- Kategori
- Aile
Milat önce ya da sonra
...
Günlerdir aklımda milat kelimesi cirit atıyor. Şiir konum olsun istedim tek bir dize çıkıp gelmedi yüreğimden kalemimin ucuna, makale yazayım diye düşündüm ancak yazma konusunda acemi olduğumdan beceremedim. Yine de beynimde "milat" şimşekleri çakıyor. Benim miladım olmalı ama nasıl olacak benim miladım. Birkaç satır yazdım, döndüm başa okudum ve sildim olmuyor doğru dürüst bir satır çıkmıyor duygum yetersiz galiba…
Önce kelime anlamına bak bakalım dedim kendi kendime, hemen baktım tabi
Milat; Hz. İsa'nın doğduğu gün, Mecazi anlamı ise; bir işe başlama anı veya her hangi bir olaya başla anı…
Tamam da, bunlar benim için uygun değil, zira ben yeni bir işe başlamadım ve de yeni doğmadım. Düşünceleri içerisinde kıvranırken Arşimed gibi buldum buldum nidalarıyla ortalığı inletip sarıldım kaleme. Evet, bulmuştum benim miladım olacak tabiî ki. Ellerim şakağımda kendimi toparlamam için birkaç dakika yetti bana.
Milattan Önce (MÖ) bu yaşıma gelene kadar yaşadığım uzun ama kısa ya da, farkına varmadan bir çırpıda geçen seneler. Milattan Sonra (MS) ise şimdi alışmaya çalıştığım ve babamla birlikte büyük çaba harcadığım şu birkaç ay ve bundan sonra bana biçilen ömrün tamamı.
Milat da, işte sonbaharın o güzel (benim için karanlık) Ekim ayı ve yaşadığım, aniden yaşadığım fırtına. Evet, o gün çatımızın üzerinde kopan fırtına ve her daim yanımda olan, desteğini hiçbir şekilde esirgemeyen annem'in vedası benim miladım.
Milattan Sonra daha refah içinde yaşadı Milattan Önceki insanlar. Teknoloji denen canavar ilerledi ve insanoğlu her istediğini en kısa yoldan elde etti. Benim için Milattan Sonra tersine dönüştü ve hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı yaşamımda. Kahrolası acının üstüne, adı zaman olan merhemi tavsiye etti tanıdığım tanımadığım herkes. Zamanla unutulurmuş, kabuk bağlarmış kanayan yara. Oysa ben sekiz ay gibi uzun zaman diliminde anladım ki, zaman çare değil acının, sızının dinmesine. Yaşamaya devam ederken o sızıyla birlikte adım atıyorsun ve nefes alıp veriyorsun. Ve gülüp oynuyorsun... Acın yüreğinde canlı canlı ağlarken hayata eşlik ediyorsun. Göz pınarlarında biriken inci taneleri içeride bir yerde göl olup kaynıyor.
Tıpkı ben gibi…
Günler senin
Gün senin günün
Benim olmayacak
Günlerden bu gün
Gelsem, uzansam yanına
Gömülse yüzüm göğsüne
Sarılsam boynuna
Başımı okşarsın değil mi?
Sinse kokun üzerime
Bilirim mis kokarsın
Toprağa bulansa ellerim
Kucak dolusu kır çiçeği
Yetişse gözyaşlarımda
Hemen oracıkta
Elini öpsem
İnce belliden yudumlasak
Dumanı tüten çayı
Muhabbet etsek
Kalsam gece boyu
Azıcık da dedikodu
Sonra sığınsam koynuna
Sımsıkı sarılsam
Olsun yıldızlar yorgan
Dert etme üşümem
Uyansak sabaha
Güneş doğsa
Cıvıldayan kuşları
Beslesek ellerimizle
Gün senin günün
Benim olamayacak
Günlerden bugün annem
Gün senin günün
11/05/2008