Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Mart '09

 
Kategori
Anılar
 

Mendilci Resul'un dayanılmazlığı

Mendilci Resul'un dayanılmazlığı
 

Resul...


*Bazılarımız bazen disiplinli, bazen de arada bir yapmak istediğimiz şeyleri “yapılacak işler” listesi şeklinde belirleriz. Bunlar zaman zaman kağıt üzerine dökülür, zaman zaman da dağarcığımızda aniden belirir. Bireysel disiplinimiz ve "hayata sarılışımız” yapılacak işler listesinin gerçekleşme oranını artırır. Çevresel etkiler “yapılacak işler” listesinde sık sık düzeltmeler yapmamızı gerektirir. Bazen hedefe veya hedeflere ulaşırız. Bazen de “Yapılacak işler” listemiz çok değişik, hiç de planlamadığımız ufuklara doğru seyretmeğe başlar.

*Ancak her şeye rağmen hayatımızın akışında “tesadüfler” çok önemli rol oynar. Pek çok zaman da hedefler veya arzu edilen işler yerine kendimizi hiç ummadığımız yollarda buluruz. Bazen bunlar acı doludur ve çıkış yoktur.

*Son günlerde seyrettiğim Oscar’lı her iki film “Benjamin Button’un Tuhaf Hikayesi” ve “Çaylak Milyoner” de de tesadüflerin yaşamla buluştuğu sahnelere sık sık şahit oluyoruz. Benjamin Button’da bir kaza canlandırması var ki geri dönüşlerle tesadüfi zaman kaymalarının olayın gelişimini ne kadar etkilediğini görüyoruz. Hint filmi “Çaylak Milyoner” de ise varoşlarda başlayan yoksul yaşamların tesadüflerle birlikte nerelere gelebildiğini izliyoruz. Yine Hint filmi her türlü eziyete rağmen yoksulluğun da kader olamayacağını, hatta aynı yoksulluk içinde yaşanan yoğun duyguların insanların rüzgara kapılmış yapraklar gibi oradan oraya savruluşunu trajik bir şekilde izlettiriyor. Filmi gerçeğin içinden gelen oyuncularla çok gerçekçi sahnelerde izleyip hissediyoruz. Özellikle dilenen ve dilendirilmek zorunda kalan çocuklar çok etkileyici. Dilenirken de insanların duygularını daha fazla sömürebilmeleri için ya özürlü seçilmeleri veya özürlü hale getirilmeleri çok acı verici. Bazı Hintliler filmin ülke gerçeklerini yansıtmasından rahatsız olsalar da sonuçta film hem Oscar ödüllerinin dağıtımında hem de sinemalar da hakettiği ilgiyi görüyor.

*Günümüz dünyasında pek çok insan işsiz ve (parasız) kalmanın çaresizliğini yaşarken, özellikle batı dünyasında işsiz kalan insan kendi profesyonelliğini çerçevesinde maddi gelir sağlayarak yaşamını sürdürmeğe çalışır. Durum tamamen ümitsiz ise müzik veya resim gibi bireysel yeteneklerini de ortaya koyarak insanların yoğun bulunduğu alışveriş merkezi, sadece yayalara açık meydanlar veya metro gibi yerlerde hünerlerini sergileyip gelir sağlar. Oradan geçenler de onun hünerlerini seyreder . Beğenirse gönlünden kopan bir miktarı şapkanın veya mendilin içine atıp uzaklaşır.

*Ülkemizde ise Osmanlı dönemlerimizden gelen bir şekilde alenen el açarak dilenmek çok görülen bir durumdur. Bununla beraber son yıllarda dilenmekten çok farklı olsa da, özellikle trafik ışıklarında veya yayaların yoğun olduğu yerlerde, arabanın camlarını silmek, şarj cihazı satmak, sıcak havalarda su veya dondurma gibi ürünleri yoğun trafikteki insanlara ulaştırmak sık sık gördüğümüz manzaralardır. Burada tamamen işinize yarayabilecek bir ürünün, tam ihtiyacınız olduğu anda büyük bir kolaylık ve ucuzlukla size sunulması gibi pratik bir iş dünyası uygulaması var iken, eğer satılan ürün mendil veya sakız gibi her yerde kolaylıkla bulunan bir durumda ise bu sefer dilenciliğin modern bir versiyonu sözkonusu olabilmektedir. Çünkü pek çok insan dilencilere bir şey vermemeyi prensip edinmişken, verilen paranın karşılığında küçük ve önemsiz de olsa bir ürünün size verilmesi, hele hizmeti veren kişinin de ihtiyaç içinde olduğunu görürseniz birdenbire yumuşayarak, mendili alıp karşılığında mendil hizmetinin gönlünüze uygun biraz fazlasını hızlıca verirsiniz.

*Hergün işime gider ve gelirken, pek çoğunuz gibi trafik ışıklarında buna benzer durumlarla karşılaşıyorum. Çoğu zaman ya kafamı çeviriyorum, veya arabayı biraz ilerleterek menzilden çıkıyorum ve biran önce ışıklar yeşil olsa da o bölgeden uzaklaşıp gitsem diye sabırsızca bekliyorum. Böyle bir bekleyiş esnasında biran kafamı çevirdiğimde elinde mendil olan iki parlak gözü görünce biran sempati duydum. 6-7 yaşlarında pasaklı elbiseleri ile kirli bir yüz, arsız olmayan bir şekilde bana bakıyordu. İsmini sordum. ”Yesul” dedi. İsmi Resul idi ama R’leri söyleyemediği için ”Yesul” demişti. Ama hiç de kendini acındırmadan cesur gözlerle bakıyordu, beni ve arabanın içini çok hızlı bir şekilde süzmüştü. Bunu beni çok uzaklardan tanıyabilmek için yaptığını daha sonradan anladım. Sempatim artmıştı. Trafikte uzun saatler beklemekten kirlenmiş ellerinin arasındaki hafif sarı-kara kağıt mendil paketini almadan arabanın torpido gözünde bulabildiğim bozuklukları kendisine verip uzaklaştım.

*Ertesi gün ters yönden gelirken beni çok uzaklardan görüp el salladı. Yine çok sempatikti. Gözlerinin parlaklığı uzaklardan görünüyordu. Akşam iş çıkışı aynı yerdeydi. Uzaktan görür görmez zıplayarak, koşarak arabaya yaklaştı. İster istemez “dikkat et, çarpılacaksın “ dedikten sonra kendisini biraz daha tanıyabilmek için birkaç soru daha sordum. Ve hergün benzer sahneler tekrarlandı. Zamanla işyerindeki arkadaşların da kendisi ile benzer diyaloglar içinde olduğunu, hatta o civarda pek çok trafik ışığında bekleyenlerin aynı etki altında kaldığını ve “Resul” ile çok samimi kısa süreli sohbetler yaşadıklarını farkettim. Evet “Resul” un diğerlerinden farklı bir karizması vardı. Sıcaktı ve samimiydi. Pek çok kişinin ondan etkilenmesi kendisinin yarattığı bir olguydu.

*Umarım ki ileride; Resul’un yaşamında ve “yapılacak işler” listesinde, trafik ışıklarında bekleyip çok sayıda insanlarla diyaloglar kurarak mendil satmanın dışında birtakım farklılıklar ve “hoş tesadüfler” gelişir.

 
Toplam blog
: 3
: 1127
Kayıt tarihi
: 08.02.09
 
 

1 Mart 1960 yılında Aydın' da doğdum. İlk, orta ve lise eğitimimi Aydın' da tamamladım. İTÜ Genel Ma..