Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Şubat '12

 
Kategori
İnançlar
 

Mezak-ı nefis (nefsin tadı)

Mezak-ı nefis (nefsin tadı)
 

Ailesi tarafından sokaklara atılmış, yıllarca sokaklarda yaşamış ve yollarda sürüklene sürüklene sonunda bitip tükendiği yere (Ahmedi Köyü'ne) gelmişti. Geldiği köyde (Ahmedi Köyü'nde) artık huzuru aramak şöyle dursun son demlerini yaşamak bile onun için adeta vazife olmuştur. Taho, Yetmişli yaşlarda saçı sakalı uzamış ve yırtık elbiseleriyle köyün ıssız sokaklarında yaşamaya çalışan, verilen bir parça ekmeğe muhtaç bir adamdı. Kimse nereden geldiğini bilmiyordu ki artık kendisi de yaşlılıktan olsa gerek nereli olduğunu, kim olduğunu bilemeyecek kadar yaşlanmıştı.  Köyde (Ahmedi Köyü'nde) yaşayan insanlar bu adama acımış ve ellerinden geldiğince yardımcı olmaya çalışmışlardır. Köylüler, ona bir baraka, yastık yorgan gibi eşyalar verdi.

 
Taho, kimseyle konuşmaz, sohbet etmez hele ki köyün çocukları onu gördüklerinde kaçışırlar. Taho, geçmişi çok fazla hatırlamadığı için bu tür şeyleri önemsemez ama yalnızlığın verdiği sıkıntıyı da içinden atamaz bir türlü. Ne köy ahalisi gibi köy meydanında oturur ne de onların evlerine, ziyaretlerine gider. Sabah uyanır, yamalı ve en az bir senedir yıkanmayan kirli ve lekeli şalvarını giyer, bastona benzer bir odun parçasını eline alır ve sokaklara çıkar. Onu görenler onun eline bir şey tutuşturur ama bu bir parça ekmek veya mevsime göre sebze meyveden ibarettir. .
 
Taho, şimdiye dek bir tek O köyde (Ahmedi Köyü'nde)  yaşayan, o dönemin Âlimlerinden Şeyh Arif’in yanına gider. Sadece onun kapısının önünde oturur. Şeyhi ziyaret etmek için gelenler, onu kapının beş metre ilerisinde bastonuyla görünce acır ve ona bir miktar para yahut bir miktar yiyecek verir. 
 
Yörenin âlimlerinden Şeyh Arif ise bu köyde yaşayan bu adama yardım elini uzatır. Kışın soğuktan donmaması için odun, elbise gibi şeyler verir. Genellikle Taho, Şeyhin evinin önünde yaşar. Her ne kadar avluya alınmak istense de bir türlü başarmazlar. Utangaçlığından dolayı Taho, hiçbir zaman gelen misafirlerle yemek yemez, hatta onların oturup sohbet ettiği yere, tekkeye bile girmek istemez. Onun yeri şeyhin evinin beş metre ilerisidir.
 
Bir gün Şeyh Arif Hazretleri, Taho’nun yanına gider ve onu takip etmesini ister. Taho da şeyhin her dediğini yapmakla yükümlü olduğunu bildiği ve şeyhten çekindiği için onu bastonuyla takip etmeye çalışır. Şeyh hazretleri tekkesine girer. Taho ilk defa tekkeye girmiştir. Girdiği anda nerede oturacağını bilemez. Her taraf halılarla kaplı olduğu için ve o da buna alışmadığı için bir kez daha utanır ve geri dönmek ister. Şeyh hazretleri ise onu takip etmesi gerektiğini söyler. Şeyh Arif hazretleri geçer yerine oturur ve Taho’nun da tam karşısına oturmasını ister.
 
Taho, şeyhin karşısında dizlerini büküp oturur. Şeyhin önünde başını aşağıda tutan Taho, utandığı için ellerini birbirine kenetler ve öylece durur. Taho’nun saçı sakalına karışmış başında yırtık bir tane takke saklarlında da sabah içtiği çorbanın izleri vardır. Sararmış sakalları arasında sıkışmış ekmek kırıntıları hatta dün yediği salçalı bir yemeğin de lekeleri bulunmaktadır. Uzun zamandır yıkanmayan elbiseleriyle, bedeninden de hoş olmayan bir koku ister istemez insanın burnuna gelmektedir.
 
Maalesef insana saygı duyulmayan bu dünyada, insanın midesinin bulanacağı bir görünüme sahip olan Taho’yu, bu yüzden kimse evine almaz, kimse yanına yaklaşmazdı. Sadece şeyh hazretleri, onunda sonuçta bir kul olduğunu düşündüğü ve en önemlisi insan olduğundan dolayı sevmektedir. Şeyh hazretleri için iyi-kötü; güzel-çirkin kavramları adeta yok gibidir. Taho’da, şeyh hazretleri için sıradan bir insandan farksızdır ama işin içine ruh değil de can girince yani ahret değil de fani dünya girince işin rengi değişiyor. İnsanlar ahrette eşit görünecek ama fani dünya da kurallar böyle değil. Taho’nun kokusunu almak, Taho’yu izlemek yanına yaklaşmak onun için ilaha adım atmak için bir yoldan ibarettir. Şeyh hazretleri tekkenin kapısına çıkar ve orada tekkeye hizmet eden birinden yukarı mutfağa çıkmasını ve iki yumurtayı bir tencerede hafifçe kızartmasını ister. Bunu duyan hizmetli hemen yukarı çıkar ve şeyhin dediğini yapmaya başlar. Tencereye iki yumurta kırar ve hafifçe kızarttıktan sonra iki tane köy ekmeğini, bir bardak su ve tencereyi bir tepsiye koyarak şeyhin tekkesine doğru yol alır. Hizmetliyi görenler bunu neden yaptığını anlamak için tekkenin penceresinden gizlice bakmaktadırlar.  Hizmetli tekkeye girer ve şeyh hazretleri o tepsiyi Taho’nun önüne koymasını söyler. Hizmetli söylenenleri yaptıktan sonra tekkeden çıkar ve o da gizlice tekkenin penceresinden bakmaya başlar. Taho önüne konan tepsiye iştahla bakar ve şeyhin buyur sözcüğünü beklemeden hemen elini ekmeğe atar. Karnı acıktığı için ve çok güzel kokan sıcak yumurtayı bir an önce yemek için sabırsızlanmaktadır. Taho tepsiye birazcık daha yanaşarak kirli simsiyah elleriyle ekmeğe dokunur. Alır ekmeği, parçalar ve koparttığı parçayı yumurtaya banarak yemeye başlar. Yaşlı haliyle Taho yemek yemesini de o kadar iyi beceremez. Ekmeğini yumurtaya her bandırışında elleri yumurtanın içine girer ve yarım pişmiş yumurta bazen ekmekten akarak Taho’nun şalvarına, ceketine hatta sakallarına akmaktadır. Taho birkaç lokma yedikten sonra şeyh hazretleri de tepsinin önüne yanaşır. Kıtlıktan çıkmış gibi yemek yiyen Taho’nun karşısına geçer ve Taho’nun elinden ekmeğini alır. Taho’nun ağzıyla parçaladığı ve yumurtaya bulanmış olan ekmek parçasını alır ve tekrar yumurtaya banarak ağzına atar. Dışarıdan gizlice şeyhi izlemekte olanlar bu durumu kavrayamazlar. Tencereye bir Taho ekmeğini bandırmaktadır bir de şeyh hazretleri elindeki ekmeği bandırmaktadır. Tencerenin dibinde kalan yağı da Taho, ekmeğiyle bir güzel sıyırıp yedikten sonra koluyla ağzını sıyırır ve bir de geğirir. Daha sonra tepsiye konan su bardağını iki eliyle kavrar ağzına götürür. Şeyh hazretleri de onun bıraktığı bardağı alır ve bardağın dibindeki suyun içer. Şeyh hazretleri ise başını, Taho’yu ilk geldiği andan itibaren süzen bakışlarıyla halen izlemektedir. Taho yemeğini yedikten sonra usulca yerinde kalkar ve başını eğerek selam verir ve arkasını döner gider. Şeyh hazretleri de önündeki tepsiyi birazcık iter ve kalkar yerinden usulca dışarı çıkarak ellerini, yüzünü yıkar ve yerine geçer oturur.
 
Şeyh hazretlerini gizlice izleyenler, şeyhin ne yapmaya çalıştığı anlayamadıklarını birbirlerine söylerler. Yanında durulamayacak derece kötü kokan, elbiseleri kir pas içinde bulunan, sakallarında kaç günden kaldığı belli olmayan yemek parçalarıyla, elleri toz toprak içinde kalmış bu adamla şeyh hazretlerinin üstelik aynı tencereden neden yemek yediğini bir türlü kavrayamaz. Hizmetli Taho’nun yanına yaklaşır ve onu izlemeye başlar. Taho’nun yüzüne bakar inceler. Biraz evvel şeyh hazretleriyle yediği yumurtanın sarı kısmı halen bıyıklarında ve sakallarında duran Taho’nun çok kötü koktuğunu hissedince yanından kalkar ve uzaklaşır. Bunun ne demek olduğunu şeyhin yanındaki hizmetliden başka kimse bilmemektedir. Daha önce de böyle buna benzer bir olaya şahitlik eden hizmetli şeyhin amacını sezmiştir.
 
Oradakiler hizmetlinin yanına giderek şeyh hazretlerinin bunu neden yaptığını sormuşlar. “Yanında kokudan, pislikten dolayı durulmayan bir adamla, şeyh hazretleri neden aynı kaptan yemek yemektedir ?”diye sual edilince, hizmetli bunun İlah yolunda yürümek olduğunu ifade etmiş.
 
Hepimiz biliriz ki İlah yolunda yürümek için en çok ihtiyacımız olan şeylerden bir tanesi nefsi kontrol altında tutabilmektir. Şeyh hazretleri de nefsini köreltebilmek için nefisini kontrol altına alıp dünya nimetlerinin boş olduğunu bir kez daha ispatlamak için bunu yapmıştır. Görmeye bile tahammül edemediğimiz bu fakir, üstü başı kir-pas içinde bir adamla, kim aynı tencereden yemek yiyebilir ki? İşte nefis o kadar kuvvetlidir ki onu kontrol altına almak da o kadar zordur. Şeyh hazretleri bunu yaparken kendi nefisini köreltmek istemiştir. 
 
Toplam blog
: 8
: 1286
Kayıt tarihi
: 11.07.11
 
 

Uluslararası Kıbrıs Üniversitesinden Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezunum. Sosyal Bilimler E..