Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Mart '10

 
Kategori
Öykü
 

Merkür

Merkür
 

Uyandığımda televizyon odasında olduğumu ve üzerimde tek bir battaniye ve kucağımda kumanda olduğunu fark ettim. Neden bilmiyorum ama hiç huyum olmadığı halde bu odada bilerek ve isteyerek uyumuştum. Uyuya kalmamıştım, bilinçli olarak televizyonu kapatıp uykuya dalmıştım. Lambayı kapatmadığımdan olacak kısa süre içinde yeniden uyanmıştım.

Çok uzun bir zamandır sürekli uyuduğum için uykum yoktu. Öylece uzandım ve gözlerim açık durdum. Bilmiyorum o an bir şeyler düşündüm mü ya da hayallere daldım mı? Ama uzunca bir zaman öylece durdum. Uyumadan önce haberleri izlemiştim. Bir kavgada adamın tekinin silahını çıkarıp iki kişiyi öldürdüğünü, Amerika’da – haberi anlatan kişinin deyişiyle- film gibi bir soygun olduğunu ve yine bir siyasi partinin kapatıldığını öğrendim. Hiçbiriyle ilgilenmiyordum. Zaten yeteri kadar hesaplaşma ve çatışma yaşıyordum içimde.

Dün işimden ayrılmış, gerçekleri söylemek gerekirse, kovulmuştum. Patron uzun süre izin vermiş, yeniden arayıp iş yerine çağırdıktan sonra da bu mevkide bana ihtiyaç duymadıklarını kibar bir şekilde belirtmişti. Damdan düşer gibi olmamıştı, uzun süreli iznimden sonra buna alışmış olmamdandır belki de. Hayatımda son zamanlarda üzerinde kafa yorabileceğim herhangi bir olay da olmamıştı. İşten kovulmak benim adıma çok kafa yorulacak bir şey değildi. Yarın iş aramaya çıkacak, geçen ay ödeyemediğim kiramı bu ay da ödeyemeyecektim. Ev sahibimin buna tepkisi ne olurdu bilmiyorum ama geçen ay kiramı ödeyemeyeceğimi belirttiğimde sanki biraz suratı asılmıştı.

Bunları da düşünmek istemiyordum ve en iyi seçeneğin yine uyumak olduğunu düşündüm. Bu sefer yatak odama gidip yatağıma uzandım. Kısa bir süre içinde uykuya dalmışım.

Sabah kalktığımda kahvaltı yapmadan üzerimi değiştirip dışarıya çıktım. Canım vapura binmek istiyordu cebimdeki azıcık parayla vapura binip çayla simit keyfi yapmak cazip geldiğinden çok fazla düşünmeden vapura binmeye karar verdim. Yaklaşık olarak yirmi beş dakika bekledikten sonra vapura bindim. Simit ve çayımı alıp martıların seslerini duyabileceğim, havada süzülüşünü takip edebileceğim en güzel yeri seçtim. Kısa bir süre martılardan sıkıldığımı anlayıp kendime oturacak bir yer buldum. Yanımda gazete okuyan yaşlı bir amca vardı. Hafif çaprazımda benden çok uzakta olmayan bir yerde bir genç bir noktaya dalmış hiç kıpırdamıyordu. Biraz onu seyrettim. Hareketlerinde çok değişiklik yoktu. Ama sonra o da kafasını çevirdi ve beş on saniye bana baktı. Daha sonra diğer tarafımdaki boş koltuğa bakıp ayağa kalktı. Hiç gözümü çevirmeden onu izliyordum. Yanıma gelecek galiba diye düşündüm ve öyle de yaptı. Yanıma yavaşça otururken “merhaba” dedi.

İzin istemeden oturmasına biraz kızdım ama daha sonra benim yanım da olsa istediği yere oturabileceğini düşündüm. Bende selamladım ve kafamı diğer yanımda gazete okuyan yaşlı adamdan tarafa çevirdim. “Buralı mısın?” diye sordu. “Evet, ” dedim. Konuşmak istemiyordum. “Ben de buralıyım, ” dedi. Sormamıştım ama o söyledi. Tepki vermeden yine kafamı diğer tarafa çevirdim. Sanırım sohbet etmek istiyordu ve benim ona baktığımı gördüğü için yanıma gelmiş ve sohbet etmenin iyi bir fikir olduğu düşüncesine kapılmıştı. “ İş başvurusu için karşıya gidiyorum, ” dedi. Gülümsemekle yetindim. Daha sonra ben ona bakarken ülkenin dört bir yanının işsizlerle dolu olduğunu, iş bulmanın zor olduğunu söyledi. Ara ara onaylar gibi kafamı sallıyor ama konuşmuyordum. Daha sonra işsizliğin kötü olduğundan ve aylardır işsiz olduğundan bu iş fırsatının çok önemli olduğundan bahsetti. Benim bir işimin olup olmadığını sordu. “ Düne kadar vardı?” dedim. Yüzünde belirsiz bir ifade oluştu. Üzüldü mü sinirlendi mi yoksa hiçbir duyguya kapılmadı mı anlamadım. “Üzüldüm, ” dedi ve yine konuşmaya başladı.

Bu sefer onaylayacak ya da tepki verecek kadar dinlemedim. İş, ülke ve karamsar birkaç şeyden bahsediyordu ama tam olarak neler dediğini duymuyordum. Bu sefer de biraz uzağımda oturan bir kız gözüme çarpmıştı ve ona bakıyordum. Uzunca bir süre genç kıza bakmayı sürdürdüm, gözünde bir güneş gözlüğü vardı, esmer ve siyah küt saçlıydı. Sürekli elindeki telefonla meşguldü. Daha sonra vapur iskeleye yanaştı. Adama iyi günler dileyerek yerimden kalktım. Vapurdan inip uzunca bir süre yürüdükten sonra etrafımdaki iş yerlerine bakmaya başladım. Hemen hiçbiri eleman aramıyordu. Yürümeye devam ettim ve bir gazete alıp karşıdaki parkın boş bir bankını bulup oturdum. Kısa süre göz gezdirdikten sonra sıkılıp gazeteyi katladım ve yerine koydum.

İş mi aramalıydım yoksa aylak aylak dolaşıp sonra evime mi gitmeliydim karar veremiyordum. Uzunca bir süre oturduktan sonra gazetenin iş ilanlarına bakmak aklıma geldi. Birçok iş ilanına baktım ama hiçbirinde tam olarak ne yapmam gerektiğini, alınacak işçinin hangi işle görevli olacağını anlamadım. Fakat gözüme ilginç bir iş ilanı takıldı. Pazarlamacılık değil anketörlük olduğunu ve dolgun bir maaş verildiğini belirtmişlerdi. En çok dikkatimi çekense şu an bulunduğum yere yakın olmasıydı. Kafamdan geçen işe alınma umudu ya da herhangi bir düşünce değil sadece gitmek istediğimdi. Adresi aklıma kazıyıp gazeteyi bankta bıraktım. Elimde fazlalık olsun istemiyordum. Az ilerdeki durağa gidip oradan otobüse bindim. On dakika sonra otobüsten inmiş on beş dakika sonra ise oraya varmıştım.

Bina biraz eski görünüyordu. Büro binanın giriş katındaydı. Ana kapıdan giriş yapıp kapıya doğru yöneldim. Kapı açıktı ve içerideki kalabalık direk gözüme çarptı. İçeriye geçtim ve sekretere iş başvurusu için geldiğimi söyledim. Beklemem gerektiğimi son olarak beni içeri alacaklarını söyledi. Daha sonra telefonu kaldırıp başvuru için gelenleri almaya devam etmesi gerekip gerekmediğini sordu. İçeride başvuruları alan kişi bekleme odasındaki kişi sayısını sormuş olacak ki bize doğru baktı tek tek gözden geçirdikten sonra “ on altı” dedi. Ardından içerideki kişiyi dinledikten sonra tamam diyerek telefonu kapattı. Etrafıma göz gezdirdim benimle birlikte on altı kişi vardı. Hepsi giyimine özen göstermişti ve yüzlerinde aşırı derecede ciddiyetle gerginlik görülebiliyordu. Hava çok sıcaktı ve erken sıkılmaya başlamıştım. Niye buraya geldiğimi bilmiyordum sanırım sadece içimden buraya gelmek geçmişti. Öylece oturuyordum hatta bir an kalkıp gitmeyi de düşündüm. Fakat O sırada içeri birisi daha girdi tam ağzını açmış konuşacaktı ki sekreter yeterli başvuru olduğunu ve başvuruların bittiğini salonda bekleyenlerin, bizi kastediyordu, son kişiler olduğunu söyledi. Adam dönüp bize baktığında hemen tanıdım. Vapurda yanıma gelip oturan adamdı. Bana bahsettiği iş başvurusunun burası olduğunu anlamış fakat nasıl olur da benden önce buraya ulaşamaz onu anlamamıştım. Bu ve buna benzer onlarca düşünce kafamda saniye içerisinde dolanırken o benim de içinde bulunduğum topluluğa yüzünde duygusuz bir ifadeyle bakıyordu. Beni fark etmedi ve ağzının kenarından bir küfür sallayarak orayı terk etti.

O çıktıktan sonra yaklaşık on dakika oturduğum yerde kıpırdamadan durdum. Aklımdan hiçbir düşünce geçmiyordu. Yine hiçbir amacım ya da tasarım olmadan yerimden kalktım ve kapıya doğru yürüdüm. Sekreterin bana ablak bir şekilde baktığını görünce “vazgeçtim, ” diyerek sekreterin tepkisini beklemeden hızlıca orayı terk ettim.

 
Toplam blog
: 14
: 765
Kayıt tarihi
: 01.08.09
 
 

1989 Adana doğumluyum, Türk Dili Edebiyatı Bölümü öğrencisiyim. Edebiyatla yakından ilgiliyim ayrıca..