersten takıntısı olan bir oğlu var. O okuldaki öğretmenler bu çocuktan hoşlanmadıkları için kaldığı dersleri sınavda verip mezun olması mümkün değil. 

-Siz de bilirsiniz, sınavlarda kullanılan kağıtlarda, öğrenci isimlerinin yazılı olduğu yer yapıştırılarak kapatılır. Yani kağıdın kime ait olduğunu hiçbir öğretmen bilemez. Üstelik geçer not alacak kadar cevap verdiğine inanıyorsa velisi İdare Mahkemesine baş vurup başka bir komisyon tarafından kağıdının tekrar okunmasını sağlayabilir. Bütün bunlara rağmen içinizde bir kuşku kalacaksa bizim okulumuza kaydını aldırın, burada sınavlara girsin. Madem ki eğitimcisiniz, sizin hatırınıza bunu yapalım. 

-Sağ olun, anlayışınıza çok teşekkür ederim. Ama bizim istediğimiz bu üç dersten geçeceğinin garanti edilmesidir. Bunu yaparsanız okulunuza ve şahsınıza önemli getiriler sağlarız. Miktarın hiç önemi yok. Söyleyeceğiniz her rakam kabulümüzdür. 

-Beyefendi şu anda açıkça bana rüşvet teklifinde bulunuyorsunuz. Siz de devlet görevi yapan birisi olarak bu isteğinizin yapılamayacağını ve suç olduğunu biliyorsunuzdur. Çayınız bittiyse gidebilirsiniz, tanıştığımıza memnun olduğumu söyleyemeyeceğim. 

-Müdür bey, açıkça bir şey söyleyeceğim, ama sakın kırılmayın: Aptallığınıza doymayın, çünkü ben bunu yaptıracak çok yer bulurum. Hoşça kalın. 

Adam çıktıktan sonra müdür, başını ellerinin arasına alıp biraz düşündü. Şaşkındı ve yüzü kıpkırmızı kesilmişti. Bu gün şansına konular hep rüşvetle ilgiliydi. Biraz sonra da bir tabanca olayı yaşayacağını bilmiyordu. Nitekim kapıda Zekavet hanım ve bir öğrenci belirivermişti bile. Zekavet hanım: 

-Müdür bey, ben bu öğrenciden şikayetçiyim. 

-Hoca hanım, öğrencilerle ilgili şikayetlerinizi müdür yardımcılarına yapın. Onlar öğrencileri benden daha iyi tanırlar.  

-Müdür bey, bu işlenen suç onların yetkisini aşar. Onun için size geldim. 

-Peki, söyleyin o zaman ! 

-Bu çocuk, bir haftadır sınıfta tabanca gösterip beni tehdit ediyor. Ben Bulgaristan’daki zulüm döneminde hep öldürülme korkusuyla yaşadım. Onun için silahlardan hoşlanmam. 

-Oğlum, öğretmeninin söyledikleri doğru mu? Elinizde kitap olması gerekirken silah mı var? 

-Valla hocam yalan. Bu karı manyak mı ne? 

-Sus, terbiyesizlik etme. Öğretmenine karşı böyle konuşamazsın! 

-Özür dilerim. Öğretmenimiz bir derste silahlardan çok korktuğunu anlatmıştı. Ben de şaka yapmak için kardeşimin oyuncak tabancasını getirdim. İlk gördüğünde beni teneffüste bir köşeye çekip “Bundan sonra bana o silahı gösterme! Eğer nota ihtiyacın varsa söyle. Kaç numara istersen vereyim sana” dedi. 

-Yalan söylüyor ve de şu anda silah üzerinde. 

Müdür öğrencinin üzerini aradığında gerçekten de bir silah buldu, ama bu sadece kapsül atan oyuncak bir tabancaydı. Zekavet hanıma: 

-Korkacak bir şey yok hoca hanım. Şimdi bu öğrenciyi Faruk beye götürün ve olayı anlatın. O gereğini yapar, dedi. 

Öğretmenler odasında o saat dersi olmayanlar hararetli hararetli tartışıyorlardı. Felsefe öğretmeni antrenör Bahattin beyin sesi hepsinden yüksek çıkıyordu: 

-Öğretmenlik mesleğini övgülerinizle bana sevdiremezsiniz. Yirmi altı senedir ben bu işi yapıyorum. İyi olan, insana mutluluk veren yanı neresi? 

-Yetiştirdiğiniz öğrencileriniz hocam… 

-Yolda gördükleri zaman selam vermemek için görmemezlikten gelen öğrencilerim mi? 

-Onlara aktardığınız bilgileriniz… 

-Onlara aktaracağım diye her sene tekrarladığım aynı şeyler mi? Tekrar yapa yapa beynim yaratıcılık özelliğini yitirdi. Yaptığımız işi dışarıdan bakanlar bir şey zannediyorlar. Biz de bu havaya kendimizi kaptırıp böbürleniyoruz. Yok tanrı mesleğiymiş de, şöyle kutsalmış da, ışık saçarken eriyen bir mummuş da… Geçin bunları, yaptığımız papağan gibi hep aynı şeyleri söylemek. 

-Üniversite sınavlarını kazanmalarındaki katkınız. 

-Doğrusu kazanıp kazanmamaları beni pek enterese etmiyor. Ben görevimi yapıyorum dersimi anlatıyorum, sorumluluğumu yerine getirdikten sonra vicdanen rahatlıyorum. Kazanma olayı benim dışımda bir olay. 

-Bu söyledikleriniz profesyonelce bir yaklaşım. 

-Amatörlükten hep korkmuşumdur. Amatörlüğü övenler insanları angarya işlerde kullanmayı amaçlayanlardır. Profesyonel anlayışa göre, her işin bir bedeli vardır. 

Öğretmenler odasına yeni gelen resim öğretmeni Ebru hanım mantosunu astıktan sonra asık bir suratla bir sandalye çekip oturdu ve kimse bir şey sormadan konuşmaya başladı: 

-Arkadaşlar, duydunuz mu İngilizce öğretmeni Alev hanım evinde kendi öğrencilerine özel ders verirken maliyeciler tarafından yakalanmış. TV kameraları ve gazeteciler Alev’in evinin etrafını doldurmuşlar. 

Ortalıkta buz gibi bir rüzgar esmeye başlamıştı. Kimse tek kelime söylemiyordu. Korku ve sevinç karışımı bir duygu içindeydiler. Korkmuşlardı, çünkü o kişi kendileri de olabilirdi, sevinmişlerdi çünkü şimdilik böylesi bir olayı yaşamamışlardı. Sessizliği bozan gene Bahattin bey oldu: 

-İlahlar bir kurban verilmesini istediler ve emirleri yerine getirildi. Alev hanım şansına küssün. Bu işi yapanların sayısı o kadar çok ki. Bunu kimse engelleyemez. Şuna eminim ki birçok maliyeci de çocuğuna bu yolla özel ders aldırıyordur. Okulda yapılan özel veli görüşmeleri bu işi pazarlamak amacıyla kullanılmıyor mu? Bırakın Fen gibi zor dersleri, Sosyal gibi kolay derslerden de şakır şakır özel dersler verilmeye başlanmış. Bu işin bir piyasası var. Ücretler belirlenmiş, kurallar belirlenmiş. Sadece bazıları vicdanlarını rahatlatmak için dersine girdiği öğrenciye değil de paslaştığı arkadaşının öğrencisine ders veriyormuş. 

-Siz neler söylüyorsunuz hocam? Öğretmenlik mesleğine, böylesine kutsal bir göreve bu yakıştırmalarınız çok çirkin… 

-Evet, ben herkese iftira ediyorum. Sizlerin kendinize bile itiraf edemediğiniz, ama hepinizin bildiği bu gerçekleri burada itiraf etmenizi elbette beklemiyorum. Birbirimizi kandırmaca oyununu oynamaya devam edelim. Benim gibi oyun bozan mızıkçıları da oyundan atarsınız, olur biter! 

(Devam edecek)
 

 
Toplam blog
: 1081
: 980
Kayıt tarihi
: 30.07.10
 
 

Uzun yıllar çeşitli sitelerde Oruç Yıldırım adı ile yazı yazdım. Dört tane romanım ve çokca da de..