Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Nisan '16

 
Kategori
Sağlık
 

Migren - Abdullah İnaler

Migren - Abdullah İnaler
 

    Ben kendimi bildim bileli baş ağrısı çekerim, hele gençlik yıllarımda bir kaç bardak bir şeyler içtim mi, gecenin bir yarısında baş ağrılarınla uyanırım. Bu ağrılar sadece içki kökenli değil, uzun toplantılar, tartışmalar, yorucu gerilimli geçen bir günün sonunda, sağ kulağımın üstünde başlar, sanki bir kurt kemirmesi gibi beni yedi bitirir, sağ gözümü hiç açamaz ve hep
karanlıkta yatar dinlenirim ve gecenin ortalarına doğru kafam yerine gelmeye başlar. 
 
   Ne gezmelerde, ne eve gelen misafirlerime karşı güler yüzlü olabilirdim, kendimi çok zorlardım. Normal, yani ağrısız zamanlarımda çok neşeli olup, çok esprili bir yapım vardı. Haksızlığa karşı bir durum oldu mu hemen tepki gösterirdim. Hep önde giden yapım vardı, askerlik ne kadar kurallı bir meslekte olsa, bu koşullarda bile günün koşullarında, doğru veya yanlış kendi doğrularım için mücadele ettim. Suya sabuna dokunmayanlar ve yalakalar en iyi sicilleri aldı, ben alamadım. Ben emrimde ki çalışanla, çalışmayanı hep ayırt etmeye çalıştım. Bizim işlerde ya yalak olacaksın, ya da salak, salla başını al maaşını hesabı..O zaman seni en sorumsuz ve en rahat  yere verirler ve hiç başın ağrımaz.. Ama ben olamadım, zaten hep ağrıyan başım bunun içinde çok  ağrıdı..
 
    Bu ağrılar için gitmediğim doktor kalmadı ve emekli olunca daha geniş kapsamlı Dr.fakülte dolaştım, kafatasım kare kare tarandı, hiç bir şey çıkmadı :) En sonunda migren raporum onaylandı, etkili imigran hapı verdiler, tanesi sekiz ytl. çok sıkışınca onu kullanırdım, normal zamanda avamigran.
 
  Dişçi yeğenime ağzımdaki bütün eski diş köklerini çenemi parçalarcasına temizlettim, kulakçıya gittim, temiz dedi, Hiç bir şeyim yok ama ağrılar geldi mi yandım allah. 2002 yılı bahar ayı, çamlıkta sabah koşuları yapıyorum, hani yaşıtlarıma ve benden çok gençlere göre iyi de koşarım, 40 ına kadar futbol ve voleybol oynadım. Bu koşular sırasında sinizütlerimde boğazıma doğru akıntılar başladı, aşırı öksürük, kimi doktor polen dedi, kimisi sinüzit, burun kemiğinde eğrilik var dedi. Akıntılar şiddetlendi, akciğerlere zarar verebilir dediler. Kendi boğaz doktorum da rahatsız olduğu için bu yaz ameliyat yapamıyacağını belirtti, Birkaç doktor daha ameliyat dedi.
 
''tamam'' dedim. fatura kesildi, ameliyat olacaktım.
 
Eylül ayı denizle vedalaşıp ver elini İstanbul, Gata mı, Çapa mı  derken, Çapa yakın ya, normal bir vatandaş olarak sıralar, kuyruklar derken, hemen ameliyat demezler mi..
''ee tamam nasıl olacak bu iş''
 
''şu evrakları hazırla salı günü gel'' dediler.
Salı da geldi sallanmadan, doktorumu buldum, işlemler tamam.
''Git yatışını yap'' dediler.
 
Gittim, yatışımı yaptılar, her şey o kadar güzel yürüyordu ki,
azıcık kuyruklar vardı, torpil falan yoktu hani.
''ha bey efendi, biz senin yatışını yaptık ama yukarıda boş
yatak yok zaten, olsa da, ameliyat gününe daha var, bize telefonunuzu verin
ve siz evde bekleyin.''
aman ne güzel randevulu, hiç burada 
beklemiyeceğim, günüm gelince beni davet edecekler.
asistan Dr. da cep telefonunu verdi, ara sıra ara diye.
Öylesine gittiğim hastaneden bir hafta içinde ameliyat olup çıkacaktım, allahım herşey o kadar güzel gidiyor ki.
 
  Reçeteler yazıldı ameliyat için alınacak ilaçları da, hastanenin içinde bile yakamızı bırakmayan eczacı yardımcılarının bizi yaka paça götürdükleri eczanelerden  aldıktan sonra, önceleri Haseki de olan ve yazın sauna gibi, kışın da derin dondurucu gibi olan apartmanın en üstkatında ki evi boşaltıp Mecidiyeköyde yeni tuttuğumuz 2. katta ki evin yolunu tuttum.
Evde oğlumla kızım ve öğretmen olarak İstanbul'a Kasımpaşa da ki bir ilkokula atanan   kuzenim  Zeynep (beyoğlu'nda, mendil, çiçek satan, çalgıcı, belki de ufak kaptı kaçtıcı çocuklar onun öğrencileri, dayı sınıfa girmeğe korkuyorum diyordu, neyse bu sene Mecidiyeköye geldi ) beraber kalıyorlardı. Ve ben evde davet telefonunu beklemeye başladım
 
1 gün 2 gün 3 gün 4 gün  ....
 
Günler gelip geçiyordu işin yoksa evde telefon bekle, cuma tekrar aradım, acil bir   durum var, salı tamam gelin dediler. eh ne yapacaksın.
  ''tamam'' dedik.
     Salı günü 9. gün hanım da izin alıp geldi, neyse bir yatak verdiler ve saat 12.00 de
ameliyata gireceksin dediler. Girdik 8 kişilik koğuşa ağızlar burunlar sarılı sarmalı, suratlar şişik, eyvah dedik. hele karşıda genç evli bir çocuk, ağzı burnu sarılı, hanımına
boyuna eziyet ediyor, boyuna bir şeyler söylüyor, neyse kadın dışarı gitti geldi ve
kocasının eline bir cep aynası tutuşturdu. Ve bu arkadaş bu cep aynasıyla ağzına burnuna devamlı bakmağa başladı, ve o andaki görüntüler o kadar komikti ki gülmeden duramıyordu insan ve birbirimizin yüzüne bakıp gülüyorduk, tabii bende henüz bir şey yok, onlar ağzını
burnunu ararken ben gelen öğle yemeğimi afiyetle yedim. Raporlar dosyalar falan derken, ismimi anons eder etmez, gelen ekip beni soydu, ameliyat elbisesini giydirdi ve yatağa
atıp ailemin bakışları altında, güle güle edebiyatıyla beni aşağıya postaladılar. Ameliyat odasında tekrar yatak değiştirdim, bayan hemşire yatağı ayarlamaya çalışıyordu, sıkışmış mı ne olmuş olmadı, yana dönüp ben bir bakayım dedim.
 
''sen yat oraya'' dedi, sonra hallettiler, doktorum geldi, elindeki raporlara bakıp sinüzüt ameliyatını izah ederken, narkozcu ağzıma narkozu dayadı. Ve bende elektrikler kesildi. ben yokum..hoop gitmişim.      Aradan 2 saat geçmiş dünya değiştireli, odaya girip yatağıma alınırken gözlerimi açtım dünyaya. aman turp gibi maşallah, geçmiş olsun dilekleri yavaş yavaş kulaklarımda belirginleşiyordu. Benim de ağzım burnum karşı yatak komşularım gibi paketlenmişti, o gece hanımla beraber orada kaldık, sabah
öğle üzeri burnumun içinde ki lööp diye 20 cm lik bir tamponu çıkardılar, Karşımdaki genç arkadaş hala elinde ayna yüzüne bakmakla meşguldu, karısı da ne bakıyon maymun  gibi sabah akşam yüzüne, deyip duruyordu. Ve tam onuncu gün doktorlarıma ve hastane personeline teşekkür ederek çıkışımı aldım.
 
Aylar sonra Çapa da ki bu evde bekleme skandalı tv. proğramında açıklandı. bir gecelik yatak ücreti yerine 10 günlük yatak ücreti alıyorlarmış. öyle veya böyle ya bizden alacaklar, ya devletten.
 
                                                                      Sonuç
 
    İşin en can alıcı noktasıysa  sene 2006 ve o günden beri de benim baş ağrılarım kalmadı, sanki yeniden doğmuş gibiyim. Demek ki benim sağ kulak üstünde olan ağrılarımın kaynağı
sünislerde ki tıkanıklıkmış...Migren falan yokmuş. ''Oh be'' dedim.''dünya varmış.''
 
 
Toplam blog
: 12
: 121
Kayıt tarihi
: 29.12.12
 
 

1950 da Susurluk'ta doğdum, ilk ve ortaokulu Susurlukta okuduktan sonra,1965 yılında Balıkesir Sa..