Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Şubat '08

 
Kategori
Haber
 

Mesele "Türban" değil...

Mesele "Türban" değil...
 

Ülke olarak gündemimize oturan ve hemen herkesin üzerinde “Fikir” yürüttüğü konu, “Öğrenim” alanı dâhil, tüm kamu kurum ve kuruluşlarında kadınlarımızın “Başörtüsü” değil…

Peki, o zaman konu nedir?

Benim ve benim gibi düşünenlere göre, olayın gidişatı din devletine doğru gidiştir.

Böyle düşünenlere elbette “Nereden çıkartıyorsunuz” demek ve insanların inançları doğrultusunda başlarını örtmelerine ve öğrenimlerine böyle devam etmelerine niye karşı çıktığımızı sormaları da elbette bir haktır.

Ben, “Türban” konusu gündeme geldiğinden beri kadınların “İnançları gereği” başlarını örtmelerine karşı çıkmadım. Bildiğim kadarıyla da kimse karşı çıkmadı.

O halde tartışma neyin nesi? Öyle ya, ortada bir “Örtersin, örtemezsin” tartışması var ve oldukça da mizahi boyutta yasalarımıza (eğer başarırlarsa) girmek üzere.

Ben bu konudaki fikrimi bir kez daha açıklamak istiyorum…

Konu “Örtünme” değil, bir çeşit “dayatma” olarak belirmektedir.

Kime ne dayattığımıza gelince, bir kısım insanların “Dinin emri” adı altında kadınlara bir dayatma ve onun arkasından da Türkiye Cumhuriyeti devleti’ni hedef almaktır.

Birkaç kez “Din emri” bölümüne değindim ve “Türban” şeklinde, yani benim deyişimle “Başın poşetlenmesi” şeklinin “İslam Dini”nin emri olmadığıdır. Kuran’da Nur suresi 31. ayetin anlattığı “Örtünme” ile “Biz böyle örteriz, din bunu emrediyor” diye başın “Poşet” içine alınması aynı şey olmadığı gibi, ayrıca Kuran’da olmayan şeyi “Varmış” gibi göstermek de “Allaha eş koşmak” anlamındadır.

Benim düşüncem bu ve bu nedenle örtünmenin “Türban” tarafının karşısındayım. Devamında da “Saçın bir teli bile görünmeyecek kadar” örtünmenin de Nur Suresi 31. ayetinde anlatılan olmadığındı düşünüyorum.

Dediğim gibi, bu benim düşüncem…

İşin “Dayatma” boyutuna gelince, başını “İnandığı için örten” kadınların bir sorunu yok, onlar adabı içinde her yerde başlarını asırlardan beri örtüyorlar. Buna da kimse karışmıyor. En azından Türkiye’de bu güne kadar karışan olmadı.

Bu konuyu “en derinden” ortaya koymak için, kısacık yazıların yetmesi olası değil, geriye doğru giderek, Yüce Allah’ın Peygamberimize Kuran’ı tebliği ettiği günlere kadar gitmek, o günlerden bu yana doğru “İslam tarihi” içinde irdelemek gerekir. Dahası, Peygamberimizin vefatından sonra ortaya çıkan mezheplerin çatışmasını, insanların “İktidar ve etkili olma” kavgalarının nedenlerini ve bu kavgalar içinde hangi malzemeleri kullandıklarına bakmak gerekir.

İşte o malzemelerden bir de bana göre “Örtünme” ve biçimidir. Kaynağı da ne yazık ki Kuran’ı iyi anlayamamaktan geçmektedir.

Deniliyor ki “Başının örtüsünden sana ne, sen kafasının içine bak” yani beyin çalışıyor mu, oraya bak…

Oraya da bakıyorum… Ve görüyorum ki, kullanıldıklarının farkında değil ne yazık ki kadınlarımızın bir bölümü.

Dünya’daki “İslam Cumhuriyeti” denilen ülkelere şöyle bir dönüp baktığımızda, eğer isteyenin başını örtmesine, isteyenin de yine kendi inançları doğrultusunda başlarını istediği gibi örtmelerine veya açmalarına izin verilseydi, derdik ki tamam.

Ama öyle değil… Katı kurallar içinde eğer kadınsan başını tek saç görünmeyecek gibi örtmeye zorunlusun. Başka çaren yoktur eğer o toplumun içinde bulunacaksan. Yani, dayatma…

Bir soru sormak gerekir… Soralım “Dayatma ile din olur mu” diye…

İşte bizim endişemiz de bu… Dinde, inançta özgürlük için “dayatma” olmaz, herkes inançlarında hür olmalı diyoruz.

Endişemiz de buradan kaynaklanıyor ve “Örtünme” dayatması altında, ülkemizin dış kışkırtmalarla da parçalanacağı ve amaçlarına ulaşacakları kaygımızdır.

Bu savunmamızın dayanaklarına gelince…

İktidarda bulunan AKP’nin Genel Başkanı ve Başbakan Sayın Tayyip ERDOĞAN’ın ağzından hiç duydunuz mu “Kasımpaşalı tavrı ile” örtünenlere, daha doğru ifade ile “Türban” savunucularına şöyle seslendiğini?

“Size, üniversitelerde başörtüsü ile okuma özgürlüğünü veriyoruz, namus sözümüzdü, yerine getiriyoruz. Ancak çok açık, net ve kesin söylüyorum ki, okuldan mezun olduktan sonra, kamu alanında iş beklemeyin. Ayrıca, üniversite eğitimi dışındaki eğitim alanlarında da asla ve asla ‘örtünme’ söz konusu değil. Bu da benim ülkeme karşı namus sözümdür…”

Diyebiliyor mu?

Diyemiyor, diyemez de…

Akıllarının arkasındakileri kendi söylemiyor ama partisinin milletvekilleri her ortamda bas bas bağırarak ortaya koyuyor. İşte biz de bunun için ülkemizin geleceğinden kuşku duyarak karşı çıkıyoruz.

Yoksa…

Kuran’da yazılana bile bakmadan, kimin başını örttüğü veya açtığı, Kuran’da belirlenen örtünmenin de dışına çıkılarak “Şirk” içinde olup olmadıklarına bile bakmıyoruz. Orası, herkesin kendini ilgilendiren alana girmektedir. İnançları için de kimseyi kınamak haddimiz de değildir, hakkımız da. Ancak “Uyarı” genel olarak yapılır, alan alır, almayan da hesabını bize verecek değildir.

Ama bu ülke, endişelerimiz doğrultusunda parçalanma yoluna doğru giderse, o zaman hesabı verecekler bugünden ortadadır.

Bu da “Kuran’da yazılı” bir Allah emridir… Mademki işi o noktadan alacaksak…

Ve de elhamdülillah, biz de Müslüman bir insanız… Bu konuda kimseyi sorgulamadığımız gibi, kendimizi de sorgulatmayız.

Sayın Başbakan’ın deyişi ile elbette “Birbirimizle aynı olmak zorunda” değiliz. Ancak, ülkenin bütünlüğü, istikrarlı gelişme içinde bu dünyada sonsuza kadar “Var” olabilmek için, birebirimizle aynı hedeflerde “Aynı” olmak zorundayız.

Zaten kavrayamadıkları da bu…

<ı>01 ŞUBAT 2008

 
Toplam blog
: 1104
: 918
Kayıt tarihi
: 28.01.07
 
 

Emekliyim ama “Tekaüt” değilim. 1961 yılından beri değişik “Anadolu” gazetelerinde yazdım. 1984-8..