Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Nisan '12

 
Kategori
Siyaset
 

Merkezin yeniden inşası…2

Merkezin yeniden inşası…2
 

Neden bu halde merkez diye düşünmeden önce, geleceği öngörmek gerek!!!!!


İlk yazımızda genel bir tespit yaptıktan sonra “Merkezin yeniden  inşası” kavramından ne anlamamız gerek onu irdelemeye çalışacağım..

Öncelikle belirtmem gereken önemli bir saptama var, benim açımdan bu önemli ve yıllar içerisinde gözlemlediğim bu durumu  Merkezin inşasında önemli bir yapı taşı olarak görmekteyim. Bu inşa tavanın diktesi ile mi, yoksa tabanın istekleri doğrultusunda mı olacak?

Önemli sorun bu, çünkü 1990 yılından bu tarafa, Merkez kendi teşkilatlarını yok sayarak, tepeden inme tavan hareketleri ile yapılanma sürecine girmiş ve 1995 seçimlerinden başlamak üzere sürekli kan kaybederek en son 2002 seçimlerinde baraj altında kalmış ve son seçimlerde ise  % 1’ lerin de altına düşmüştür.

Halbuki 12 Eylül Darbesi sonrasında 1983 de siyasal yaşama yeniden dönüldüğü vakit, her türlü baskı ve zorlamalara, vetolara rağmen ve hatta ilk genel seçimlere sokulmayan Doğru yol partisi yeniden tabanda yapmış olduğu örgütlenme sonucunda ilk olarak 1986 yılında siyasi yasakların kaldırılmasında baş rolü oynamış ve daha sonra teşkilatlarını dinamik tutarak, yıkılması zor görünen ANAP iktidarının alternatifi olmuş nihayet  1991 seçimlerinde birinci  parti olarak meclise girmiştir.

1983-1991 evresini iyi incelemeden tavandan bir merkez inşası boş bir hayalden öteye gitmez.

12 Eylül darbesinin önce kadrolarını dağıttığı daha sonra da partisini kapattığı Merkez , (sol da aynı durumdadır) toparlanmasını ve iktidar olmasını tamamen tabanına, yani teşkilatlarına borçludur. Demirel ve kurmay heyeti zorunlu ikamet yerlerine giderken arabada belirledikleri Adalet Partisi teşkilatlarında görev yapmış, teşkilattan yetişen partili isimlerin illerindeki tüm ilçe ve belde teşkilatlarını oluşturma görevleri,  merkezde bir büroda oturup liste hazırlamadan  öte, bire bir yerinde, giderek, görüşerek ve o yörenin görüş ve onayı doğrultusunda oluşturuldu teşkilatlar, herkes gücünce maddi ve manevi desteğini vererek, o günlerin 12 Eylül cuntasının baskı ve korkutmaları altında başarıldı..

Yoksa büyük şehirlerin, çok yıldızlı otellerinin lobilerinde değil…

Siyaset bir iddia işidir. Ve hedefi olan kimselerin yapabileceği bir iştir. En  küçük teşkilat biriminde görev alan, sıradan bir parti üyesinin bile bir hedefi vardır. Ve rekabet daima dinamizm, hareket getirir, teşkilatı canlı ve diri tutar, bu ise hedefi olan partililer sayesinde olur. Örneğin en küçük teşkilat birimi olan mahallelerde örgütlenmede partili üyenin hedefi “Mahalle temsilcisi” olmaktır. Daha sonra ilçe, belde yönetimi seçecek delegeler arasında yer almaktır. Demokrasinin ilk örneği işte bu delege seçimlerinde kendini gösterir. 1990 yılından sonra mahallelerdeki delege seçimlerini masa başında yapmaya başlayan Merkez partiler (Kadro ve hiyerarşinin dikey olarak görüldüğü ideolojik partiler hariç) kaybetmeye başladılar, çünkü bazen mahalle delegeleri o mahallede oturmayan kişilerden seçiliyordu. İşin en acı tarafı da başka partili bir çok kişi de delege yapılabiliyordu. Bunlar yaşanan gerçeklerdir. Temelden yapılan bu yanlışlıklar dalga, dalga tüm partiyi sarınca sonuç bir hezimet olmaktan öteye geçmemiştir.

Kayıtlı üye rezaleti de ayrı bir sorundur. Atama ile gelen her il, ilçe, belde yöneticisi kendi seçimini garantilemek için bir nevi naylon üye kayıtları yaparak, olabildiğince şişirilmiş bir üye sayısı meydana gelmekte ve bu üyelerden de sadece bir defa kendi seçiminde faydalanmakta ve bir daha o üyeyi partide görmek mümkün olmamaktadır. Bunun önüne geçebilmek için üye olacak kişinin bizzat kendisinin Yüksek Seçim kurulunun ilgili birimine kayıt yaptırması ve YSK’ nın bu kayıtları partilere göndermesi en sağlıklı yol olduğunu düşünüyorum.

Aslında konun neresinden bakarsanız bakın problemli, asıl problemin kaynağı da Siyasi Partiler Yasasıdır.

Aslında siyasi partiler, siyasetin öğrenildiği en büyük okullardır. Gerçek işlevlerini tam anlamı ile yerine getiren partiler demokrasinin vazgeçilmez öğesi olmalarına rağmen, kendi işlerinde demokrasinin olmaması tam bir çelişkiler yumağıdır. Bu paradoksal durum giderilmeden de sadece Merkezde değil kadro partileri de dahil olmak üzere tüm partiler “Beyefendinin partisi”  olmaktan öteye gidemez ve çok özlenen ve beklenen demokrasi hayallerimiz süsler ancak… (Devam edecek)

16.Nisan.2012/ Ankara 

 
Toplam blog
: 66
: 725
Kayıt tarihi
: 24.01.09
 
 

1976 yılına kadar Adana'da yaşadım. Lise tahsili sonunda Ankara'ya geldim ve halen Ankara'da yaşı..