Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Temmuz '08

 
Kategori
Dilbilim
 

Meselâ dedik! Hakikâten, ne alâkası var?!!

Meselâ dedik! Hakikâten, ne alâkası var?!!
 

Lale -Foto Gürkan


Ağzımızı doldurarak konuşmayı severiz. Katı, sıvı besinlerden çok sözcüklerle... Melodisindeki, tınısındaki vurguları silâh gibi kullanırız. Kızgınsak, hele imâ etme zevkine nâil olacaksak, öfkemizi kızgın lâvlar gibi püskürteceksek, zarar verdiğimiz kişiye bahâne, mâzeret anlatıyorsak, ağzımızı dolduran sözcüklerdeki bu şapkalı 'a'ların, genellikle, başında yumuşak 'L' sessizi bulunanına bayılırız.

Sözlerde ve aktarılan düşüncelerde hiç bulunmayan derinliği, bilimselliği, ussallığı, iknâ ediciliği, âdeta bu ''lar yerine koyuverir (sanırız); haklı kişi adâleti aramaktan cayar, çünkü canı yanar, karşısında mâkul maskesi takmış suratın ölü balık gözlerinin altındaki şirâzesi kaymış ağızdan gür bir şelâle gibi çağıldayan, metâl ve saldırgan ritmler kanını dondurmuştur. Ağzı dolu kişi kreşendonun doruğundayken, mâsum ve mâğdur kişinin eti koparılıp dekreşendoya itilmiştir.

Meselâ dedik! Hakikâten ne alâkası var?!. Oh là là!; Lâlâ Paşa, ne alâka? Meselâ… Beni alâkadar etmez!..

İkili görüşmelerde bu şapkalı a'lar, göğüs üzerinde fışkırtılmış yağlı gerdan ile göz dağı veren bön bakışlar eşliğinde ortalığa molekül molekül saçılır, iş toplantılarına da sirâyet etmiş olup İngilizce konuşulmuyorsa, tatlı sert yaklaşımların sertlik ayarı da şu şapkalı a'larla artırılıverir.

"Bu bu bir problem değil, detaya girmeyin!" "Sorun" ile "ayrıntı"nın suyu çıkmış; o nedenle, özellikle bireysel işlemler yaptıran Internet şube sayfaları ile telefonun diğer ucundaki müşteri temsilcileri bu sözler sâyesinde "ağırbaşlı, buyurgan, sözü dinlenir" görünür ya da izlenimi bıraktıklarını düşünürler. "Alâkalı alâkasız" "Lâ" larla kurum içi elektronik yazışmalarda da, inceden inceye çemkirilir.

Çünkü "örneğin" diyemez, "söz gelişi" diyemez; "Gerçekten, ne ilgisi var?!. Üstelik beni de ilgilendirmez!" diyemez.

Ne yazık! Tümcesinin başında, ortasında, sonunda meselamayan, hâkkettenlemeyen; "Enteressan!" demeyen, ilgi ve akaya teşekkür etmeyen televizyon sunucu sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor...

Çok yazık! Küçük çocuklar bile yarısı dökülmüş süt dişleri arasından fışkıran, ağızlarına sığmayan bu sözcüklerle konuşuyor. Oysa doğaçlama tiyatro yaparcasına, sigaraya özenircesine ağız doldurarak konuşmaya başlamak, eksiklerin üzerini örtmüyor. Ailelerince uyarılmıyorlar. Örneğin "kel alâka", "keskel alâka" sözlerini babasının ağzından alan bir çocuk, Ferhan Şensoy düzeyinde dil ile oynamayı öğrenemeden okul ve arkadaş çevresinde ağzını nasıl doldurduğunu, boşlukları nasıl kapattığını göstermekten, kaynağı belirsiz bir gurur duyuyor. Yoksa bu bilinçteki çocuğa temel Fransızca üzerine bilgi verip asansörün kapısına sıkışan çiçeğin çiç-'inin lobide kalıp -ek'le yukarı çıkıldığı dil oyununu da kavratmak gerek ki duyduğu gururla bir de göğsü kabarsın, değil mi...

"Lâ"ların her ağıza denk geleni, en tatlısı, en dinlenesi, en dillendirilesi Orhon Murat Arıburnu'nun şu güzelim dizelerindedir:

Lalelim
Laleli’de oturur
Laleli lale olur lalelimden.

Laleliden geçilir
Lalelimden geçilmez!..

 
Toplam blog
: 101
: 2403
Kayıt tarihi
: 18.11.07
 
 

İzmir'den merhaba! İzmir'de, Göcek'te, Marmaris'te, Milas'ta, Söke'de, Bodrum'da sonra yine İzmir..