Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Mayıs '11

 
Kategori
Siyaset
 

MHP'ye Düzenlenen Kaset Kopmlosu ve AKP'nin Ucuz Siyaset

MHP'ye Düzenlenen Kaset Kopmlosu ve AKP'nin Ucuz Siyaset
 

Egemen siyasetin diz boyu çamura batmış haline baktıkça halkımız adına üzülsem de, kimi zaman o halka sitem etmeden ve sıkı eleştiriler getirmeden duramıyorum. En nihayetinde halk dediğin nedir ki?!!!! Siyasetin yapılanması da o “Halk dediğin nedir ki?” sorusunun yanıtında saklı aslında.

“Siyasetin ele ayağa düşmüş hali toplumun genel iz düşümünü yansıtıyor” desem aslında hiç de abartılı bir laf etmemiş olurum.

Seçim süreçlerinde toplum daha bir fazla politize oluyor ve girdiğiniz hemen hemen her yerde ve ortamda insanlar seçim sürecine ilişkin görüşlerini dile getiriyor. Daha önceki seçimler dahil, bu seçim sürecinde de siyasilerin ne söylediğinden ziyade, hangi siyasinin söylemlerinde samimi olduğu halkın tercihinde önemli bir rol oynuyor. Söylemi yalan ve inandırıcılıktan uzak olsa dahi, samimi bir dil kullanmayı beceren siyasetçi halkın gönül telini okşayabiliyor. Öyle sanıyorum ki referandum seçiminde, samimi bir söylem üzerine “Evet” tercihini inşaa etmeye çalışanların, halkı samimiyetleriyle ikna ettiklerini düşünüyorum. Vermiş oldukları mesajların altında yatanların tamamında samimiyetin etkisi oldukça önemli bir yer tutuyordu.

Peki bu seçimde ne olur?

Bu sorunun yanıtına geçmeden önce, geçtiğimiz günlerde almış olduğum sıkı bir eleştiriden bahsetmek istiyorum.

Yakın bir arkadaşım son kaset olaylarına ilişkin görüşlerimi açıklamadığım gerekçesiyle şahsımı sıkı bir şekilde eleştirmeye başladı. Eleştirilerinde haklı olsa da, kendimce bu konudaki görüşlerimi açıklamamış olmamın mazeretleri söz konusuydu. Zira gündem de o denli çok sorun var ki, hangi bir tanesine ilişkin görüş açıklamaya ve açıklamış olduğumuz görüşleri yazıya dökmeye çalışacağız? Kısıtlı olan zamanım içerisinde bir şeyler yazma çabasına girişiyorum ve aslında bir anlamda hem gündemden kopmamak ve hem de yazı uğraşından uzaklaşmamak için bir şekilde yazmaya çabalıyorum. Dolayısıyla bu kısa zaman diliminde kendimce belirlemiş olduğum önem sırası dahilinde bir şeyleri yazmaya çalışıyorum.

Antalya’da ikâmet etmiş olduğum bölge itibariyle CHP’nin ezici denebilecek düzeyde bir üstünlüğü var. Öyle sanıyorum ki ikâmet ettiğim yerde CHP oyları % 90 gibi bir oranın üzerinde seyrediyor. MHP ise ikâmet etmiş olduğum bölgede varlığı dahi belli olmayan bir parti. Ne var ki çevremde MHP’li olan kimi tanıdıklarda yok değil. Ama gerek yaşam biçimi anlamında olsun ve gerekse de dünya görüşümüz gereği ilişkilerimiz kök salar nitelikte sürmüyor. Oysa CHP ile de dünya görüşü olarak anlaşamadığımız çok nokta olmasına rağmen, çevrem de ne kadar arkadaşım, dostum, oturduğum kalktığım arkadaşım varsa istisnasız CHP’li. Hayata bakış açımız, yaşam biçimimiz gibi hususlarda CHP’li arkadaşlarla daha iyi anlaşıyoruz ama iş siyasete geldiğinde, işte o noktada pek fazla ortak paydamız kalmıyor. Aslında bu durum son on veya bilemdiniz onbeş yılın bir sonucu. Daha öncesinde CHP’li arkadaşlarla ki o yıllarda SHP’ydi, daha fazla ortak paydamız vardı. Bu gün o tabanının nasıl değiştiğini, nasıl sosyal demokrat kimlikten uzaklaşıp içe kapanmacılığı savunduğunu gördükçe hakikaten üzüntü duyuyorum. Fakat dediğim gibi her şeye rağmen yine benim en samimi olduğum dostlarım CHP’liler. Bana çok kızdıklarını da biliyorum ama kızsınlar, önemli değil, yine hepsiyle dostluğumuz arkadaşlığımız kök salarak devam edecektir. Zira bu arkadaşlarımın samimiyetlerinden ve dürüstlüklerinden hiç ama hiç şüphe duymuyorum.

Yukarıda da dediğim gibi MHP’li seçmenle hemen hemen hiçbir yakın temasım dahi olmuyor. Fakat şu son günlerde yapılanlara baktığımızda bu denli zıt bir noktada durmuş olduğum MHP’nin haline üzüntü duyar hale geldim. Ortaya çıkan seks kasetlerinden dolayı başı ağrıyan MHP’nin parlementoya girip giremeyeceği yönünde sıkı tartışmalar yapılıyor ve anketler, MHP’yi baraj sınırında gösteriyor. MHP’nin baraj altında kalması halinde ülke geleceği açısından pek iyi şeylerin olabileceğini sanmıyorum. Zira ortada % 15’ler civarında bir oyu olan partinin iradesinin parlementoya yansımamasının sonuçları hiç de iyi olmaz.

Hemen soralım o halde, “Kim MHP ile oynuyor?”.

Referandum sonrasındaki süreçte Başbakanın söylemlerine baktığımızda tümüyle MHP tabanını etkilemeye dönük çabalara girişmişti başbakan. Bu güne kadarda bu çabasından zerre ödün vermedi ve en nihayetinde “Açılım” edebiyatından kopup, “Kürt Sorunu” demiş olmasını bir kenara bırakarak “Kürt kardeşlerimizin sorunu vardır” deme noktasına gelmiştir. Bu söylemin tümüyle MHP tabanını eritmeye yönelik olduğu ortada. Çünkü AKP diğer her noktadan alabileceği en yüksek oyu almıştır. Bundan sonrası için ne yaparsa yapsın MHP tabanı dışında partisine yönelebilecek seçmen yoktur. O halde şunu rahatlıkla söylemek mümkün, “AKP, yeni anayasa sürecinde sandalye sayısını arttırarak, önündeki tüm engelleri bertaraf etmek istiyor”. AKP’nin böyle bir amacı söz konusuyken, bu amaca ulaşabilmek için izlemiş olduğu yönteme baktığımızda, bütün ahlaki değerleri ters yüz etmiş durumdalar. “Bu ne hırs be kardeşim?” diyesi geliyor insanın.

Aslında bu durumun CHP’nin başına gelen kısmıyla kimse ilgilenmiyor. Deniz Baykal’da bu yolla saf dışı bırakılmadı mı? O dönemde hiç kimse Deniz Baykal’a sahip çıkmamıştı ve Deniz Baykal, sadece bir kasetten dolayı değil, tahminim odur ki ciddi tehditler sonrasında CHP’nin başından ayrılmak zorunda kaldı. O dönemde Deniz Baykal ve CHP’ye yeterince sahip çıkılmadığı için bu gün MHP’ye aynı tezgâh oynanıyor. Bu ahlaksızlık bir şekilde geri püskürtülmediği sürece, bu toplumda yaşayan her bireyin özel hayat gizliliği risk altındadır.

Miting meydanlarında MHP’nin ve CHP’nin kasetlerini diline dolayan başbakanın yaptığı ucuz siyasete ne demeli?

Aslında bu ucuz siyasete gereken cevabı kimi köşe yazarları fazlasıyla verdiler. AKP’yi Demokrat Partinin devamı olarak gören başbakan ve şürekâsı, Adnan Menderes’in gayri meşru ilişkilerini gündeme getirince son günlerde diline doladığı bu ucuz siyaseti terk etmek zorunda kaldı. Tam da bu noktada başbakanın yakın tarih siyasetine dair pek fazla bir şeyden haberdar olmadığını da miting meydanlarında ileriye sürmüş olduğu söylemlerinden anlıyoruz. Güya, muhalefeti bu ucuz siyasetle sindirmeye çalışıyor. Oysa aynı AKP’nin ve başbakanın işi bu tip olaylara maruz kalanları koruma değil midir? İnsanların özel hayat gizliliklerini korumak siyasal iktidarın ana görevlerinden birisi değil midir? Bu yola başvurarak insanların yatak odalarına kadar kamera sokup, kayıt yapanları ortaya çıkararak, yargılanmasını sağlamak değil midir? Oysa başbakan ne yapıyor, üzerine düşeni yapmayarak ağzı kulaklarında bu ahlâksızlık üzerinden prim toplamaya çalışıyor. Ayıp ki ne ayıp…

Öyle sanıyorum ki seçmen bu seçimde AKP’ye sert bir tokat indirecek. AKP’nin iİzlemiş olduğu bu ahlâksız siyasetin bir bedeli olmalı… Bu gün bu siyaset yöntemine her zamankinden daha fazla muhalif ses çıkartmak gerekiyor.

 
Toplam blog
: 1509
: 1145
Kayıt tarihi
: 07.08.07
 
 

Yazarım... Okurum... Öğrencilik yıllarımda çok yazdım... Kompozisyon derslerinde yazdım... Duvar ..