Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Mart '16

 
Kategori
Deneme
 

Mesudiye' ye Deccal gelir mi?

Babam, bazen anlatır;
16-17 yaşlarında gelmiş İstanbul’a.
...
Kuştepe’de otururken, Orhan Amcam babamı, Hacı Osman Akfırat Efendi Hazretleri’nin vaazlarına götürürmüş. Hacı Osman Efendi nerede vaaz verecek oradalar. Beykoz ise Beykoz, İstinye ise, İstinye !
Babam, Hacı Osman Efendi için;
“ Her vaazı, her nasihatı, hemen o günden itibaren hayatımıza girer ve tatbik etmeye başlardık. Artık öyle bir hâle gelmiştik ki; sokağın başından bir kadın çıkar da ona bakarız diye, başımız öne eğik yürürdük. Hem de o delikanlı yaşlarda nasıl etkilemişse mübarek; kendimizi derin bir takva içinde hissederdik. Bu yaşımıza kadar geldik ve hâlâ etkisindeyiz. Din konusunda, ne çok ileri gittik, ne de geri kaldık.” der…
Her sene babamın arabası ile köy yollarına düştüğümüzde, babamın uzun uzun anılarını dinlerim. Oniki saatlik yol, bundan daha değerli geçmez benim için. Aynı hayat hikayeleri defalarca tekrarlanır. İlk kez anlatıyormuş gibi sessizce kulak veririm. Babamın sohbeti iyidir, yolu kısaltır, uyuklamama fırsat vermez.
Babam, o yaşlarda iken Hacı Osman Efendi’den ne dinlediyse ne öğrendiyse, önüne gelene anlatmaya başlamış. Fıkıh konularından tut ta, peygamberimizin yaşamına kadar, itikattan ibadete, devamlı anlatma isteği dinden-diyanetten… “ Gençlik te var tabi, yılmadan bıkmadan anlatırdık” diyor.
Hikaye, yazın köye gitmesi ile başlar…
Her yaz, bağa-bostana yardım etmek için, köye gidermiş. Köyde olduğu bir yaz, Hasan Amcam ile ekinden dönmüşler. O zamanlar elektrik yok, gaz lambaları var. Onu da çok kısık yakıyorlar gaz bitmesin diye. Yokluk zamanı… 
Ocağı yakmışlar, akşam yemeği yemişler, çaylarını içmişler, sohbete başlamışlar. Babam yine başlamış dinden diyanetten anlatmaya. Ateş sönmesin diye arada bi odun atıyorlar. Oda karanlık. Odunların ateşi ancak aydınlatıyor. Babam derin derin anlatmaya devam, amcam yorgun argın… Tarlada zaten haşatı çıkmış, İsteksiz isteksiz dinliyo... 
Babamın da susacağı yok, anlatıyo da anlatıyo, bitecek gibi değil.
Dönmüş dolaşmış kıyamet alametlerine gelmiş;
-Doğudan bir ateş çıkacak, insanları batıya sürecek… 
-Ye’cüc – Me’cüc çıkacak, ortalık fitne fesad kaynayacak… 
-Hz. İsa Gökten inecek… 
-Deccal çıkacak bütün dünyayı dolaşacak…
Amcam sedire uzanmış, uyuklayıp duruyo. Ne kadar bıktıysa artık, bir ara başını kaldırmış;
“ Ula oğlum kaç get yat, bura ne memleket, buraya Deccal gelir mi, hükümetin haberi yok bizden ! demiş…
Bir anda hayatın gerçekleri ile baş başa kalmış babam. 
Tek derdi ekmek olan amcama, ‘DECCAL’ par’eder mi? 
Babamın kafası ancak ‘dank’ etmiş, yaptığı cahilliğin farkına varmış.
Annemin güzel bir lafı vardır; 
“ Camii ne kadar büyük olursa olsun, imam bildiğini okur” 
Beni okudunuz, teşekkürler…
Recai Nurcan
07 Mart 2016 PAZARTESİ
 
 
Toplam blog
: 15
: 457
Kayıt tarihi
: 19.09.07
 
 

İnsan kendini nasıl anlatır; " İstanbul'da doğdum" diye başlayayım. Anı-deneme türünden, gündelik..