Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Ekim '11

 
Kategori
Öykü
 

Menekşe, tinerci ve birkaç kötücül

Menekşe, tinerci ve birkaç kötücül
 

Yokoluşun eşiğinde bir kadın ve daha doğmamış bir bebek, acıların ortasındaki yaşamlar,,,


Karanlık kollarını dört bir yana salıp, soğuk bir gece etkisini göstermeye başladığında şehrin mıknatıs özelliği devreye girip bütün kötücülleri üzerine çekiyordu. Füsun sokaktan geçen tinercileri, hırsızları, kaçakları ve çapkınları izlerken, onların davranışlarının enteresanlığına iğrenerek baktı. Onların ilginçliklerine şarap rengi gözleri gizem katıyordu. Sarhoşların meyhaneden çıkmasına saatler vardı daha. Onlar geçerken attıkları naralar, yalpalayarak yürümeleri insanın düştüğü küçültücü durumun, zevkten alışkanlığa akan rakı sofralarının asaletini gölgeliyordu. Osman’ın gelmesi yakındı. Pencereyi aralayıp, belinden yukarısını aşağı sarkıtıp yolu kolaçan etti. Menekşesine gözü ilişti, saksının dibine parmağını sokup toprağı eşeledi. Hay Allah! Su dökmeyi unutmuşum, dedi. Sokaktan sallanarak geçen tinercinin ağzında sıkı sıkı tuttuğu torbaya dikkat kesildi. Çocuk sağa sola çarptı yere yuvarlandı ama tiner torbasını hiç bırakmadı. Tinerci yarı baygın, yarı çıldırmış vaziyette köşeyi dönüp siyah gecede kaybolduğunda, “Bir sigara daha içilir.”dedi.


Kapı üç kere tıklatıldığında dördüncü sigarasını içiyordu. Apar topar sigarasını pencereden attı. Koridordan geçerken aynaya baktı, elbisesinin yakasını omuzlarına sıyırıp göğüs açıklığını ortaya çıkardı. Yüzüne kondurduğu seksi gülümsemesiyle kapıyı araladı. Fısıltıyla “Nerede kaldın?” dedi. Adam kravatını gevşetip gömleğinin üst düğmesini açtı.
“Oğlanın yılsonu gösterisi vardı. Unutmuşum. Sevim alışverişe çıkmış örümcek adam kostümü almış. Çok güzel oldu.” Kuzguni renkteki ceketini dikkatle çıkarıp astı. Lavaboda ellerini yıkarken soluk soluğa anlatmaya devam ediyordu. Füsun arkasına bakmadan salondaki ikili koltuğa oturdu. Davranışlarını kontrol etmeye çalışarak ayasını inceledi. Parmaklarını çıtlattı, gerginliği midesinden yukarı yükselirken kollarını göğsünün altında birleştirdi. Hayatındaki bu kabuk değişiminin sargın olduğunu ve dimağına zorla soktuğu çivi gibi bedenini sarstığını fark etti.


Osman ellerini ovuşturarak içeri girerken “Niye cevap vermiyorsun?” dedi. Bütün vücudu Azrail yoklamışçasına titredi. Öteki âlemden bakan, boş gözlerle “Duymadım. Ne dedin?” dedi.


“Yazın yaylaya çıkalım diyorum. Ne dersin?”


“Tamam, olur.” Ses tonundaki isteksizliği anlamamış olmasını dileyerek alt dudağını ısırdı. Kan tadı gelince içini çekti. Göz ucuyla ortalı yaşların sefasını süren esmer, burnaz adama baktı. Ne zaman yabancı olmuşlardı. Onu heyecanla beklediği geceleri düşününce yüreği yandı. Konuşmak için en uygun anı kollayacaktı. Belki de her şey daha güzel olacak, Osman sözlerini duyunca itiraz edecekti ve belki, belki de…


Osman elindeki kitapları havaya kaldırıp sallayarak “Sana yine kitap getirdim. Bunlar çok güzelmiş kitapçı söyledi.” Kitapları masanın üzerine bıraktı. “Geçen haftakileri okuduysan onları götürmeliyim. Evden getirmiştim. Şüphelenmesin.” dedi. Son sözcükleri yutarak söylemişti.


Füsun isteksizce “Karnın aç mı? Sofrayı hazırlayayım.” diye sordu. Mutfağa vardığında rahatlamış, kan basıncı düşmüştü.


“Aç değilim. Akşam bir şeyler atıştırdım.” Ses koridorda yankılandı.


Mutfak penceresini açıp dışarıdan gelen bahar serinliğine gövdesini verdi. Bunu yapmalıyım, dedi. Tuttuğu soluğu burnundan bir çırpıda bıraktı. Mutfakta oyalanabildiği kadar oyalandı. Osman’ın sehpanın üzerine koyduğu ayağının sallanma sesi rahatsız etmeye başlayınca odaya döndü. Yılan gibi soğuk bakışlarla karşısında durdu. O sıra adam bileğinden yakalayıp koltuğa çekti.


Osman dudaklarıyla boynunu öperken Füsun saçlarını savurdu. Adamın dudakları boşluğu yaladı. Füsun onun yüzünde şehvetin izlerini okudu. Osman’ın dudakları boynunu, yanaklarını ve göğsünü bulduğunda elleri karnına gitti. Adam üzerinde inlerken “Seni çok özledim.”dedi. Adamı ittiğinde kendine çeki düzen vermek için doğruldu. Duygusuz bir sesle gözlerini yan yatmış sandalyeden ayırmadan, “Hamileyim,” dedi.


Osman yumruk yemiş gibi şaşırdı, “Hamile misin?” diye sordu. Sıkıntılı zamanlarda yaptığı gibi kravatını sertçe çekip çıkardı. Başını ellerinin arasına alıp düşünmeye başladı. Füsun aralarında açılan uçurumdan anılarını, hayallerini ve umutlarını hoyratça atmaya başladı.
İlişkileri bir zamanlar temiz ve seviyeliydi. Şimdi ise aralarında oluşan örümcek ağlarını almaya ikisinin de cesareti yoktu. Füsun kitaplıktaki onlarca kitabı gözleriyle açtı umut aradı, Osman düşündü. Perdenin aralığından karşı binalara baktı, Osman düşündü ve ‘ Aldır’ dedi. Füsun gözlerini köşede duran vazodan ayırmadan gülümsedi.
“Yarın aldır. Doktor ayarlarım.”


Füsun ellerini karnında birleştirdi. Sanki ondan ve sözcüklerinden, her şeyden içinde nokta kadar olan canlıyı korumaya çalışıyordu. ‘’Ben her şeyi hallederim. Şu boşanma olsaydı bile zaten çocuk istemiyorduk değil mi?” Füsun raflardaki kitaplardan sesler yükseldiğini duyar gibi oldu; “Yalancı!”


Osman üzerine düşen görevi yerine getirdiğine inanarak kadına baktı. Gerçek yadsınamaz bir halde önünde uzanıyordu. Füsun’un kızıl saçlarındaki dişilik bedeninde de vardı. Kadın kararlı gözlerle ona baktı. Osman Füsun’un ela gözlerinde görünen kendi çarpılmış görüntüsüne odaklandı. Sözcükler kuruyan damağına yapıştı. Gözlerini kırpmadan baktığı saydam tabakadaki küçülmüş sıfatında kayboldu. Füsun’un göz pınarında parlayan ışıl ışıl yaşları fark edince ayağa kalktı. Gömleğini ilikledi, kravatını taktı. “Unuttum bu gece kalamayacağım.” dedi.


“Bu sabah Sevim’in amcası gelecek. Hani bir arsa vardı ya onun satışı için. Yarın ararım. Hallederiz.” Elini Füsun’un omzuna koyup sıkıca kavradı. Hafifçe sarstı. ‘Anlaştık değil mi?’ Füsun tiksintiyle yüzünü çevirdi ve tükürür gibi “Defol!” dedi. Osman gülümsedi; “Ben defolurken karnındakini bırakmam haberin olsun.” Sert adımlarla koridoru geçip savurur gibi ceketini aldı. Söverken ayakkabılarını giydi ve defoldu.


Aydınlığa açılan kapı, zifiri bir karanlığa kapandı. Sokaktan geçen sarhoşların sesini duydu. Birkaç köpek geçti, bir kedi miyavladı; biraz sonra kepenk sesleri alacakaranlığı yardığında Füsun rahatlamıştı. Koltuğa büzülüp ayaklarını karnına çekti. Menekşeye su vermediğini hatırladı. Kalkmaya üşendi. Kendi kendine “Yarın sularım.” dedi. Çatallı çıkan sesi onu irkiltti. Yeni doğan günün bebeği için bir şans olmasını diledi ve derin bir uykuya dalmak umuduyla gözlerini sımsıkı yumdu. Pembemsi gözkapaklarında menekşesiyle minik bir bebek vardı. Gitgide siyaha dönen bakışlarıyla huzursuz bir uykuya dalmayı bekledi. Gün meşum sesleriyle onu - onları-  ve geçmişini beklerken uyumaya çalıştı.

Hayal dergisi 37. sayısında yayınlanmıştır.

 
Toplam blog
: 25
: 244
Kayıt tarihi
: 10.10.11
 
 

1981 yılında Adana'nın Ceyhan ilçesinde doğdu.  On dokuz mayıs üniversitesi Türkçe öğretmenliğind..