Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Ekim '07

 
Kategori
İnançlar
 

MEVLANA (Semazen ne yapıyor? zikir mi, gösteri mi?)

MEVLANA (Semazen ne yapıyor? zikir mi, gösteri mi?)
 

Konya'ya Beyşehir yolundan girerseniz, Akyokuş dinlenme tesislerinde durun, önce kuşbakışı bütün şehrin panoramik görünümünü önünüze harita açmış gibi görürsünüz. Konya'nın batı tarafı dağ sırtlarının başladığı yerdir ama diğer üç tarafı ova. Ovanın doğusu güneşin doğduğu yere kadar gider.

Konya bir kaç çevre yolunu yutmuş ülkemizin hızlı gelişen büyükşehir'lerindendir. Ova da çok geniş olunca arazi, arsa sorunu yoktur. Bu ova kentin önemli ve göze çarpan yeşil alanları kentinde uluslararası ününe ün katan mevlana kütür varlıklarıdır.

Meram bağları; Mevlana'nın gezip dolaşırken mesnevisinin yansıyıp yazıldığı yerler. (Hemen batıda dağın eteklerinden başlar, Konya'nın eski bağ evleridir.) Kentin ortasına doğru Alaaddin Tepesi, Mevlana çağdaşı selçuklu kalıntılarıdır. Daha ötede düzlükteki yeşil külah kubbenin altında da Mevlana Celaleddin-i Rumi Yatmaktadır. Konya, Mevlana ile özdeşleşmiş, onunla anılır ve tanınır olmuştur.

Mevlana, 30 Eylül 1207 de Afganistan'ın Belh şehrinde doğmuştur. Babası Sultanü'l Ulemâ, 1212-1213 de Belh'den ayrılmıştır. 1222 yılında Karaman'a geldi. 7 Sene Karaman'da kaldı, 3 Mayıs 1228 de Konya'ya geldi. Babası Sultanü'l Ulemâ 15 Kasım 1231 de vefat etti.

Mevlana, 15 Kasım 1244 Yılında Şems-i Tebrizi ile karşılaştı. Şemseddin Muhammed Tebrizi (Tebrizli Şems) İblikçi medresesine doğru giderken (Şems Malakat isimli kitabında aradığını söylediği,) "Mevlana'yı atının üstünde danişmentleriyle birlikte gelirken buldu." Atın dizginlerini tutarak ona sordu: Ey bilginler bilgini söyle bana, Hz. Muhammed mi büyüktür, yoksa Bayezit Bestami mi?" Bu sorudan hayli etkilenen Mevlana "bu nasıl sorudur ?" diye kükreyip " O ki Peygamberlerin sonuncusudur, O'nun yanında Bayezid'in sözümü olur." Bunun üstüne Şems (güneş) şöyle dedi ": Neden Hz. Muhammed 'Kalbim paslanır da bu yüzden Rabbime yetmiş kez istiğfar ederim' diyor da, Bayezit 'Kendimi noksan sıfatlardan uzak tutarım, bedenimin içinde Allah'tan başka varlık yok.'diyor; buna ne dersin ? " Bu soruyu Mevlana şöyle yanıtladı: Hz. Muhammed hergün yetmiş mekamı aşıyordu, her makamın önceki makam ve mertebedeki bilgisinin yetmezliğinden istiğfar ediyordu. Oysa bayezit ulaştığı makamın yüceliğinde doyuma ulaştı ve kendinden geçti, gücü sınırlıydı, onun için böyle konuştu." Tebrizli Şems bu yorum karşısında "Allah, Allah diye haykırarak Mevlana'yı kucakladı. Şems'in aradığı O'ydu." Kaynaklar bu buluşmayı Merec-el Bahreyn (iki denizin buluştuğu nokta) diye adlandırır.

Mevlana çevresinden uzaklaşıp şems ile 40 gün veya 6 ay halvete çekilmiş, aradığı aynayı, dışındaki ben'ini bulmuş imanın derinliklerinin sırlarının çözüm formülasyonu olmuştur. Mevlana, Şems'de "Mutlak Kemal'in varlığını "Cemalinde de Tanrı nurlarını görmüştü. Şemsin önce uzaklaşması daha sonra da ani ölümü Mevlana'yı derinden etkiledi. Uzun zaman inzivada kaldı daha sonra Şemseddin Zerkubi ve Hüsameddin Çelebi boşluğu doldurmaya çalıştılar.

Mevlana denince Mevlevilik, mevlevilik denince de "sema" akla gelir. Sema (işitmek) terim olarak; "Musikî nâğmelerini dinlerken vecde gelip hareket etmek kendinden geçip dönmektir. Hz. Mevlana zamanında belli bir nizama bağlı kalmaksızın dini ve tasavvufi bir coşkunluk vesilesiyle icra edilen sema" (semazen.net) Daha sonra tarikat zikri olarak belli kural ve kaidelere oturtularak disipline edilmiştir.

Sema sembolik olarak, kainatın oluşumunu, insanın alemde dirilişini, Yüce Yaratıcı'ya olan aşk ile harekete geçişini ve kulluğunu idrak edip "İnsan-ı Kamil"e doğru yönelişini ifade eder. Sema edenlere sema'zen denir. Mevlevi dönmez sema eder. Her tarikatın veya aşk ve şevk'e gelen insanın coşkunluk halinde yaptığı aşkın halleri vardır.Mevlevi'ler de "sema" yaparlar.

Fakat bu sema (zikir) halleri son yıllarda medyatikleşmiş, belki izleyicileri cezbeder coşkunluğa getirse de manevi usulüne ve içeriğine ne kadar uygundur düşünmek gerekir.

İnanç dışavurumu olan zikir durumları, hadi yap denince yapılacak sahne oyunu durumuna getirilmemesi gerekir. Hele seyirlik hiç olmamalı. Seyirci var onlar görsün, gösteri için proğram yapıldı türibinlere insanlar doldu hadi sema ekibi semaya başlayın, dercesine duruma gelen semanın ne kadar ciddiyeti kalır, düşünmek gerekir.

Mevlana törenlerinde ki sema gösterileri sahne gösterisi olmaktan çıkarılmalıdır. Semazenlerle seyirci davetliler arasına şeffaf engel konulup semazenlerin seyircileri görmesi engellenmelidir. Tören için değil gerçekten zikir için sema yapmaları sağlanmalıdır.

Restorant ve otel salonlarında folklorik olarak sunulan gösteriler, (ibadettir uyarısı ile) İçki düzenlenmelerinin olduğu masalarla ne derece uyum içide olabiliyor anlamak çok güçtür. Her şey turizm için mi? olmalı. Mevlana sempatisi böyle mi kazanılmalı iyi düşünmek lazım.

Oysa bu zikirler çok ulvi halleri içerir. Mevlevi kelimesi, Mevlana'ya özdeş olarak algılansa da bununla beraber, Kur'an-ı Kerim'de ki "Nereye dönersen Allah'ın likasini (yüz yüze görmek, kavuşmak) görürsün " anlamında olan tevellü kelimesiyle ilgilidir.

Sema'da ki el açma, "Hak'tan alır, halka saçarız, hiçbir şeyi kendimize mal etmeyiz.( görünüşte var olan, vasıtalık eden bir suretten başka bir şey değiliz.) anlamına gelmektedir. Başka bir ifadeyle de "Göğe ağarız, yere yağarız, varlığımız, hakkın rahmetinde yok olmuştur."

"Benim gibi ol da bil, ister nur olsun, ister karanlık, o olmadıkça onu tamamiyle bilemezsin."

"Biz güzeliz, sen de güzelleş, beze kendini. Bizim huyumuzla huylan, bize alış başkalarına değil."

"Bir katre olma, kendini deniz haline getir. Madem ki denizi özlüyorsun, katreliği yok et gitsin.

"Beri gel beri."
"Daha da beri ! Niceye şu yol vuruculuk ?"
"Madem ki sen bensin ben de senim, niceye şu senlik benlik..."

"Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol."

"Her gün bir yerden göçmek ne iyi.
Her gün bir yere konmak ne güzel,
Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş
Dünle beraber gitti cancağızım;
Ne kadar söz varsa düne ait
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım."

Mevlana'nın yapıtlarının dili farsça'dır. En tanınmış eseri "Mesnevi"dir. Mesnevi, (Klasik doğu edebiyatının şiir tarzına verdiği ad.) İki şer satırlık (beyitler) halinde, aynı vezinle ve beyitler kendi arasında farklı kafiyeli nazım şeklidir. "Mevlana Mesnevi'yi (beyitleri) meram'da gezerken, otururken, yürürken, hatta sema ederken söylermiş, Çelebi hüsameddin de yazarmış."

Mevlana Müzesi'nde ki mesnevi 1278 Tarihli mevcut en eski nüshasıdır. Beyit sayısı 25618 dir. Vezni: Fa i la tün - fa i la tün - fa i lün'dür. Altı büyük cilt halinde yazılan Mesnevi; tasavvufi fikir ve düşüncelerin, hikayeler şeklinde bir birine eklenerek anlatılmasıdır.

Diğer eserleri;
Divan-ı Kebir: Mevlana'nın çeşitli konularda söylediği şiirlerin toplandığı kitap'dır. Genel dil farça olmakla birlikte Arapça, Türkçe ve Rumca şiirler de bulunmaktadır. Bu eser 21 küçük divan (Şairlerin şiirlerinin toplandığı defter) ile rubai divanı'nın birleşmesinden oluşmuştur. Bu Divan-ı Kebir'in beyit adedi 40 bini aşmaktadır. Bu kitapda ki bazı şiirlerini Şems mahlası ile yazdığından "Divan-ı Şems" de denmektedir.

Mektubat: Zamanın hükümdar ve emirlerine, başta Selçuklu hükümdarlarına, devrin ileri gelenlerine nasihat (öğüt) ve kendisinden sorulan suallere açıklayıcı bilgiler veren 147 adet mektuptan oluşmaktadır. Mektuplar konuşma hitabı şeklinde yazılmıştır. Özel mektup dispozisyon kurallarına uyulmamıştır.

Fi hi ma fih: "Onun içindeki içindedir." manasına gelir. Mevlana'nın meclisler de yaptığı sohbetlerin, oğlu Sultan Veled tarafından toplanması ile meydana gelmiştir. 61 Bölümdür, bu eserin bir bölümü Selçuklu veziri Sülayman Pervane'ye hitaben, diğer kısımları bazı siyasi olaylara temas etmekte, Cennet-Cehennem, dünya-ahiret, mürşit-mürit, aşk ve sema konularını işlemektedir.

Mecâlis-i seb'a : (Yedi meclis) Yedi vaaz'ın not edilmesi ile meydana gelmiştir. Bu vaazlar Çelebi Hüsameddin ve oğlu Sultan Veled tarafından not edilmiş. Şiiri amaç değil, fikirlerini söylemek için araç olarak kullanan Mevlana, Hadis şerh etmiş olup konuları itibari ile;
1) Doğru yoldan ayrılmış toplumların hangi yolla kurtulacağı.
2) Suçtan kurtuluş, akıl yolu ile gafletten uyanış.
3) İnanç'taki kudret.
4) Tevbe edip doğru yolu bulanlar Allah'ın Sevgili Kulu olurlar.
5) Bilginin değeri,
6) Gaflete dalış,
7) Aklın önemi.
Bu şerh edilen hadislerle birlikte 41 hadis daha geçmektedir. Mevlana'nın işlediği (tefsir ettiği) her hadis içtimaidir.
Mevlana her bölüme "Hamd-ü sena" ve "Münacaatla" başlamaktadır. Açıklamalarında tasavvufi izahatlarına hikaye ve şiirlerle destek vererek yapmaktadır. (mesnevi de aynı üslupla yazılmıştır.)

Bakın, Mevlana ne diyor:

"Ben yaşadıkça Kur'an-ın bendesiyim, Ben Hz. Muhammed'in ayağının tozuyum. Biri benden bundan başkasını naklederse, Ondan da bizarım, o sözden de bizarım, şikayetciyim..."

"Gel gel ne olursan ol yine gel,
İster kafir ister mecusi ister puta tapan ol yine gel.
Bizim dergahımız ümitsizlik dergahı değildir,
Yüz kere tevbeni bozmuş olsanda yine gel. (tevbeyi ihlasla yapacaksın dönmemek asıl niyetin olacak ama iraden zayıf, o zaman zaafiyete düşme tevbe et yine gel...)

Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız
Bizim mezarımız ariflerin gönüllerinde dir...

Güneş olmak ve altın ışıklar halinde
Ummanlara ve çöllere saçılmak isterdim.

Gece esen ve suçsuzların ahına karışan
Yüz rüzgarı olmak isterdim..."

"Aklın varsa bir başka akılla dost ol da, işlerini danışarak yap... "

"Şu toprağa sevdiğinden başka bir tohum ekmeyiz"

"Şu tertemiz tarlaya başka bir tohum ekmeyiz biz..."

"Hayatı sen aldıktan sonra ölmek şeker gibi tatlı şeydir"

"Seninle olduktan sonra ölüm, tatlı candan daha tatlıdır..."

"Hamdım Piştim yandım"




Kay. mevlana.com
mevlanayili.gov.tr

 
Toplam blog
: 376
: 1841
Kayıt tarihi
: 06.07.07
 
 

Hayat herkes için aslında yalnızlıktır. hiç kimsenin doğal garantisi yoktur. (Günlük atüel haberl..