Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Ekim '11

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

Mesai saatleri dışında ölmek yasak!

Mesai saatleri dışında ölmek yasak!
 

O şimdi ebedi istirahatgahında


Öncelikle babamın vefatı için başsağlığı dileyen tüm arkadaşlara teşekkür ediyorum. Bir süredir bloğa giremediğim için yanıtım da gecikti. Anlayışla karşılayacağınızı umuyor ve babamın vefatından sonra yazmış olduğum iki yazıyı birleştirerek sunuyorum. Öncelikle ilk yazı.

Mesai saatleri dışında ölmek yasak!

Babamı kaybettik. 25.08.1940’ da başladığı yaşam serüvenini 26 Eylül Pazartesi akşamı saat 20.15 sıralarında tamamladı. Ömrünün son dört yılının büyük bir bölümünü diyaliz makinesine bağlı olarak geçiren ve yaşamak için uzunca bir süre direnen Mustafa Sarı kimdi diye dönsek ve sorsak cemaate, eminim ki % 100’ ü türünün son örneklerindendi, sağlamdı, dürüsttü, adam gibi adamdı diye cevaplarlar.

Bir sohbetimiz sırasında muhasebecisi onu şöyle özetlemişti...

“Yıllardır söylerdim. Mustafa amca yeter artık kapat şu dükkânı da, biraz da kendi keyfine, yaşamına bak derdim, yapmazdı. En sonunda yaptı ama bir muhasebeci mükellefini kaybederken bu kadar mı üzülür? Mustafa amca söz konusu olunca üzülür. Bir adam bu kadar mı borcuna, alacağına sadık, hesabını kitabına titiz olur. Mustafa amca gibi on tane müşterin olsun, sırtın yere gelmez.”

Aşırı mükemmeliyetçi, titizdi. Köyde bulunan evimizin bahçesinde mezarını düzenlemek için uğraş veren telaşlı kalabalığı görünce, az kaldı dedim, şimdi ayağa kalkacak, eline metreyi alacak, olmadı, siz ömrünüzde hiç mi bir şey görmediniz deyip kontrolü ele alacak. Bir santim sağa, iki santim yukarı diyerek milimi milimine ebedi istirahatgahı olacak mezarını kendi elleriyle düzenleyecek. Sanırım sadece bu bile onu anlatmak için yeterli.

Asla kin tutmaz, bir gün önce bağırır çağırır, bir gün sonra dayanamaz kapıyı çalardı. Mustafa Sarı öyle bir adamdı. Biliyorum ki ona en çok koyan, hastalıklarının iyiden iyiye ilerlediği son dönemlerde elden ayaktan düşmek, bizlere muhtaç olmaktı…

Şimdi gelelim bu vesile ile bir mevtayı defnetmenin zorluklarına.

İlk kez başıma gelen bir olay olarak doğaldır ki acemiliklerimiz vardı. Ölüm saatleri itibari ile mesai saatlerinin dışında ölen babamın mevtasını ona yaraşır biçimde defnetmek için neler yapabileceğimizi sorguladık öncelikle. 112’yi aradık. 112, biz Antalya’yız siz Manavgat Devlet Hastanesi' ni arayın, dedi. Manavgat Devlet hastanesini aradık ama değişen mevzuat nedeni ile Aile Hekimini bulmamız gerektiğini söylediler. Aile hekimini defalarca aramamıza rağmen ne yazık ki telefona cevap vermedi. Duruma sinirlenen halamın oğlu, “sen telaş etme, ben dayımı, dayıma en yaraşır biçimde defnettireceğim” dedi ve sağ olsun bir telefonla her şeyi halletti. Morgda yaşananları hiç saymıyorum.

Öncelikle duyarlı bir vatandaş, sonrasında hasbel kader dokuz yıldır yazmaya çalışan bir insan olarak elbette ki bu beni çok üzdü. Biz sadece kendini düşünen, düşünmesi gereken insanlar değiliz, olamayız. Durum onu gösteriyor ki bir vatandaşın layıkıyla defnedilebilmesi, ebedi istirahatgahına gömülebilmesi için mesai saatleri içinde ruhunu teslim etmesi lazım. Bu, % 100’ünü Müslüman saydığımız ülkemiz için oldukça utanılası, yüzkarası bir durumdur. Demek ki bir gariban ölse cesedi sabaha kadar kokacak, belki de kurda kuşa yem olacak. Bırakın yazarlığı mazarlığı, bir insan olarak bu durumu kabullenmem mümkün değil. Bir an önce bu duruma el atılması, bu işi nöbetçi Alile Hekimi yapıyorsa nöbetçi Aile Hekimi'nin, değilse ilgili kişi veya kurumun 24 saat ulaşılabilir olması, hastanelerin konu ile ilgili birimlerde çalışan personelinin tüm sorulara cevap verebilecek kapasitede ve donanımda olması, bizim de mevtalarımızı insanlığa yakışır bir biçimde defnedilmemiz lazım. İlgili birim ve mercilere duyurulur.

Bu vesile ile babamın son dönemlerinde sık sık ziyaret etmek zorunda kaldığımız ve her zaman takdir ettiğim Manavgat Devlet Hastanesi Acil Servis Doktorlarına, Diyaliz Merkezi Doktor ve Hemşirelerine, Hastabakıcılarına, Servis Şoförlerine, babamın hastalıklarına başından sonuna tanıklık eden ve her şart ve koşulda imdadımıza yetişen Dahiliye Doktoru Sait Özer’e çok çok teşekkür ediyorum.

Uzak yakın demeden cenazemize katılan, sair nedenlerden dolayı katılamayıp başsağlığı dileyen tüm dostlarımıza teşekkür ediyorum. Sağ olun, var olun.

Umarım yerinde rahatsındır babam. Allahın rahmeti üzerine olsun.

Devrimci kızların devrimci babaları olur

Devrim: Hızlı, köklü ve nitelikli değişiklik olarak yer alır kaynaklarda. Genellikle toplumsal olayları anlatmak için kullanılsa da bireysel devrim ve devrimciler azımsanmayacak ölçüdedir. Her birimiz bir devrimci olabiliriz. Dünden bugüne yaşadığımız süreci şöyle bir gözümüzün önüne getirip irdelediğimizde ne kadar devrimci olduğumuzu ya da olmadığımızı kolayca anlayabiliriz.

Var olan koşulları değiştirmek için ileri doğru atılan her adım devrimci bir harekettir. Bu anlamda babamın hayatını irdelediğim zaman koyu Adalet Partili olmasına rağmen ne kadar devrimci bir kişiliğe sahip olduğunu kendisinin bile bilmediğini düşünüyorum.

Devrim cesaret işidir. Hödükler devrimci olamaz örneğin. Onlar devrimci olamaz ama var olan yerleşik düzenlerini korumak için her devrin adamı olmayı çok iyi becerirler. Bu anlamda babam tam bir devrimcidir ama bunu kendisi bile bilmemektedir.

60’ larda Manavgat’ın Gebece köyünden beş parasız çıkıp gelmek ve kendi düzenini kurmaya çalışmak başka neyle açıklanabilir?

26 Eylül Pazartesi akşamı kaybettiğimiz babamın ne denli titiz, detaycı bir insan olduğundan söz etmiştim. 1960’ lardan itibaren nerdeyse her gününü ajandalara not ettiği gördüm. Bunlar kişisel olduğu kadar sosyal ve toplumsal örneklerden de oluşuyor. Örneğin 5 Haziran 1977 seçimlerinde partilerin aldığı oy oranları ve sayıları şöyleymiş.

CHP: 6 milyon 117 bin 280 % 41,4/ AP: 5 milyon 457 bin 649 % 36,9/ MSP: 1 milyon 271 bin 620 % 8,6/ MHP: 942 bin 606 % 6

Askerde ilk kullandığı tüfeğin seri numarasından tutunda, kızkardeşimin zerdali atarak kırdığı camın saatine dakikasına, çift ekerken çükürün kaybolduğu tarihten, hava durumuna kadar her şey özenle not edilmiş. Bu onun ne denli ilginç bir kişiliğe sahip olduğu konusunda yeterince ipucu verir sanırım.

Hiç atlamadan aldığı notlar arasında tüpün değiştirilmesi ve ineğin boğaya çekilmesi de var. Ticari hayatıyla ilgili alıp verdiği her kuruş yine günü gününe yer almış sayfalarda.

Yıllar önce sağı solu karıştırırken rastladığım ve askerde yazmış olduğu anlaşılan dörtlükleri ise onun özenle sakladığı kişiliğinin bir başka yönünü ortaya koyması açısından oldukça ilginç ve değerli. Çevresinde sert mizacıyla tanınan babamın dörtlükler yazabileceğini hiç düşünmemiştim örneğin. İşte ilk rastladığımda beni çok şaşırtan o dörtlüklerden birkaçı.

İsmim uzaklarda ise hayalim yakın

Resmime bakıp da ağlamayın sakın

Ben ölürsen resmime hasretle bakın

Kıymetini bilmeyenlere vermeyin sakın

Gönül her şeyden bıktı

Rüzgar evimi yıktı

Dünyayı anlamadım

Hesabım yanlış çıktı

Tellal çıkıp bağırmış

Duymayanlar sağırmış

Yarim beni bu akşam

İftarına çağırmış

Bu yüzden “Akıl gibi sermaye olmaz” notu ile başlayan ajandaları benim için çok değerli.

Yaşadığım süreçte şunu anladım ki; insan en çok, en fazla çatıştığına benzermiş. Ve hiçbir devrimci kendi devrimini sarsacak devinimlere yol açacak çıkışlara kolayca teslim olmazmış. Devrim ve devrimcilik zoru başarmak ise biz babamla bunu başardık.

Değil mi ki bana gazete okumayı bile yasaklardın baba, (yollarda bulduğum çamurlu gazeteleri okurdum) şimdi öyle veya böyle bir gazetenin köşesinde yazıyorsam bunu sana, senden geçen genetik özelliklerime borçluyum.

Seni seviyorum baba. Sen rahat uyu. Ben hayatla baş ederim.

 

 
Toplam blog
: 669
: 1503
Kayıt tarihi
: 19.01.07
 
 

Bir on dört mart sabahı güneş henüz arz-ı endam ederken üzeri yongalarla kaplı, küçük pencereli, ..