Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Mayıs '10

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

MENEKŞELER AÇARKEN

MENEKŞELER AÇARKEN
 

Bu, kutsalı reddeden bir yazı değildir.

Ya mutlu olacağız ya da mübarek. İkisi aynı anda mümkün değil. Mümkün de yarım yarım. Yarım dindar, azıcık mutlu. Çünkü insanlar inancın karşısına hayatı koymuşlar. Caminin kapısından içeri girdiğiniz anda hayatın dışına çıkıyorsunuz. Hayatın içine girdiğiniz zaman da cami mami kalmıyor.

Biliyorum bu yaklaşımımı kimse kabul etmeyecek.”Hem ibadetimizi yapıyor hem de yaşıyoruz kardeşim. Nerden çıkarıyorsun bunları” diyecekler. Pekâlâ dinin özüne uygun ya da değil tam 136 yaşam olayından kaç tanesini yapıyorsun? Cevabı hazır:”Dinin özüne uygun değilse niye yapayım?”İyi ama o zaman da 136 yaşam olayı sadece 16’ya düşüyor. Parkta oturmak, pikniğe gitmek, kitap okumak, sohbet etmek, pencereden dışarıyı seyretmek, tesettür giyimden pardösü alıp gelmek vs.

Yaşanılan hayata bakarak bu söylenenlerin doğru olmadığını iddia edebilirsiniz. Ama unutmayalım çevremizde yaşanılan hayat Tanrının isteklerine uygun değil ve öbür taraftan doğru dürüst bir hayat da yaşamıyoruz. Yani ne o oluyor ne de o.

Oysa her ikisinin de gerçekte nasıl olması gerekiyorsa öyle olması mümkün. Dindarı camiye, yaşamak isteyeni de hayatın içine koyarsınız olur biter.

Korkut inatla ısrar ediyor. İstisnalar, bir kısım insanların yapabiliyor olmaları ölçü değil. Şimdi dindar bir hayat sürmek isteyen kişi bu ortamda inancının gereklerini yerine getiremiyor. Ayet saçlarını bile kapatacaksın diyor; hacımın burnunun dibinde Fatoş kızın affedersin şeyi bile görünüyor. Sahilde cıbıldak karılar, her yerde aleni fuhuş… İnsanda din mi bırakır iman mı? Bu şekilde nefsine hâkim olamazsın ki. Yaşamak isteyen insanlar ise tümüyle baskı altında. Giydin mini etek. Kuruldun arabana. Mahallenin kadınlarına göre kesin kötü yere gidiyorsun.

Peki, kardeşim, adam dilediği kadar mübarek olsa, sen de ne olmak istiyorsan öyle olsan daha iyi olmaz mı? Adam dininden oluyor; sen de zevkinden. İkisi de kötü. Onda ahret kaygısı, sende yürek sancısı.

Bunun adı kavga demokrasisi. Sürünün başına çobanı koyuyor ama öte yandan kurtları da salıyorlar. Allahın emirlerini uygulayanlarla çiğneyenler bir arada. Türkiye’nin toprakları geniş kardeşim. İnananları Konya’da topla, inanmayanlar Zırtapoz dağına marş marş! Ne kadar düşüncesiz insanlarsınız siz. Allah Allah ya!

Bir de başka bir şey var. Dörtdörtlük dindar olabilir ve 136 belirlenmiş hayat olayının (Bugüne göre. Belki yarın 236 olacak) şimdi olduğu gibi 16 tanesini değil 100 tanesini yine de yapabilir ve yaşamınızda uygulayabilirsiniz. Dağda kırda bayırda koşup spor yapmanın bile günah olduğunu sanıyorsunuz. Fetvayı Abdülrezzak emicemden alırsanız günah olur tabi ki. Adamın hayatı ev, cami, tuvalet üçgeninde geçmiş. Bir torba sakalını kaldıramıyor ki.

Türkiye’de inancı, düşünce, anlayış, yaşam beklentisi ve yönelişleri bariz bir şekilde ayrı olan insanlar ülkenin birlik ve bütünlüğü korunmak şartıyla kendilerine özel planlanmış ayrı özgün bölgelerinde yaşamalıdırlar. Mega kentler sisteminde bu konuya değinmiştik ve aşağıdaki şekilde bir planlama yapmıştık:

Birinci şehir dindarlar için.

İkinci şehir dindarlar için.

Üçüncü şehir inanıp uygulamayan, ama dini hassasiyeti de olanlar için.

Dördüncü şehir inanıp uygulamayan, ama milli hassasiyeti de olanlar için.

Beşinci şehir Alevilerden, Aleviliği uygulayanlar için

Altıncı şehir Alevilerden, sadece inanan ama hassasiyeti de olanlar için

(Planın bu kısmı Alevilerin biz 25 milyonuz şeklindeki iddiaları dikkate alınarak yapılmıştır. Aksi halde Alevilerin bu şehirleri dolduramamaları durumunda bu kadro başka bir sosyal seçenek için kullanılacaktır)

Yedinci şehir ekonomik varlıkları ve yaşam durumları bakımından en altta bulunan ilk 10 milyon insanımız için.

(Bunların ekonomi dışındaki özellikleri dikkate alınmayacaktır. Neiseler onu yaşayabilirler. Ayrıca bu, kesinleşmiş bir seçenek değildir. Gerekli olmadığına karar verilirse iptal edilebilir)

Sekizinci şehir demokrat görüşlü ancak gelenekçi ve dini hassasiyetleri de olanlar için.

Dokuzuncu şehir demokrat görüşlü, bazı hassasiyetleri olmakla birlikte ilerici olduklarını ifade edenler için.

Onuncu şehir hiçbir şeye inanmayan, yaşamlarında hiçbir sınır tanımayan özgür insanlar için.

Burada halinden memnun insanlar için bir paragraf açmak istiyorum. Malum inancın çizdiği sınırlar içinde yaşadığınız zaman da mutlu oluyorsunuz. Ya da hayatın yemek içmek gibi bildiğiniz birkaç yönünü yaparak da mutlu yaşadığınızı söyleyebilirsiniz. İsterseniz evimin karşısındaki ağaçları sayarak yaşayıp ömrümü bitireceğim deyin. Vallahi billahi bizi hiç ilgilendirmiyor. Sizi değiştirmeye çalışmak gibi bir amacımız yok. Bize ne ya! İster yaşayın ister yaşamayın. Biz, sizlerin inandığınız, duyduğunuz, bildiğiniz şeyleri referans göstererek başka insanları yönlendirdiğiniz ve onların istedikleri şekilde yaşamalarına engel olduğunuzu düşünüyoruz.

Ağaç Hareketi düzeni kurulduğu zaman 21 yaşından gün almış çocuğunuza bile bunu böyle yap diyemeyeceksiniz. Bu eyleminiz insanların hayatına müdahale sayılıp engellenecek. Yine de bu suçu işlerseniz bir yıl süre ile hapiste kalacaksınız. Kimi nasıl tespit edeceksiniz demeyin. Bu konu bizim için çok çok önemli. Yeniçağda mutlaka insanlar istedikleri gibi yaşayacaklardır. İşimizi gücümüzü bırakıp takip edeceğiz. Şimdiden kendinizi alıştırsanız iyi olur. Ama tabi kişi kendiliğinden sizin istediğiniz gibi bir hayatı tercih ederse amenna.

Biliyoruz ki tabir yerindeyse melek şeytan karışımı (sadece farkı anlatmak için böyle dedim. Asla bir tarafın melek diğer tarafın şeytan olduğunu kastetmiyorum. Hem zaten biz bunu bilemeyiz) bu düzen bazılarının o kadar işine geliyor ki. Ayrı ayrı kurmayı planladığımız şehirlerimizi bombalamayı bile düşünecekler. Çünkü ne bulanık göl ne de balık kalacak onlar için.

Planlarımız “Ne olursan ol gelci” Mevlanalara takılabilir. Çünkü bunların en sevdiği atasözü”Üzüm üzüme baka baka kararır” dır. Ama ne hikmetse bizim üzümler hep kararmak yerine morarıyor. Onlara göre iyilik güneştir ve herkesi etkisi altına alır. Yani ortam önemlidir. Eğer bu doğru olsaydı hayatımın 7 yılını o zamanlar Mekkevari bir kutsal ortam olan Erzurum’da geçirmiş ben Fetullah hocanın halifesi olurdum. Allahın bildiğini neden kuldan saklayım. Şimdi yüksek kaldırımdan beri gelmiyorum. Yani bu konular sanıldığı gibi değil. Yine de endişe etmelerine gerek yok.Yeni yaşamda “özgür çoparlar” dan hidayete erip caminin yolunu tutanların önünü kesecek değiliz.Yani Allahın kapısı da açık, şeytanın kapısı da. İsteyen istediği kapıdan girer. Ama nereden çıkar, onu bilemeyiz.

 
Toplam blog
: 6332
: 653
Kayıt tarihi
: 21.09.08
 
 

Sadece sayfalarda kalan yazılar şaheser olsalar bile önemsiz ve anlamsızdır. İnsanlara ulaşan ve ..