Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Kasım '17

 
Kategori
Sosyoloji
 

Michel Foucault ve İtiraf

Michel Foucault ve İtiraf
 

Michel Foucault


20.yüzyılın en etkili düşünürlerinden olan Fransız sosyal teorist, tarihçi, edebiyat eleştirmeni, antropolog, psikolog ve sosyolog Michel Foucault batı medeniyetini, modernizmini itirafın üzerine kurduğunu söyler. Söylenecek en güç şeyler en açık biçimi ile söylenir, istekler, sorunlar, sırlar hep açığa vurulur. Genel olarak itirafın merkezde durduğu bir kültürdür batı kültürü.

Neden olmuştur? Ne zaman olmuştur? Pagan dönemlerde insanın kendiyle konuşmasını kutsayan ve içe dönüklükle ilgili ritüeller taşıyan batı kültürü, yaptıklarını diğer insanlara itiraf etmekle ne zaman ilgilenmeye başlamıştır? Ne zaman başlamıştır yaptıklarını bir başkasına anlatmakla arınmaya çalışan insan ruhu?

Genelde kurumsal Hıristiyanlığın özelde de Katolik kilisesinin itiraf kültüründe büyük bir etkisi vardır. İtiraf, Hıristiyan gelenekten gelmekle beraber batı kültüründe dinin etkilerinin sınırlandırıldığı ve insan aklı üzerine kurulu bir siyasi pratikler bütününün temeline oturur. 18. yüzyıldaki aydınlanma döneminde yazılan Jean Jaques Rousseau’nun yapıtlarından birisinin isminin de “itiraflar” olması da tesadüf değildir. İtiraf kültürü, gerçeğin ve egemenlik ilişkilerinin üretilme biçimi olarak yaşam geleneklerinin arasında yer almıştır.

Batı kültürü içinde itiraf etmenin kutsanması durumunun oto kontrol sağlayan toplumsal denetim işlevi, ister dini geleneklerle isterse de modern pratiklerle açıklanıyor olsun hala saygınlığını sürdürmektedir. Tanrıya ve kendine karşı koşullanmış olan sorumluluk duygusu böylece itiraf kültürünün yerleşmesiyle diğer insanların yani toplumun da denetim alanına sunulur. Hıristiyan köklerinden koparıldıktan sonra da bağımlılıktan iyileşme, travmaların dönüştürülmesi gibi terapi yöntemlerinde kullanılan itiraf mekanizması aynı zamanda toplumsal normların dışında çıkmış bireylerde, cemaat tipi örgütlenmelerde de oldukça yaygındır.

Michel Foucault, itiraf konuşan öznenin anlatılanın öznesiyle çakıştığı bir söylem geleneği olduğunu söyler: Aklar, temizler, hatalarından arındırır, azat eder, selamet vaat eder... Buna karşılık egemenlik, konuşanın tarafında değil, dinleyen ve susanın tarafında; bilen ve yanıtlayanın değil, sorgulayan ve bilmediği varsayılanın karşısındadır.

İtiraf, kişinin suçluluk duygusundan kurtulmasını sağlıyor ama suçu ortadan kaldırmıyor. Hıristiyan ruhu asırlarca bu duyguyla yoğruldu: İtiraf et ve rahatla.

İnsan özü gereği kötüdür, özü gereği günahkardır. Asla arınamaz. Michel Foucault’nun deyimi ile “kulaklarını kiraya veren” psikologlar da itiraf duygusunun tadını çıkara çıkara kullanırlar. Katolikler rahatlamak için papazın huzuruna çıkar, günah çıkarıp rahatlarlar. Peki diğerleri? Onlar da bu alışkanlığı biraz daha pahalı, ama hiç kuşku yok ki daha modern bir yöntem olan “psikologlar” aracılığıyla sürdürürler.

Hıristiyan psikolojisi; İtiraf et ve rahatla şeklindedir. Bedelini ödemek ise başka bir konudur. Bizim kültürümüz, gize ve sıra önem verir, herkesin bilmesinde sakınca görülen bir gerçeği gizlemekten vazgeçip açıklama, bildirme, söyleme olarak bilinen itiraf kültürü değildir. Bizler günahlarımızdan itiraf etmekle değil, tövbe etmekle kurtulacağımıza inanırız. Bir daha yapmam, olmaz, yeter anlamında kullanılan tövbe işlenilen bir günahtan ya da suçtan pişmanlık duyarak yapmamaya karar verme halidir.

Batı kültürünün aksine bizim kültürümüzde İtiraf yok peki itiraf yerine kullanacağımız tövbe bizi rahatlatır mı?

Nizamettin Biber

 
Toplam blog
: 887
: 2743
Kayıt tarihi
: 06.06.12
 
 

Yeni dünya düzensizliğinde insan olmaya çalışan ve okuyarak ne kadar cahil olduğunu gören, olayla..