Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Nisan '08

 
Kategori
Sinema
 

Metroseksüel kahramanlar

Metroseksüel kahramanlar
 

120’ye (yeni bir Türk filmi) gittim bu Pazar. Bir kardeşim söylemese belki ruhum bile duymayacaktı. Nicedir dinginleşen gönül dalgalarımın kabaracağı gün o imiş. Her yerde tepinip duran metroseksüel lafazan kalabalığına dikkat kesilmişken biz, meğer bir yerlerde gönül ateşini tutuşturan ve kendileri de yanıp durmakta olan varmış. Varmış diyorum ya, varlıklarını bilmiyor değildim. Koca salonun çeyreği doluydu, filmi pür dikkat seyrettiler, birçoğu ağladı ve film bitince alkışladılar mağrur bir ifadeyle, bunu da gördüm. Ve ben gördüm yine ki, yan salonu tıka basa doldurup küfürlere kahkahalarla gülenler arasında çocuğunun ısrarıyla orada bulunduğunu söyleyenler vardı ve bu durumu ayrıca alkışlayan metroseksüel kahramanlar hayalarını ovuşturup haya dersi vermekteydi bir yerlerde.

İnsanımızın hızla yozlaşmakta olduğunu görerek kahrolmakta iken, Karadeniz insanının en saf ve katıksız örneklerinden Temel geldi aklıma. Genç Temel hayatında ilk kez köyünden kasabaya inmiş o gün. Önünde iki kişinin oturduğu bir dükkâna gelmiş, aradığı şeyi soracakken bir anda aradığı şeyin ne olduğunu unutmuş... Bütün saflığıyla sormuş: "Ha purada ne satiliyor acaba?.. "

Dükkanın önündeki iki kişi alay ederek : " Büyükbaş hayvan satılıyor.." diye cevap vermişler.

Temel’in cevabı gecikmemiş : " Yalinuz ikinuz misunuz ? Yoksa taha paşka var midur ?.. "

Gönül diye diye gönülden ırak olmaya başladı yürekler. İnsan kendinden ayrı düştü, debelendikçe battığı bir bataklık oldu yerküre, gömüldükçe çamura, ağlamak yerine çaresizliğine, diğerlerini de pisliğe çekmeye çalıştı.

Böyle bir havada, Serdengeçti'ye sormuşlar:

— Konuşmalarında niçin bu kadar çok "Allah" lafzını söylüyorsun?

— Serdengeçti kendinden beklenen cevabı vermiş:

— Öyle mi? Allah! Allah!

120, enfes bir film. Ümit bizim aşımız ve temel bir taşımızdır ya hani, yeşerdi, serpildi, büyüdü. Türk’ün geri gelmekte olduğunu, salonda bulunan lider adayı o gençlerde gördüm. Kızlı erkekli idiler. Hiçbirinin kıyafetine bakarak bir sınıfa sokamazdınız. Ayrıca hiçbirinin şu veya bu sivil toplum örgütüyle bağlantılı olduğunu da sanmam. Kendi ıslak gözlerimi göstermemeye itina ederek onların genç gözlerine baktım. Ağlamışlardı! Filmin en önemli sahnelerinden birinde, “Helal olsun!” diye vilayet balkonundan haykıran yaşlı adamın muhatabı biraz da onlar olmuştu. Onlar, ayırt edebilmeye başlamışlardı.

Varna Savaşı'nda savaş meydanında gezen II. Murad, düşman askerlerinin hep genç yaşlarda olduğunu görür. Komutanlarından birine sorar:

—Garip değil mi? Bu kadar ölünün içinde hiç ak sakallı görmedim. Hepsi genç, hepsi taze!" Komutan şu cevabı verir:

— Padişahım! İçlerinde bir ak sakallı olsaydı, başlarına bu felâket gelir miydi?

Son zamanlarda kimin kime hizmet ettiği karıştı iyice. Sis ve karmaşa içinde renkleri seçmek iyice zorlaştı. Daha vahimi, birinin üzerinde mavi olan bir diğerinin üzerinde kırmızı gözükebiliyor. Tam bir CHP’li gibi düşünen biri MHP’li olduğunu iddia edebiliyor. Her türlü yolsuzluğa bulaşmış biri samimi bir Müslüman olduğunu söyleyip durabiliyor. Oysa müslümanın adam olanına Türk veya ülkücü dendiğini alem biliyor. Adam ölçütlerini kullanmanın tam zamanı gelmiş olmalı.

İncili Çavuş, Osmanlı elçisi olarak Fransa Kralına gönderildiğinde, elbiselerinin bazı yerlerinde yama varmış.

Kral, bunları görünce dayanamayıp:

—“Bana senden başka gönderecek adam bulamadılar mı?” diye sorunca, İncili Çavuş:

—“Osmanlılar, adama göre adam gönderirler” cevabını vermiş. “Beni de sana göndermelerinin hikmeti bu olsa gerek.”


“Madem bu kadar ahmak, cahil, yoz, bilgisiz, gönülsüz, tuhaf bir hale dönüştü muhteşem Türk’ün kimi torunları, ne yapmak lazım gelir?” dediğinizi duyar gibiyim. Üstelik güzel örnek de az! O zaman, herkes bildiği kadar konuşsun ve tem el ölçüye uysun derim.

Hasan-ı Basrî'ye sormuşlar:

—Bazı kimseler, “Kendiniz olgunlaşmadan halkı olgunlaşmaya çağırmayınız. Evvelâ kendinizi düzeltiniz." diyorlar, ne dersiniz?

Hasan Basrî Hazretleri, şu cevabı vermiş:

— Şeytanın en çok sevdiği söz işte budur. Şeytan bu sözü, size çok süslü gösterir. Ve böylelikle, dinimizin her Müslüman’ı vazifelendirdiği "Emr-i bi'l-ma'ruf, nehy-i ani'l-münker" (iyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak) görevini terk ettirmek ister.

Demek ki metroseksüel kahramanlıkla olmuyor bu işler! Yürek lazım yürek! Gönül lazım! Her şeyden önemlisi, rızayı dilemek lazım! Ne olursanız olun, doğruları savunacaksınız!

Tam burada, ilişkilerin sahteleştiğinden dem vururken, sanal ağda yayılan iletilerden birinde sıralanan ama kimin kaleme aldığını bilmediğimiz bir yazıya, dost ve arkadaş kavramlarının karşılaştırıldığı hoş bir metne yer vermek dileğindeyiz. Güven bunalımından bahsetmek yerine güvenilen olmayı seçmek elimizde çünkü:

“Arkadaş evinize geldiğinde misafir gibi davranır, dost geldiğinde buzdolabını açıp istediğini alır.

Arkadaş senin ağladığını görmez, dostunun omzu ise senin göz yaşlarınla ıslanır.

Arkadaş davetine katılınca bir paket hediye ile gelir, dost sana yardım etmek için erken gelir; toparlanman için geç gider.

Arkadaş, onu o yattıktan sonra ararsan rahatsız olur, dost neden bu kadar geciktiğini sorar, derdini anlatmak için.

Arkadaş bir kavgadan sonra her şeyin bittiğini düşünür, dost ise tekrar arar.

Arkadaş senin daima onun arkanda olmanı ister, dost ise her zaman senin arkandadır.

Arkadaş zaaflarınızı öğrenir ve onları kullanabilir, dost zevklerinizi öğrenir ve onlara hitap eder.

Arkadaş zayıflıklarınızı bilirse başınıza kakar, dost zayıflıklarınızı bilirse örtmeye çalışır.

Arkadaş sizi ikinci görmek ister, dost ikinciniz olmaktan şeref duyar.

Arkadaş sıkıntınız olmadığında yanınızdadır, dost sıkıntınız olduğunda size koşar.

Arkadaşlarınıza siz huzur vermeye çalışırsınız, dostlarınız size huzur vermeye çalışır.”

İçimden geçip küçücük bardağa boşalmak zorunda kalan devasa nehirlerin söyletmek istedikleri bunlarla sınırlı değil. Kendimi tutarak birçok şeyi yazmaktan geri kalabildiğimi itiraf ediyorum.

Son söz olarak tekrarlıyorum. Hafta sonu 120’ye gittim.

Peki siz metroseksüel kahramanlar; siz kaça gittiniz?

 
Toplam blog
: 84
: 1808
Kayıt tarihi
: 28.04.08
 
 

Elektrik mühendisi, "öğretimci", 2 çocuk babası, aslen Kuzey Kafkasyalı, Türk ve Türk'e dair olan..