Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Ağustos '11

 
Kategori
Siyaset
 

Menderes dönemi ve ordu vesayeti mi, sivil vesayet mi?..(1)

Menderes dönemi ve ordu vesayeti mi, sivil vesayet mi?..(1)
 

O zamanlarda da vesayet tartışılıyordu ?..


Türkiye bu ABD belasına nasıl bulaştı ?. 

ABD’nin ülkemiz açısından hayati önemdeki konulara ilgisi nereden geliyor?. 

Demokrasi, yeni anayasa ve Kürt sorunu gibi temel konularda kendi başımıza hareket edebilir miyiz ?.. 

Bu sorunları aşmada sivil vesayet mi, ordunun vesayetimi, yoksa her ikisinin birlikte etkinliğimi daha doğrudur? 

Ya da ülkemizin bu güçleri bağımsız hareket edebilirler mi? 

Bu soruların cevaplarını biraz geçmişe giderek aramak gerekir diye düşünüyorum. Bu gün başımızı ağrıtan bir çok sorunun kaynağı Türkiye’nin o dönemde ABD, SSCB, İngiltere gibi II.Dünya savaşı galip ülkeleri ile olan ilişkilerinde saklıdır. 

O zaman, bu ülkelerin Türkiye üzerindeki planlarına bakmak lazım. 

II. Dünya savaşının üç büyüğü ve galibi olan, ABD, İngiltere ve SSCB özellikle Almanya’nın silahsızlandırılması, işgal edilmesi ve Avrupa’daki diğer ülkeler üzerindeki hegemonyalarını genişletme çabalarının bir birbirlerinin çıkarlarıyla çelişmesi üzerine Yalta da toplanmaya karar veriyorlar. (Yalta Konferansı 4-11 Şubat 1945) 

ABD adına Roosevelt’in, İngiltere adına Churchill’in ve SSCB adına Stalin’in katıldığı bu konferansta, özellikle SSCB’nin Boğazlar ve Kars-Ardahan üzerindeki istekleri kabul görmüyor, anlaşamıyorlar, Birleşmiş Milletler Hazırlık Konferansının toplanması kararı alıyorlar, bu konferansa katılıp kurucu üye olabilmek için 1 Mart 1945 tarihine kadar Almanya’ya savaş açmış olmak şartını getirerek dağılıyorlar. Türkiye’de bu konferansa katılabilmek ve BM’de kurucu üye olabilmek için 23 Şubat 1945’te Almanya’ya savaş açıyor. Bu üç büyüğün tüm çabalarına karşın savaşa girmeyen, savaşın en korkunç dönemlerinde savaş dışı kalmayı becerebilen Türkiye, son dönemde sembolikte olsa bu belaya bulaştırılıyor. 

İlerleyen dönemlerde tamamen ABD-SSCB arasındaki çekişmelere sahne olan dünyada, özellikle SSCB’nin hayati değerde olan Boğazlar üzerindeki emelleri, Türkiye’nin Stratejik ve Jeopolitik önemini ortaya çıkarıyor ve özellikle ABD’nin ülkemiz üzerinde çok esaslı hesaplarını gündeme getiriyor. 

ABD, SSCB’nin bu yayılmacı emellerini bahane ederek, 1947 yılında Truman Doktrini olarak bilinen ve Başkan Harry Truman tarafından geliştirilen bir planı devreye sokar. 

Görünüşe göre amaç; Komünizm tehdidi altındaki ülkelere mali ve askeri yardım yapılmasıdır. 

Bu Doktrin’in uygulaması olan Marshall Planı çerçevesinde, 12 Temmuz 1947 tarihinde “Türkiye’ye yapılacak Yardım Hakkında Anlaşma” imzalanır. 

1948-1951 yıllarında 16 ülkeye verilen bu ekonomik “yardım”dan Türkiye’nin payına 100 milyon dolar düşüyor. 

Ayrıca Demokrat Parti’nin iktidara gelmesinden sonra 1952 yılında SSCB’nin gözetlenmesi ve doğu hattının kurulması için İncirlik Üssü’nün inşasına başlanıyor karşılığında 100 milyon dolar daha alınıyor. “Menderes bizi ABD’ye göbekten bağladı” sözünün en önemli nedenlerinden biri de bu gelişmedir. 

Evet, II. Dünya savaşı bitmiş ve sonucu SSCB’nin dağılmasına kadar sürecek olan Soğuk Savaş dönemi başlamıştır. Soğuk Savaş döneminde bir çok kez karşı karşıya gelen bu iki süper gücün dalaşında Türkiye hep ayak altında olmuş ve ABD tarafından kullanılmıştır. Hani Filler dövüşür çimler ezilir, filler sevişir yine çimler ezilir hesabı.. 

Bu kullanılmaya en öğretici örneklerden birisi de, Kore’ye Asker göndermemizdir. Uzakdoğu halklarına karşı ABD’nin yürüttüğü komünizm’i yok etme savaşında, Türkiye’nin de rol alması ve o bölgeye asker göndermesi isteniyor.. 

Menderes durur mu, hemen üst düzey askeri yetkilileri de toplayarak 5 Temmuz 1950’de yaptığı toplantıda Kore’ye asker gönderilmesine karar veriyor. Bu karar alınırken Meclise ve muhalefete danışılmıyor, emrin öyle çabuk yerine getirilmesi gerekiyor ki, Dışişleri Bakanı Mehmet Fuat Köprülü “Bir saat bile gecikmeden bu kararı almalıyız ve sonucu Amerika’ya bildirmeliyiz” diyor. Sonucunda Kore’de bir sürü şehidimiz, bir sürü Gazimiz... Bu gazilerden bir tanesi de Teyzemin kocasıdır. Sağlığında kendisine hep sorardım saf saf “ne işiniz vardı Kore’de?”.. 

Kore faciasının karşılığı, 1952 yılında NATO’ya tam üye olarak kabul edilmemiz olmuştur. Bir başka önemli sonucu da Kore Macerasına karşı oluşan muhalefeti sindirmek için sonradan adı Özel Harp Dairesi olarak değişecek olan Seferberlik Tetkik Kurulu kurulmuştur. Boşuna söylenmemiş “Menderes bizi ABD’ye göbekten bağladı.” Burada Seferberlik Tetkik Kurulu'nun işlevine dikkatinizi çekerim. Muhalefetin susturulması, basına baskı, sansür, zindanların doldurulması, meşhur takrir'i sükun yasasının çıkarılması, CHP'li vekillerin tutuklanması istekleri, CHP'nin mallarına el koyma girişimleri, savcıların milletvekillerini soruşturmalarına ve yargılanmalarını istemelerine imkan veren yasaların çıkarılması hep bu Seferberlik Tetkik Kurulunun tertipleri ve provakasyonları bahane edilerek yapılmıştır. Yani ABD'nin emirlerinin yerine getirilmesine oluşan tepki bu kurul vasıtasıyla bastırılmış ve ülkede demokrasinin "D" si kalmamıştır. Burada Menderes'in şahsında sivil vesayeti görüyoruz. Ama ABD'nin başrolde olduğu ve yönlendirdiği bir vesayet.. Demokrasi ve özgürlükler ile alakası olmayan vesayet.. Sivil vesayet.. 

Buraya kadar Emperyalizmin bizi nasıl kıskaca aldığını ve dikte ettiği emirlerini yapmamızın yolunun nasıl açıldığını gördük. Menderes döneminde de ordu vesayetimi, sivil vesayet mi, yada her ikisinin ortaklaşa vesayetimi sorusunun karşılığını ararken, geçerli olanın ABD’nin vesayeti olduğunu görüyoruz.. 

D/E.. 

Saygılar.. 

05.08.2011 

Yararlandığım kaynaklar: Barış Ertem “Türkiye –ABD ilişkilerinde Truman Doktrini ve Marshall Planı”, Erol Bilbilik, Vikipedi.. 

 
Toplam blog
: 243
: 760
Kayıt tarihi
: 26.03.07
 
 

1957 Kars doğumluyum. Emekliyim. Gazi Üniversitesi İİBF İşletme bölümü ön lisans mezunuyum. Yazı ..