Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

kevser şekercioğlu akın

http://blog.milliyet.com.tr/kevser

23 Eylül '07

 
Kategori
Aile
 

Mezarlık ziyareti

Mezarlık ziyareti
 

Pırıl pırıl bir Temmuz günü. Güneş ve sıcaktan yanıyor şehirler. Siz hiç bunalmıyorsunuz sıcaktan. Denizi görüp dağ havası içinde yaşıyorsunuz çünkü. Abdestler alınıyor kalabalıkla. Temmuz sizin en kalabalık olduğunuz ay.

Köyün merkezine iki kilometre uzaklıkta yaşıyorsunuz, dört evde iki erkek çocukları olarak. Köyde baba ocağında oturan en küçük amcanız öldü. En büyük amca yani baban felç, yaşı ortanca olup da en iri görünen amcanın bağırsaklarından bir kısmı alındı, fazla uzunmuş galiba, şimdi sağlam.


İki arabayla amcanızın mezarına ziyaret var. Tek sağlam kalan amca, amcanın karısı, onun iki kızı iki oğlu, sen, karnı burnundaki kız kardeşin, annen. Rengarenk yazmalar başınızda, Yasin kitapları elinizde gidiyorsunuz mezarlığa. Kızkardeşinin karnıyla direksiyon burun buruna.


Mezarlığın bahçesindeki camii tam yüzotuz yıllık, tarihi eser sıfatıyla koruma altında. Bahçesi yemyeşil, restorasyon çalışmaları var etrafta. İçini elden geçirmişler, tamamen el yapımı ağaçtan malzemeler.


Deden, babaannen, amcan yanyana yatıyorlar ayaklarının dibinde iki amcadan çocuk yaşta gözlerini yummuş üç kuzen. Ağaçların altında gölgelik güzel bir mekan.


Annen, yengen, amcanın büyük kızı ve sen okumaya başlıyorsunuz Yasinleri, öbürleri arkanızda dinliyorlar. Amcanın büyük oğlu seni gösterip “ Bunun bu taraklarda bezi var mıydı? ” diye soruyor şaşırarak. Amcan kızarak bakıyor oğluna sus diye. Dualar okunduktan sonra oturuyorsunuz mezarların aralarına. Amcan “ Öyle çok özledim ki hepsini, bir gece yatmak mümkün olsa korkmadan kalırdım yanlarında ” diyor. Sen gülerek “ Biraz sabret yakında temelli yatacaksın nasıl olsa ” diyorsun. Gülüyorlar cevabına.


Amcanın küçük oğlu: “ Kardeşin öldü, abin felç yatıyor sende hiç hazırlık yok baba” diyor. Yine gülüşmeler. Alışkınsınız bu tür konuşmalara, kimse kimsenin söylediğine alınmıyor. Rahatsınız birbirinizin yanında. Ölüm bile yaşam içinde rahatça konuşulan bir konu.


Amcanın büyük oğlu: “Sen ölünce nereye gömülmek istersin, sıra sende de” diye soruyor. Sen, hiç bozulmadan: “ Çakal ailesinin yattığı yer daha güzel orası olsun ” diyorsun. Kuzenin sinirleniyor: “ Hayır, dul kadın tek başına elalemin yanında ne işin var, üzerinde dikişsiz kefenle, seni babaannemin üzerine gömeriz, dedemle amcam seni korurlar ” diyor. Oldu, burda rahat yok orda da dikilin başıma, kıyamete kadar tek başıma diye söyleniyorsun.


Annen, mezarlık bitiminde camiinin bahçesinden kızılcık topluyor yeleğinin içine. “Anne, mezarlıktan kızılcık mı toplanır” diye şaşırıyorsun. “ Sen karışma marmelat yapacağım, şeker hastalığına bire bir iyi geliyormuş ” diyor toplamaya devam ederek hiç oralı olmadan. “ Biz de kimse şeker hastası değil ki ” diyorsun. “ Olsun biz yine de yiyelim, boşa mı gitsin onca meyve hem baban çok seviyor ” diyor.


Amcanın büyük oğlu, annesinin mezarının başında ziyarete gelmiş ilk aşkıyla karşılaşıyor. Konuşmalar çok daha ciddi olan aşk konularına dönüyor. Ölüm zaten kaçınılması imkansız bir konu ama aşk öyle mi?


Camiinin içine girip geziyorsunuz, amcan imam oluyor siz cemaat. İki rek'atlık mescit namazı kılıyorsunuz ailecek. Her Chrismas evinde kocaman ağaç süsleyen kızkardeşin dışarda bekliyor, eğilemiyor karnından da. Namaz sonunda, amcan anılarını anlatıyor çocukluğundan, çocukluğundaki kurslardan ve oyunlardan. Camiinin bazı geceler ışığının kendiliğinden yandığından, bazı gecelerdeyse içeriden kalabalık sesler duyulduğundan. Tüyleriniz diken diken çıkıyorsunuz dışarı inanarak. İnanmak istiyorsunuz fantastik hikayelere, olsa da olmasa da. Kızkardeşin hadi artık mezarlıkda doğurmak istemiyorum, toparlanın diye söyleniyor.


Eve dönüyorsunuz aynı kalabalıkla. Babana anlatıyorsun mezarlığı ve bütün konuşmaları. “ Her ne kadar kıyamete kadar yaşamayı düşünsen de sen ölünce nereye gömülmek istersin ” diye soruyorsun babana. “ Beni dayının yanına gömün ” diyor. Ne alaka, ailen dururken neden dayımın yanı diyorsun gülerek. “ Babam, orada da rahat vermez de ondan istemiyorum orayı ” diyor gülerek.


Baban hala korkuyor babasından. Konu, tonlarca ağaç dikmiş olan dedenizin despotluk kikayelerine dönüyor. Hepiniz gülerek anlatıyorsunuz yaşarken korkarak yaşadıklarınızı onunla. Aranızda güven var, rahat konuşmalar, inanılmasa da kimse kimseyi kırmadan. Ölüm de konuşulur hayat da, rahat görünsenizde biliyorsunuz ki birinizden birine bir şey olsa ciğerleriniz çok yanar.

Not: Resim arkadaşım Esin Katırcıoğlu'na ait.

 
Toplam blog
: 374
: 869
Kayıt tarihi
: 15.01.07
 
 

1965 Akçakoca doğumluyum. Evli ve dört kız annesiyim, küçük bir kızın  anneannesiyim. A.Ü. Halkla..