Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Temmuz '07

 
Kategori
Kültürler
 

Mevlana Celaleddin Rumi (1)

Mevlana Celaleddin Rumi (1)
 

UNESCO'nun 2007 yılını MEVLANA YILI ilan etmesi göz ardı edemeyeceğimiz bir olaydır. Türk Hükümeti bunu yeteri kadar değerlendiremedi kanısındayım. Yılın yarısı gitti, kaç kişi biliyor 2007 Yılı'nın UNESCO tarafından Dünyada MEVLANA YILI ilan edildiğini? Çok fazla kişinin bildiğini zannetmiyorum.

İnternet ortamından derlediğim bilgilerle Mevlana'nın kişiliği, eserleri ve güzel sözlerini birkaç blog'da toplamaya çalışacağım. Siz değerli Milliyet Blog yazarlarına ve diğer ziyaretçilere bu konuda bir faydam olursa mutlu olacağım.

MEVLANA BÜYÜK BİR İLİM VE DİN BİLGİNİDİR. Ben şahsen Mevlana'nın düşüncelerine, bilgeliğine hayran biriyim. Onu aynı zamanda bir filozof olarak görüyorum.

Zira; filozoflar genellikle varoluş veya varlık, ahlak veya iyilik, bilgi, gerçek ve güzellik konularıyla ilgilenmişlerdir. Tarihsel olarak birçok filozof dini inançlara veya bilime de eğilmiştir.

Filozoflar genellikle bilimin dışında kalan bu kavramlarla ilgili kritik sorular sorarlar. Mevlana'nın 750 yıl önce söylediği sözlerin çoğu bugün geçerlidir. Bugüne yol gösterir, insanları düşünceye ve ruhsal açıdan doğru bir kulvarda yol almaya sevk eder.

Mevlana Muhammed Celaleddin-i Rumi (1207 - 1273)

Mevlana'nın asıl adı Muhammed Celaleddin'dir. Mevlana ve Rumi de, kendisine sonradan verilen isimlerdendir. Efendimiz manasına gelen Mevlana ismi, ona, daha pek genç iken Konya'da ders okutmaya basladığı tarihlerde verilir. Bu isim şems-i Tebrizi ve Sultan Veled'den itibaren Mevlana'yı sevenlerce kullanılmış; adeta adı yerine sembol olmuştur.

Rumi, Anadolu demektir. Mevlana'nın, Rumi diye tanınması, geçmiş yüzyıllarda Diyarı Rum denilen Anadolu ülkesinin vilayeti olan Konya'da uzun müddet oturması, ömrünün büyük bir kısmının orada geçmesi ve nihayet türbesinin orada olmasındandır.

Mevlana'nın doğum yeri, bugünkü Afganistan'da Horasan yöresinde bulunan, eski büyük Türk kültür beldesi Belh'tir. Asil bir aileye mensup olan Mevlana'nın annesi, Belh Emiri Rükneddin'in kızı Mümine Hatun; babaannesi, Harezmsahlar (1157 Doğu Türk Hakanlığı) hanedanından Türk prensesi, Melike-i Cihan Emetullah Sultan'dır. Babası, Sultanü'l-Ulema (Alimlerin Sultanı) ünvanı ile tanınmış, Muhammed Bahaeddin Veled; büyükbabası, Ahmet Hatibi oğlu Hüseyin Hatibi'dir. Sultânü'I-Ulemâ Bahaeddin Veled, bazı siyasi olaylar ve yaklaşmakta olan Moğol istilası nedeniyle 1212 veya 1213 yılllarında aile fertleri ve yakın dostları ile birlikte Belh'den ayrılmıştır.

Sultânü'I-Ulemâ'nın ilk durağı Nişâbur olmuş burada tanınmış mutasavvıf Ferîdüddin Attar ile de karşılaşmışlardır. Mevlâna burada küçük yaşına rağmen Ferîdüddin Attar'ın ilgisini çekmiş ve takdirlerini kazanmıştır. Sultânü'I Ulemâ Nişabur'dan Bağdat'a ve daha sonra Kûfe yolu ile Kâbe'ye hareket etmiştir. Hac farîzasını yerine getirdikten sonra, dönüşte Şam'a uğradı. Şam'dan sonra Malatya, Erzincan, Sivas, Kayseri, Niğde yolu ile Lârende'ye (Karaman) gelip Karaman'da Subaşı Emir 1222 yılında Karaman'a gelen Sultânü Ulemâ ve ailesi burada 7 yıl kalmışlardır.

Mevlâna 1225 yılında Şerefeddin Lala'nın kızı Gevher Hatun ile Karaman'da evlenmiş bu evlilikten Mevlâna'nın Sultan Veled ve Alâeddin Çelebi adlı iki oğlu olmuştur. Yıllar sonra Gevher Hatun'u kaybeden Mevlâna bir çocuklu dul olan Kerrâ Hatun ile ikinci evliliğini yapmıştır. Mevlâna'nın bu evlilikten de Muzaffereddin ve Emir Âlim Çelebi adlı iki oğlu ile Melike Hatun adlı bir kızı dünyaya geldi.

Bu yıllarda Anadolunun büyük bir kısmı Selçuklu Devleti'nin egemenliği altında idi. Konya da bu devletin başşehri idi. Konya sanat eserleri ile donatılmış, ilim adamları ve sanatkârlarla dolup taşmıştı. Kısaca Selçuklu Devleti en parlak devrini yaşıyordu ve Devletin hükümdarı Alâeddin Keykubâd idi. Alâeddin Keykubâd Sultânü'I-Ulemâ Bahaeddin Veled'i Karaman'dan Konya'ya davet edip Konya'ya yerleşmesini istemiştir. Bahaeddin Veled Sultanın davetini kabul etti ve Konya'ya 3 Mayıs 1228 yılında ailesi ve dostları ile geldiler.

Sultan Alâeddin kendilerini muhteşem bir törenle karşıladı ve Altunapa (İplikçi) Medresesi'ni ikâmetlerine tahsis ettiler. Sultânü'l-Ulemâ 12 Ocak 1231 yılında Konya'da vefat etmiştir. Mezar yeri olarak, Selçuklu Sarayının Gül Bahçesi seçilmiştir. Halen müze olarak kullanılan Mevlâna Dergâhı'ndaki bugünkü yerine defnolunmuştur.

Sultânü'I-Ulemâ ölünce, talebeleri ve müridleri bu defa Mevlâna'nın çevresinde toplanmış Mevlâna'yı babasının tek varisi olarak görmüşlerdir. Gerçekten de Mevlâna büyük bir ilim ve din bilgini olmuş, İplikçi Medresesi'nde vaazlar vermeye başlamıştır.

Mevlâna 15 Kasım 1244 yılında Şems-i Tebrizî ile karşılaşmıştır. Mevlâna Şems'de ''mutlak kemâlin varlığını'' cemalinde de ''Tanrı nurlarını'' görmüştür. Ancak beraberlikleri uzun sürmemiş Şems aniden ölmüştür.

Yaşamını ''HAMDIM, PİŞTİM, YANDIM'' sözleri ile özetleyen Mevlâna 17 Aralık 1273 Pazar günü vefat etmiştir.

Mevlâna ölüm gününü yeniden doğuş günü olarak kabul ediyordu. O öldüğü zaman sevdiğine yani Allah'ına kavuşacaktı. Onun için Mevlâna ölüm gününe düğün günü veya gelin gecesi manasına gelen ''Şeb-i Arûs'' diyordu ve dostlarına ölümünün ardından ah-ah, vah-vah edip ağlamayın diyerek vasiyet ediyordu.

Mustafa Mumcu 16. 07. 2007 / 20:25

> DEVAM EDECEK

 
Toplam blog
: 324
: 2811
Kayıt tarihi
: 10.04.07
 
 

06. 06. 1945 İzmir doğumluyum ve İzmirli olmaktan da gurur duyuyorum. 1968 yılında birkaç yıllığın..