Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ağustos '07

 
Kategori
Siyaset
 

Memleketteki son gelişmeler üzerine bir yorum

Memleketteki son gelişmeler üzerine bir yorum
 

2007 Temmuz'unun "demokrasi sandığı"nda memleketin geleceğine bir ışık aranırken, Türk milletinin yarısı “siyaset” denen tiyatro oyunun ilk kurbanı oldu. Onlar, demokratik ve laik Türkiye’ye “kendi kişisel yararlarından daha fazla değer veren” ve meydanlara dökülenlerdi. Onlar, tehlikenin farkında olanlardı...

Türkiye’nin iç siyasetindeki kangrende, bir yanda sosyal demokratlar, vatanseverliğin ve milli iradenin anlamını, kendi kişisel bencilliklerinin gölgesinde bırakıp muhalefetlikten öteye gidemiyor, diğer yanda yıllardır büründüğü ve meydanlarda haykırdığı milliyetçi kimliğini, bir anda meclis koltuklarının uğruna unutan, “Atatürkçü düşünceye hayır!” diyen bir menüyü hazmadecek kadar karakter erozyonuna uğrayan ve yine siyasi gelecek ve iktidar aşkıyla Türklüğü, Ergenekon destanının dizelerine gömen, “sözde milliyetçi” siyasetçiler, herkesi düşkırıklığına uğratıyordu...

Bu arada, son günlerde de binlerce vatandaşın ve mehmetçiğin katili eşkiyalar olarak dağlardan inen, İmralı’dan okunan gazeller eşliğinde Batı’nın kareografisiyle kıvırtan ve Türklüğü kabullenmeyerek başka alt-kimlik arayışları içinde, kuzu kılığında kurdu oynayan bir grubun da, Türkiye’nin geleceğini karartmaya hazırlandığına tanık oluyoruz. Demokrasinin açıklarını kollayıp Mehmetçik’in silahının namlusunu papatyayla süslerken, böğrüne ellerindeki hançerleri saplamayı bekleyenlerin öbek öbek karanlıklardan sessizce çıktığını görüyoruz...

Memleketini gerçekten sevenlerin tek tek susturulduğu bir siyasi düzene girildiği, her kesimden pek çok aydın tarafından açıkça itiraf edildiği şu günlerde, önce kafa yapısı, sonra görünüş bakımından bukalemun gibi aniden renk değiştiren, ama asıl rengini artık açıkça göstermeye başlayan siyasetçilerin, seçimlerin zafer sarhoşluğunda köşkün yolunu tuttuklarını ve hatta kapısından içeri girmek üzere olduklarını ibretle izliyoruz... Türkiye, çok bilinmeyenli bir denklemler yumağına dönüşürken ve memleketin yarısından fazlası “milli egemenlik ve bağımsızlığın yitirilmesi” kaygısıyla yas ilan etmişken, diğerleri zevkten kendinden geçip Cennet kapısını aralayacaklarının düşüyle günlerini geçiriyorlar. Artık, nereden geldiği herkes tarafından bilinen güçlerin sağladığı kaynakların, onların Arap tarzı bir yaşamı ülke geneline yayma çabasıyla prematüre görünüşlü, bireyleri devasa bir “ahtapot”un kolları gibi, büyük kayaların altlarında gizlenen, derme-çatma bir “alternatif orta sınıf” yarattığı gerçeğini üzülerek görüyoruz...

Türkiye’nin, çok tehlikeli bir dönemece girdiği gerçeğini kabul etmek zorundayız.... Kendi yoluna çıkan bütün vatansever aydınları birer birer harcayan, eleştiri ve karşı düşünceye tahammülü olmayan, dini eğilimli bir siyasi düşüncenin giderek Türk insanının yaşamına hükmetmeye başladığına son zamanlarda daha çok tanık oluyoruz. Aydın insanlarına, doğup büyüdükleri ve yıllardır özveriyle hizmet ettikleri kendi vatan topraklarında bile, düşünce özgürlüğü ve söz hakkı vermeyen siyasetçi ve bürokratların, farklı düşüncelerdeki devlet büyüklerinden, saygın gazetecilere, yoksul çiftçilerden, gurbette üç kuruşa kölelik yaparak yıllarını harcayan garibanlara kadar her kesimden vatandaşına, hem diplomatik hem de siyasi edep ve terbiyeye yakışmayacak şekillerde söz söyleyip küçük düşürücü tavırlarda bulunduklarını, sansürsüz olarak gerçekleri açıklayabilen yayın organlarından ibretle duyuyoruz ve okuyoruz...

Türkiye’nin dış politikasındaki yanlışlarla dolu tavizlerin yanısıra, Atatürk ilkelerinde açıkça belirtilen “milli menfaatler”in korunmasında düşülen acizlik, iç siyasetteki son gelişmeler ve kaçınılmaz toplumsal çalkantı, hiç de hayra alamet değil... Türk insanı, hem kendi geleceği, hem de dünya barışındaki önemli rolü bakımdan, Atatürk’ün kendisine emanet ettiği bu vatanı, şu anda dünyaya yansıttığı yanlış “kimlik imajı”ndan kurtarmak zorundadır...

Oturduğu makama herkesten çok yakışan ve laik demokrasinin işleyişini görev süresince başarıyla yürüten Necdet Sezer’ler makamlarından ayrılabilirler; Emin Çölaşan’lar, önüne abidesi dikilmesi gerekirken çalıştıkları gazetelerinden kovulabilirler; olaylara insani açılardan bakarak yürekten yazan Bekir Coşkun’lar da değişik şekillerde yapılan sözlü saldırı ve baskılara maruz kalabilirler... Onlar, zaten memleketlerini sevdikleri için, şimdiye kadar kendilerine karşı yapılan yanlışlara, maruz kaldıkları haksızlıklara, tek başlarına da kalsalar “vatanseverlik duygusu”yla, yılmadan gereken cevapları vermişlerdir. Onlar, milletin içten alkışlarıyla, sevgi ve saygı dolu uğurlamasıyla, hürmetle anılarak, alınları pak ve başları dik olarak memleketin sokaklarında yürüyecek ve yaşamlarına devam edecekler... “Doğru eğrilir ama kırılmaz”mış. Onlar da eğrilmeğe zorlandılar; eğrildiler, ama kırılmadılar... Çünkü onlar, Türkiye’yi ve Türk insanını seviyorlardı... Ve hep de sevecekler...

Dünya devletleri ve medyaları, Türkiye’deki siyasi ve toplumsal çelişkileri kendi menfaatlerine uygun gözlüklerle ve değişik bakış açılarıyla izliyorlar. Türkiye’nin şu anki itibarı, düzeltilmesi imkansız bir duruma gelmiştir. Atatürk’ün “Gençliğe Hitabesi”ndeki bütün sözler, inanılmaz bir doğrulukla günümüz koşullarında karşımıza çıkmıştır. Asırlardır tarih yazan bir millet, yazdığı tarihin içinde kaybolmak tehlikesiyle karşı karşıya şimdi. Toplumsal bir kimlik bunalımı içinde, “şok sessizliği”ne girilmiştir... Kimilerinin yolunu bulup, her türlü işlerini gördükleri bugünün Türkiye’sinde, her dönemde olduğu gibi mutlu olanlar muhakkak olacaktır. Onların mutluluğu, memleketin gözyaşlarında gizlidir çünkü...

Artık, sorun “laik Türkiye” mi yoksa “öteki Türkiye” mi tartışmasının çok ötesinde gelişmektedir ve Türkiye, bazı acı siyasi, ekonomik ve sosyal olaylara gebedir. Bu doğum sırasında, doktorlar ya “anne” ya da “bebek” tercihi yapmak zorunda kalabilirler...

Kasırga öncesi böyle sessizliklerin hayra alamet olmadığını bilerek, “tarih tekerrürden ibarettir” diyenlerin haklı çıkma olasılığını görüyoruz.

Hayrolsun...

Alp İçöz, M.A.
Eğitimci Yazar

Copyright© ALP ICOZ-2007

JOURNALTA
The Journal of Turkish Americans

 
Toplam blog
: 52
: 1767
Kayıt tarihi
: 11.11.06
 
 

"İnsan, aslinda gönül gözüyle görmeli dünyayı. Herşey, o iç dünyanin merkez olduğu kişiliğine şek..