Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Mart '09

 
Kategori
İnançlar
 

Mevlid yazıldığı sırada Osmanlı Devleti'nin genel durumu

Mevlid  yazıldığı sırada Osmanlı Devleti'nin genel durumu
 

Buhran... r.alıntı


FETRET (BUHRAN) DEVRİ, VARİDAT ve MEVLİD

Fetret iki hükümdar arasında, hükümdarsız geçen buhran/bunalım/kargaşa dönemidir.

I. Bayezit *1402 - Fetret Devri - 1413* I.Mehmet

Bu dönem tarihimizde 1402-1413 yılları arasında onbir yıl koyu bir şekilde yaşanmış, Anadolu ve Balkanlar’da imparatorluğa oynayan Osmanlı Devleti parçalanmış, ama sağlam temellere kurulduğu için kısa bir sürede toparlanarak kırk yıl sonra(1453) imparatorluk özelliğini kazanmıştır.

Fetret Döneminde, Anadolu Türk Birliği parçalandığı halde, Balkanlar’da Selanik, Yanya ve Eflak dışında, Türklere karşı en ufak bir isyanın olmaması, oradaki milletlerin Türk yönetiminden duyduğu memnuniyetin işaretidir. Anadolu’daki ayaklanmalar ise Türklerin genlerine işleyen “baş olma” hastalığının bir tezahürüdür.

Osmanlı Devleti’nin dördüncü padişahı olan Yıldırım Bayezit, 1396 Niğbolu Savaşı’nda tüm Avrupalıların oluşturduğu Haçlı Ordusunu yenerek, devletin ortasında bir çıbanbaşı gibi duran Doğu Roma’nın başkenti Konstantinopolis’i ablukaya aldı. O’nun başarısını çekemeyen bir başka Türk hükümdarı Timur, cihangir olmak için Çin Seferi’ne çıkacakken, birden batıya döndü. Hıristiyan Dünyasına diz çökerten Y.Bayezit’e hayran olan oğulları ve bilginlerin tüm caydırma çabalarına karşın, egemenlikle bağdaşmayan isteklerde bulunarak ve teslim olan Sivas halkını diri diri gömerek, Osmanlıları zıvanadan çıkardı. Sonunda Batı ve Doğu Türk Hakanlıklarının orduları karşı karşıya geldi. Y.Bayezit, Timur’u önemsemediğini göstermek için savaştan birgün önce Elmadağ’da ava çıktı. Oysa o sırada Timur’un casusları Osmanlı Ordusu içinde mekik dokuyordu.

Y.Bayezit’in Ankara Ovasında ustalıkla yönettiği savaş, Yardımcı Kuvvetler’de yer alan Kara Tatarlar’ın ihaneti, sağ kanattaki Anadolu Kuvvetlerinin çözülmesiyle bozguna dönüştü ve kendisini canla, başla savunan Rumeli Kuvvetlerinin geri çekilmesi sonucunda, kendini Timur’un karşısında buldu. Timur, karşısındaki tutsak aslana bakarak kahkahalarla gülünce, Y.Bayezit kükredi:

-Ne gülüyorsun? Bizim töremizde düşmüşe gülünmez!.. Deyince, Timur başını sallayarak, ama içindeki kıskançlığın nedenini açıklayan karşılığı verdi:

-Dünyayı benim gibi bir topal (topuğuna yediği ok nedeniyle bir ayağı aksıyordu, bu yüzden Timurlenk olarak anılıyordu), senin gibi bir köre (bir gözü şehlaydı) bırakan Allahın işine gülüyorum…

Timur, yanında Y.Bayezit olduğu halde bir yıl Anadolu’yu dolaştı. Herkes O’nu serbest bırakacağını düşünüyordu. Oysa Timur, Türklüğe yakışmayan sinsi hakaretlerle, -karısı Despina’yı çırıl çıplak oynatmak dahil- Y.Bayezit’i adım adım ölüme sürükledi. Osmanlı Devleti’ni Y.Bayezit’in oğulları arasında bölüştürerek, Anadolu Beyliklerini yeniden diriltti. Türklere asırlardır kan kusturan İzmir’deki Sen Piyer kalesini yerle bir ederek, yüz yıllık bir süreçte sağlanan Anadolu Türk Birliğini parçalayıp, savaşı kazandıran Kara Tatarları da alarak çekip gitti.

Böylece Yıldırım Bayezit'in oğulları arasındaki taht kavgaları nedeniyle onbir yıl sürecek Fetret Dönemi başladı. Yıldırım Bayezid'in altı oğlu vardı. Bunlar Emir Süleyman, İsa Çelebi, Musa Çelebi, Mehmet Çelebi, Mustafa Çelebi ve Kasım Çelebi'dir. En büyük olan ve padişah olması beklenen Mustafa Çelebi, Ankara Savaşı'nda ortadan kaybolmuştur. Ali Paşa, Emir Süleyman'ı Rumeli'ye kaçırdı. Mehmet Çelebi de Amasya'ya çekildi. İsa Çelebi ve Musa Çelebi çatışa çatışa Karesi yöresine gittiler, sonunda Musa Çelebi, İsa Çelebi'yi öldürdü. Oradan Bursa'ya geçti. Emir Süleyman'ın Bursa'ya gelmesi üzerine Karaman Yöresine kaçtı ve Karamanoğulları'na sığındı. Bu arada Emir Süleyman, olabilecek anlaşmazlıklar, Rumeli’nin güvenliği ve boğazlardan rahat geçişi sağlamak amacıyla kardeşleri Kasım'ı ve Fatma'yı Bizans'a rehin olarak verdi. Hemen ardından Karamanoğulları ile barış anlaşması yaptı.

Mehmet Çelebi, ağabeyi Süleyman'a bağlı olduğunu mektuplar ve çeşitli hediyelerle bildirdi. Bu anlaşmalar üzerine can güvenliği iyice azalan Musa Çelebi, Karaman'dan da kaçarak, İsfendiyar Bey'in yardımlarıyla Eflak Kralı Mirçe'ye sığındı. Eflak Kralı, Rumeli’de, egemenlik sağlamak için Musa Çelebi'ye çok sayıda asker verdi. Musa Çelebi de yanına verilen bu askerlerle kendini Han ilan edebilmek üzere Edirne'ye saldırdı. Emir Süleyman beklemediği bu saldırıya karşı koyamayarak İstanbul taraflarına yanında çok az sayıda adamıyla ancak kaçmayı başardı. Uğradıkları bir köyde tanınınca, köylüler Musa Çelebi'ye yaranmak ve ödül almak amacıyla Emir Süleyman'ı öldürdüler. Türk Töresine göre: Saltanat soyundan kim olursa olsun; bir saltanat üyesi, diğer bir saltanat üyesini kendi buyruğuyla öldürtür. Başkalarının izinsiz öldürmesine; kişi ise idam, devlet ise savaşla yok etmek cezasını verirdi. Musa Çelebi de bu yüzden, köyü içindekilerle beraber yok etti, 1410'da Edirne'ye döndü ve tahta geçti.

Bu olayları öğrenen Mehmet Çelebi de Amasya'dan Bursa'ya gelip, tahta geçtiğini ilan etti. Emir Süleyman'ı destekleyenlerin hepsi Mehmet Çelebi'nin safına geçtiler İki kardeş Rumeli'de, Samako'da son kez karşılaştı ve Çamurlu Derbent Savaşı'nda Mehmet Çelebi, kardeşini yenip çadırında boğdurdu.

Mehmet Çelebi (I. Mehmet) tüm kardeşlerinin isyanlarını bastırarak, hükümdar oldu.. Fetret Dönemi, yeni kurulmuş olan Osmanlı Devleti'nin fiilen parçalanmasına neden olduğundan, Çelebi Mehmet "ikinci kurucu" olarak tarihe geçti.

Çelebi Mehmet Aydınoğulları, Menteşeoğulları, Karamanoğulları ve Eflak Beyliği’ni yeniden egemenlik altına aldı. Saruhanoğulları’nın ise tüm topraklarını ele geçirdi. 14l6’da Venediklilerle yapılan ilk deniz savaşı kaybedildi. 14l7’de Cenevizlilerden Samsun alındı. Böylece Anadolu Türk Birliği kısmen sağlandı.

Bu dönemde dikkati çeken bir olay oldu. Anadolu’nun değişmez kaderi olan, egemenliğin zayıfladığı dönemde bulanık suda avlanmaya çıkarak, kendine paye koparmaya çalışanların bir temsilcisi ayaklandı.. Düzmece Şehzade Mustafa Ayaklanmasının yanı sıra, ilk toplumsal ayaklanma olan Şeyh Bedrettin Ayaklanması çıktı.

ŞEYH BEDRETTİN AYAKLANMASI

Şehzadeler mücadelesi sırasında Bayezid'in oğullarından Musa Çelebi'nin kardeşi Süleyman Çelebi ile yaptığı savaş sonunda Edirne'yi ele geçirmesi üzerine Şeyh Bedrettin, Kazaskerliğe tayin edildi ve aktif olarak siyasi hayata atıldı. Musa Çelebi'nin kardeşi Çelebi Mehmed karşısında yenik düşmesiyle 1413'te Şeyh Bedrettin ailesi ile birlikte İznik'e sürgün edildi. Kendisine 1000 akçe maaş bağlandı fakat bu durumu kabulenmeyerek siyasi teşkilatlanmayı sağlamak üzere harekete geçti. Börklüce Mustafa'yı Aydın ve yöresinde propaganda çalışmaları için görevlendirdi. Börklüce Aydın ve Karaburun'da binlerce sempatizan topladı. Ancak onun bu çalışmaları nedeniyle kendisinin sorumlu tutulacağından kaygılanan ve bu gelişmelerin isyan hareketi başlatma imkanı hazırladığını düşünen Şeyh, göz hapsinde olmasına rağmen 1416'da İznik'ten kaçmayı başarıp, Kastamonu'ya giderek İsfendiyar Bey'e sığındı. Tatar iline ulaşmak niyetinde iken bu amacına ulaşamadı. Bunun üzerine Sinop Limanı'ndan bir gemiye binerek Rumeli'ye geçti. Önce Zağra, oradan da Silistre, Dobruca ve Deliorman'a gitmiş ve buraya yerleşti. Burada taraftarları oldukça hızlı bir şekilde günden güne arttı.

Bu üç isyancının fitnelerini bilen Çelebi Mehmed, oğlu Murat ile veziri Bayezit Paşa komutasında büyük bir kuvveti üzerlerine gönderdi. Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal bozguna uğratılıp, Şeyhin adamları dağıtılarak, kendisi esir alındı. Padişah'ın emriyle bir heyet kurularak Şeyh yargılandı. Bu heyet Şeyh Bedrettin’in, malı ve ailesi korunmak şartıyla idamına karar verdi. Bu fetva üzerine Şeyh Bedrettin 1420'de Serez'de idam edilip, aynı yerde gömüldü.

Şeyh Bedrettin, sınıf mücadelesinin öncüsü ve Osmanlı otoritesine isyan ederek sosyalist bir düzen kurmayı kendine amaç edinen bir devrimcidir. Bu düşünce Bizanslı tarihçi Dukas'ın Börklüce Mustafa isyanı ile ilgili yazdıklarına dayanır. Dukas'a göre Börklüce Mustafa; "Ben senin emlakine tasarruf edebildiğim gibi sen de benim emlakime aynı surette tasarruf edebilirsin" diyerek o r t a k mülkiyeti savunmaktadır.

Şeyh Bedrettin'in yaydığı söylenen diğer önemli fikir; dinler arasında fark olmadığı, bütün dinlerin eşit ve benzer ilkeler üzerine kurulduğudur. Kendisi İslâm düşünürü olmakla birlikte annesi, eşi ve gelini ihtida etmiş Ortodokslardır. Kendisi de Ortodoks Balkan milletleriyle yakın ilişkiler içinde olup, tasavvuf anlamında kaynaştırmacı Türk-Anadolu mistisizminin bir temsilcisidir. Bütün bu verilerin ışığında dinler arasında fark olmadığına inanıp bu düşüncesini yaymaya çalışmıştır..

Eserleri için 38 ve 48 rakamları verilmekle beraber bilinenleri şunlardır:

-Varidat

-Cami’ü’l-fusuleyn

-Letai'fü’l-işarât

-et-Teshil

-Meserretü’l-kulûb

-Unkudü’l-cevahir

-Çerağu'l-fütuh

-Nurü'l-kulub


SÜLEYMAN ÇELEBİ ve MEVLİD

Şeyh Bedrettin’in yazdığı eserlerin içinde en önemlisi olan VARİDAT’ın yarattığı kargaşa esnasında, bir başkası da şiirlerden oluşan bir eser yazdı. Süleyman Çelebi 1409’da Mevlid Mesnevisini yazarak, Şeyh Bedrettin’in halkın ruhunda yarattığı fırtınayı dindirdi.

Türk kültürünün önemli törenlerinden Mevlidin mimarı olan Süleyman Çelebi, Orhan Gazi döneminde 1351’de Bursa’da doğdu. Bir söylentiye göre, Osman Gazi’nin kayınbiraderi Şeyh Mahmud’un torunuydu. Gençliğinde iyi bir eğitim alarak bilgisiyle Yıldırım Bayezit’in’in dikkatini çekti. Bir süre Divan-ı Hümayûn imamlığı yaptı. Emir Sultan’ın tavsiyesiyle, yapımı 1399’da tamamlanan Ulu Cami’ye imam olarak atandı. Bu görevi sırasında B a t ı n î inancına bağlı bir İranlı vaizin; peygamberler arasında bir fark olmadığı, Hz. Muhammed’in öbür peygamberlerden üstün olamayacağı yolundaki vaazı üzerine, Vesilet’ün Necat adını verdiği, peygamberimizin doğumu ve hayatını anlatan Mevlidi kaleme aldı. Bu sade, içten ve etkileyici eser bestelenerek, kısa sürede toplumsal hayattaki yerini aldı. Altı yüzyıldır aynı duygularla, Türk Dinî Edebiyatı’nın en çok okunan ürünü oldu. Süleyman Çelebi 1422’de öldü. Mezarı Bursa’da Çekirge yolu üzerindedir.

Fetret Devri’nde bu topraklardaki hoşgörüden yararlanarak yazılan Sosyalizmin dünyadaki ilk düşüncesi V a r i da t ile inanç hamuruna tad katan M e v l i d eserlerinden geriye ne kaldığı düşünüldüğünde, Türk toplumunun anlayışı ortaya çıkar.

SONUÇ

Bugün tepedekilerin bile gelişmelere tam teşhis koyamadıkları ve geleceğin belirsiz olduğu bir dönemde, bir kavganın içindeyiz. Gelişmeleri, uygulamaları, yaptırımları beğenmeyip eleştirebilirsiniz. Ama toprağı hoşgörü mayasıyla yoğrulmuş bu topraklarda birliği sağlayan, bizi birbirimize bağlayan maddî ve manevî değerlerimize dil
uzatamazsınız. Ülkemiz için dış tezgahlarda dokunan senaryolara katkıda bulunamazsınız. Unutmayalım ki, bu ülke geçmişte düşünce özgürlüğü adına ortaya atılan gereksiz tezlerden, çok acı çekti…

Bugün bütün maddi zenginliklerine rağmen ruh yoksulluğunda bunalanlara; dünü arada bir hatırlatıp, günümüz, hatta gelecekle sentezlemek düşünür ve sanat erbabının görevidir. Ama kırmadan, dökmeden, incitmeden…

Fetret Devri’nin en bunalımlı anlarında yazılan iki esere baktığımızda, halkımızın altı yüzyıldır hangisini huşu içinde okuyup, dinlediği; değerlerimize dil uzatanlara verilecek en iyi cevaptır. Birliğe batacak dikenler yerine, katkıda bulunacak hoşgörülü çalışmalar dileğiyle…

*


NOT: Makale, evlatlığı Zeyd'in boşadığı halasının kızı Zeynep ile evlenen peygamberimizi, ahlaksızlıkla suçlayan birine cevap olarak yazılmış olup, Kutlu Doğum Haftası nedeniyle yayına konmuştur.

KAYNAKLAR

-Büyük Larousse, C. 21
-İsmet Zeki Eyüboğlu : Şeyh Bedreddin Varidat, Derin Yayınları, 1980

-Vecihi Timuroğlu : Şeyh Bedrettin Varidat Ankara : Türkiye Yazıları Yayınları, 1979

-Nazım Hikmet : Şeyh Bedreddin Destanı

-Erol Toy : Azap Ortakları – 2 Cilt.

-M:Necati Sepetçioğlu : Darağacı - 1979

-M.Necati Sepetçioğlu : Geçitteki Ülke -1980

-Yüksel Turhal : Tarih II

-İ.Hakkı Uzunçarşılı : Osmanlı Tarihi I, 3.baskı, 1972

 
Toplam blog
: 214
: 5488
Kayıt tarihi
: 03.08.08
 
 

Emekli eğitimci, araştırmacı yazar, şairim. Ülkemin cennet ile cehennemi bir arada yaşadığı bir zama..