Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Mayıs '16

     
    Kategori
    İnançlar
     

    Mihenk Taşımız

    Kuyumcular altın ve gümüşü tanımak ve kalitesini belirlemek için mihenk taşı denilen bir taş kullanırlar.
     
    Ellerine aldıkları maddenin altın olup olmadığını anlamak, altın ise saflık derecesini tespit edebilmek için kendilerine ait bir yöntemleri vardır. Böylece madenin altın olduğunu ve saflık derecesini belirlerler. Mihenk taşı kuyumcular için hayati bir öneme sahiptir. 
     
    Hayatımızda karşılaştığımız olaylar, fikirler ve kişiler karşısında sarsılmamak ve savrulmamak için sabit ölçüler ve değerlere; mihenk taşına ihtiyacımız vardır. Bu değerlere sahip olduğumuz takdirde yaşadığımız dünya hayatında dik bir duruş ve dosdoğru bir istikamet üzere olmamız mümkün olacaktır. İşte o zaman olaylar, kişiler ve fikirler karşısında dosdoğru bir yol takip edebilmemiz mümkün olacaktır. Fakat günümüz insanının doğru ile yanlışı, hak ile batılı, iyi ile kötüyü ayırt edebilecek ölçülere sahip olmadığını görüyoruz. 
     
    İçinde bulunduğumuz iletişim çağında büyük bir bilgi kirliliği ve kavram kargaşası yaşanıyor. İnsanlık öyle bir dönemden geçiyor ki; hak ile batıl, iyi ile kötü, doğru ile yalan, gerçek ile sahte, samimiyet ile riya, sadakat ile ihanet iç içe geçmiş ve birbirine karışmış durumdadır.
     
    Hayatında bu ölçüleri elde etmeyen ve edinemeyen insanlar hangi sosyal statüde olursa olsunlar yalpalamaya, sağa-sola savrulmaya devam ederler. Bunlardan bazılarına örnek verecek olursak konu daha iyi anlaşılacaktır: Yeryüzünde zulüm yapmak ve zulüm yapanlara sessiz kalmak, insanın insani değerlerine kıymet vermemek, lider ve yöneticilerine körü körüne itaat etmek, insanlar arasından bazılarını peygamber gibi kabul edip onların peşinden gitmek, aile kurumuna gerekli önemi vermemek, kendi kavmini en üstün kavim kabul etmek, İslamî ilimler konusundaki mirasımızdan habersiz olmak ve kesin bilgiler yerine şaz ve istisna görüşlere tabi olmak, kâfirlere sevgi göstermek, Müslümanlara merhametsizce davranmak ve Müslümanları tekfir etmek…
     
    Profesörden öğrenciye, parti başkanından esnafa, köylüden çiftçiye her alanda insanların ölçüsüz oluşlarına şahit olmaktayız. Günümüz dünyasında halen sahte peygamberler çıkmaya devam etmekte; sözüm ona okumuş, aydın, entel, şehirli-köylü bir takım insanlar bu sahte peygambere inanmakta, onların arkasından gitmektedirler.
     
    Yine 1400 yıllık ilmî mirasımız konusunda aynı cehalete ve ölçüsüzlüğe şahit olmaktayız. Hadislerin delil oluşları konusunda bir takım hoca efendiler ileri geri konuşarak, sözüm ona ilmi vaaz ve nasihatlerde bulunmaktadırlar. Fakat hadisler hakkında konuşurken bir taraftan da hadis kaynaklarını inkâra yeltenmekte, diğer taraftan ise, insanların kafalarına şüphe tohumları ekmektedirler. Birtakım hocalar her sene Ramazan ayı geldiğinde imsak konusunda kafaları karıştırıcı açıklamalar yapmaktadırlar. 
     
    Mihenk dünyamızı bozmaya yönelik karşımıza çıkan bir başka örnek te Müslümanlar arasında aydın, zengin, elit ve entelektüel bir kesim oluşturulması konusudur. Bu konu ele alındığında aynı sorunlara şahit olmaktayız. Ölçüsüzlük… Sonuç itibariyle bu insanların İslam’a verdiği zarar da çok daha büyük olmaktadır.
     
    Herkes, suret-i haktan görünüyor; iyi olan, güzel olan, doğru olan benim; bana gelin, beni dinleyin ve bana itibar edin diyor. Hiç kimse ben yalan söylüyorum, yanlış düşünüyorum, bilmiyorum demiyor. Kimse bendeki mal çürüktür, sahte ve hileli mal satıyorum demiyor. Herkes kendisi dışındakileri yalan söylemekle, samimiyetsizlikle, kandırmakla, yanıltmakla suçluyor. Ve sakın başkalarına itibar etmeyin, bana gelin, beni dinleyin, bana inanın ve bana uyun diyor.
     
    Hayatın her alanını kuşatmış olan riya ve bilgi kirliliği karşısında zavallı insan çaresiz kalıyor; kimi dinleyeceğini, neye inanacağını, kime itibar edeceğini şaşırıyor. Doğru yapayım derken, yanlış yapabiliyor. Gerçek diye sahtesini alabiliyor. Güzel zannıyla çirkini sevebiliyor. En azılı düşmanını dost, gerçek dostunu düşman sanabiliyor. Kaş yapayım derken göz çıkarabiliyor.
     
    Sıdk ile yalanın, hak ile batılın, güzel ile çirkinin, samimiyet ile riyanın böylesine iç içe, yan yana karmaşık halde bulunduğu hayat yolculuğunda, insanoğlunun selametle ilerleyebilmesi için sağlam ölçülere ihtiyacı var. Duyduğu ve gördüğü şeyleri almadan/kabul etmeden önce mihenge vurmalıdır. Bunun için de insanın hayatında sağlam ölçüler yani mihenk taşları olmalıdır.
     
    Müslümanın hayatındaki en önemli mihenk taşı Kur'an ve 
    Sünnettir. 
     
    Karşılaştığımız, fikir, söz ve eylemi Kur'an ve Sünnet ölçüsünden geçirmelidir. Kur’an ve Sünnete uygunsa almalı, kabul etmeli, uygun değilse reddetmelidir. Sorgulanmadan kabul edilecek, teslim olunacak ve uygulanacak yegâne bilgi ve hükümler Kur’an ve Sünnetin hükümleridir. Hayatımıza örnek edineceğimiz yegane dönem ise hiç şüphesiz Allah Resulü’nün (s.a.v.) yaşadığı dönem ile selef-i salihin dönemi olmalıdır. 
     
    Bir fikir, yöntem veya teklif karşısında; karşımıza çıkan düşünce veya teklifi uygulamamız durumunda bunun bizi nereye götüreceğini, bize ne kazandırıp ne kaybettireceğine bakmalıyız. Bizi huzur, mutluluk ve başarıya mı götürecek; yoksa başarısızlığa, sıkıntı, stres ve felaketlere mi sürükleyecek? 
     
    Olaylar karşısında tavrımız: Karşılaştığımız olayı kimin yaptığı değil, ne yapıldığı önemlidir. Olayın failinin kişisel erdemlerine, sevap ve günahlarına değil; yapılan işin kime nasıl hizmet edeceğine, kime yarar sağladığına ve kime zarar verdiğine bakmak gerekir. Vuku bulan olay, İslam’a, bize, ailemize, ülkemize, insanlığa, inandığımız değerlere fayda sağlıyorsa güzeldir; aksi halde menfi bir hadisedir.
     
    Ayrıca, bir insanın daha önce iyi ve güzel şeyler yapmış olmasının, onun hiç yanlış yapmayacağı anlamına gelmeyeceği hususu asla unutulmamalıdır. Öte yandan, geçmişte hata yapan birisinin hatalarından ders alarak, daha sonraları çok güzel ve faydalı şeyler yapabileceği ihtimali de göz ardı edilmemelidir.
     
    Hayatımızda edinmemiz gereken bazı mihenk taşları:
     
    İnsan yeryüzüne imtihan için gönderilmiştir. 
    İnsanlar arasında üstünlük ancak takva iledir.
    Soy, ırk, kabile, renk ve diller üstünlük vesilesi değildir. İnsanlar bir tarağın dişleri gibi eşittirler.
    Güzel ahlak en büyük erdemdir.
    Aile en önemli kurumlarımızdandır.
    Müslümanlar kardeştir. Birbirlerinin yardımcısı ve dostudur.
    Müslümanların iman ettikten sonra birbirlerine kanları, canları ve namusları haramdır.
    İslam’da elit bir zümre yoktur.
    Allah’a isyan hususunda hiçbir yaratılmışa itaat söz konusu değildir. İtaat ancak marufta ve Hakk’tadır.
    Haram ve helal bellidir. 
    Son Nebi Hz. Muhammed (s.a.v.)’dir. Bir daha peygamber gelmeyecektir. Ondan sonra peygamberlik iddiası ve bu iddiayı kabul sapkınlık ve küfürdür.
    İslam’ın yagâne kaynağı Kur’an ve Sünnettir. Bu iki kaynaktan sonra icma ve kıyas gelmektedir. Ardından dinin diğer delilleri gelmektedir.
    İslamî ilimler tarihi miras olarak elimizdedir.
    Delillendirmede sürekli şaz görüşleri savunanlara dikkat edilmelidir. 
    Allah (c.c.) insanlar arasında hükmolunması için en son Kitap olan Kur’an-ı Kerim’i göndermiştir. 
    Kafirlerin merhametlerine asla güvenilmemelidir.
    İnsanın en büyük düşmanı öncelikle kendi nefsidir. Sonra şeytan gelmektedir. Nefisle ve şeytanla mücadele kişinin ölümüne dek sürmektedir. 
    Müslümanlar bir vücudun azaları gibidir. Vücudumuzun bir organına dokunan bir rahatsızlık nasıl bütün vücudu etkiliyorsa Müslümanların başına gelen her olay diğer Müslümanları etkilemelidir.
    Dinimizin adı İslam’dır. Mezhepler dinin yaşanması için sistemleşen kurumlarımızdır. 
    İnanç ve düşünce olarak en mutedil ve kapsayıcı yol “Ehl-i Sünnet” yoludur.
    Bid’at ve te’vil ehli tekfir edilmemelidir.  
     
    Toplam blog
    : 1
    : 193
    Kayıt tarihi
    : 30.05.16
     
     

    Çocuk eğitimi, Tefsir, İslam Tarihi, Tarih, Edebiyat, Fıkıh, Düşünce, Ahlak, Psikoloji, Hadis, İs..