Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Nisan '07

 
Kategori
Felsefe
 

Merdivensiz...

Merdivensiz...
 

Hiç tanımadığım, gencecik insanlar şarkılar söylüyor. Bazen ilgiyle izlemeye çalışıyorum, dikkatle dinliyorum ama haz alamıyorum. Milyonlarca insan bu gencecik insanları coşkuyla dinlediğine göre sanıyorum ki ben onların algıladığı birçok şeyi algılayamıyorum. Bu da rahatsız ediyor artık beni.

Giysileri, takıları çok ilginç; kadınlar da erkekler de seksi görünmeye uğraşıyorlar. Nedense bana bir türlü seksi gelmiyorlar. Gözlemliyorum. Genç kızlar, benim komik bulduğum genç erkekleri seksi buluyorlar. Galiba ben o genç erkekleri kıskandığım için öyle hissediyorum. Hatta o genç kızları da seksi bulmuyorum. Sadece komik buluyorum. Güzel bacakları, güzel göğüsleri ve kalçaları var fakat seksi değiller. Üstelik şarkıları da güzel değil. Hem bir şarkı nasıl seksi olabilir ki… Onu da bilmiyorum.

Ama eteklerini sıvayarak bacaklarının arasına aldığı çelloyu çalan bir kadını çok seksi bulabiliyorum. E… bu da moralimi düzeltiyor, sorunumun fizyolojik olmadığını anlıyorum.

Aşk ve seks… Aşk ve kuyrukluyıldız gibi bir şey galiba. Aşkla seviştiğin bir insan… Kuyruklu yıldızla çarpıştığını zannetmek… Her sevişmende kendini daha iyi hissedebilmek…

Hani bir politikacı vardı… Yanılmıyorsam adı Kamer Genç’ti. Oğlunun evinde, dansöz bir kadınla buluşurken yakalandığı iddia edilmişti. Savunma olarak da o kadını hiç tanımadığını, oğlunun evine çiçekleri sulamak için gittiğini söylemişti ve bütün Türkiye bıyık altından gülmüştü adama. Oysaki adamcağız farkında bile olmadan sevişmenin en güzel tanımlarından birini yapmıştı bence. Evet… Sevdiğin bir insanla sevişmek, çiçekleri sulamak gibi bir şey olmalı…

Yaşamım boyunca bir kez, bir çiçeğin sorumluluğunu aldım. Lise ikinci sınıftaydım. Nasıl oldu hatırlamıyorum fakat bir yerden elime minyatür bir saksıda minyatür bir kaktüs geçti. Yıllar boyunca ilgiyle izledim onu. Galiba senede bir kez çok görkemli bir çiçek açardı. Sonra ben üniversiteye gittim, o evden taşındık ve ne oldu hatırlamıyorum ama kaktüsüm kayboldu.

Bir kuyruklu yıldızla çarpışır gibi, bir çiçeği sular gibi, çello çalan bir kadını dinler gibi sevişmek istiyorum hayatla.

Edepsiz bir adam olmadığıma inandığına inanıyorum. Aşkı, kuyruklu yıldızı, çiçekleri ve çelloyu yan yana koyduğumda sen çıkıyorsun. Beni eklediğimde ise hayat…

Sonra… Kendimi vuruyorum bambaşka kadınlara. Kendimi vurmak gibi bir şey oluyor. İçki de içemez oldum kaç zamandır. Her gün ayrı bir marka sigara içiyorum. Haz alamıyorum. Galiba laf olsun diye sigara içiyorum, laf olsun diye kadınlarla yatıyorum. Yazlık, ince bir gömlekle yağmura yakalanmış çocuklar gibi kaçıyorum.

Kuyruklu yıldıza inanmıyorum, çiçeklerin renklerine kör bakıyorum, çello dinlemiyorum. Uzaklardaki gülüşünü beynimin duvarlarına afişliyorum. Kendimi ucuz bir silgiyle siliyorum.

Hayat işte… Irmağın bittiği yerdeki çağlayan gibi... İnanmadığım kuyruklu yıldız, koklamadığım çiçek, dinlemediğim çello olacağım. Ve bir gün gencecik bir adam, onca mekanik gürültülerin içinden sıyrılıp, Münir Nurettin şarkıları söyleyecek, kısa kumral saçlı, al yanaklı bir sevgiliye…

 
Toplam blog
: 153
: 1481
Kayıt tarihi
: 16.09.06
 
 

Tıka basa dolu bir adam değilim. Balığı gördüysem derine inerim. Uzun süre gölgede kalamam. Okuru..