Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Şubat '13

 
Kategori
Siyaset
 

Millet-Ulus farkı ve bölücülük

Millet-Ulus farkı ve bölücülük
 

Bunlar Türkiye Halkı, hepsi birbirine benzer


“Ulus” sözcüğü “millet”, “ulusal” sözcüğü de “milliyet” sözcüğünün eş anlamlısı değildir. Dolayısıyla milliyetçilikle, ulusalcılık apayrı anlamlara gelir. Sözlükte bu sözcükleri eş anlamlı olarak gösteren Türk Dil Kurumu büyük yanılgı içerisindedir.

“Millet” kavramı, feodal toplum döneminde de kullanılan ve toplumda karşılığı olan Arapça bir kavramdır. Arapçada “millet”, aynı dinden olanların ortak adıdır. İslam Milleti, Hıristiyan Milleti, Yahudi Milleti gibi… Genel olarak dinsel birliği anlatır.

Osmanlılar da “millet” sözcüğünü “bir dinden olanların topluluğu” anlamında kullanmışlardır. “Osmanlı Milleti” dendiğinde, Osmanlı Hanedanı’na bağlı olan Müslümanlar anlaşılır.

Osmanlı’da “millet” sözcüğünün, bir anlamı daha vardır: Bir sülaleden ya da ırktan gelenlerin hepsi… Burada ırk önemlidir. Aynı ırktan olanlar bir millettir. Ermeni Milleti, Rum Milleti, Bulgar Milleti gibi…

“Milliyet” sözcüğü ise “ümmet” anlamında kullanılmıştır. Osmanlı seçkinlerinin sık sık söylediği, “Milliyetimiz bir vücuddur. Ruhu, İslâmiyyet; aklı, Kur'ân ve imândır.” cümlesi, “milliyet” sözcüğünün anlamını tam olarak karşılamaktadır.

Milliyetçilik, sözcük anlamıyla, dinciliktir; din ayrımcılığıdır. Erbakan’ın “Milli Görüş” tezi, anlamını dinden alır. Birçoğumuz bunu “ulusal görüş” diye algılarız. İşin aslı öyle değil… “Milli Görüş”, genelde dincilik, Türkiye özelinde İslamcılıktır. Bizi yanılgıya düşürenler; “millet” sözcüğünü anlamından saptırarak “ulus” sözcüğü ile anlamdaş yapan dilbilimcilerdir. Bu durumun mutlaka düzeltilmesi gerekir.

***

“Ulus” sözcüğü, Orhun Yazıtları’nda, “uluş” olarak kullanılmıştır. Kimi dilbilimciler, sözcüğün, Moğolcaya Türkçeden geçtiğini savlar. Kimilerine göre ise Moğolcadan “uluş” olarak alınmış; zamanla “ulus” biçiminde kullanılmaya başlanmıştır. Her neyse, bizce önemli olan anlamıdır.

Moğollar ve Türkler, “ulus” sözcüğünü, bir ırkı tanımlamak için kullanmamışlardır. İlk başlarda, ülke topraklarını tanımlardı bu sözcük. Kül Tigin, “Bukarak ulus budun”dan söz eder. “Buhara ülkesinin halkı” demektir. Buradan anlaşılıyor ki halkın yaşadığı ve belli sınırları olan toprak parçasına yani ülkeye “ulus” denirmiş.

“Ulus” sözcüğü, zamanla anlam genişlemesi ile bir ülkede yaşayan halkların tamamını tanımlayan bir sözcük olmuş. Belli sınırları olan bir toprak parçasında yaşayan, tüm budunlar topluluğu, “ulus” sözcüğü ile adlandırılmış. 1932 Yılı’nda, “siyasi amaçla bir araya gelmiş olan halkların tamamı” anlamında kullanılmaya başlanmıştır.  

“Ulus” sözcüğünü en çok kullananlar solculardır. Özellikle 1970’li yılların solcuları… Nedeni de daha kapsayıcı olması, ırk ve din ayrılığı gözetmemesi yani ayrımcılıktan uzak olmasıdır.

“Ulus” sözcüğünün, Bilim ve Sanat Terimleri Sözlüğü/Halkbilim Terimlerindeki anlamı şöyle:

Ulus: Belli bir sınır içinde yaşayan ve halk kültürüyle seçkin kültürünü yaratan insanların oluşturduğu siyasal toplum.

Aynı sözlüğün, toplumbilim terimlerindeki anlamı da şöyle:

Ulus: Derebeylik düzeninin yıkılışı ve anamalcı düzenin oluşumu döneminde ortaya çıkan; toprak, ekonomik yaşam, dil, ruhsal yapı ve ekinsel(kültürel) özellikler yönünden ortaklaşalık gösteren en geniş insan topluluğu biçimi.

Bu bağlamda “ulusal” sözcüğünün ırkla, etnik yapıyla hiçbir ilişkisinin olmadığını görürüz.

Ulusal; “bir ülke sınırları içerisinde yaşayan topluluklarla ilgili” anlamındadır. Ulusalcı ise “yaşadığı ülkenin topraklarına ve halklarının çıkarlarına duyarlı” demektir. Ulusalcılığı, ırkçılıkla bağdaştırmak kastın değilse cehaletin ürünüdür.

Dünyada, ülke sınırları kalkmadığı sürece, tüm solcular, ulusalcı olmak zorundadırlar. Ulusalcı olmak, evrenselliğe leke sürmez. Bunun kısa notunu da düşmüş olayım.

***
Bunları açıklama gereği duymamın bir nedeni var elbette: “Türk Ulusu” ve “ulusalcılık” söylemlerinden rahatsızlık duyanların -bilimsel ve toplumsal- hiçbir gerekçesinin olmadığını anlatmak… Bu sözcükleri, Nazım Hikmet de Deniz Gezmiş de kullanmaktan kaçınmamıştır.

Hatta onlar, “Türk milleti” olarak da kullanmışlardır. Burada, “millet” sözcüğünü, asıl anlamında değil, Mustafa Kemal Atatürk’ün tanımıyla kullandıklarını belirtmek gerekir. Nedir Atatürk’ün yaptığı tanım? “Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına ‘Türk Milleti’ denir.” Dikkat edilirse “Türk halkına” demiyor, “Türkiye halkına” diyor. Bu tanımın ne ırkçılıkla ne de etnikçilikle bir ilgisi vardır. Aslında “Türk Ulusu”nu tarif ediyor Mustafa Kemal.

Nazım Hikmet, Budapeşte Radyosu’nda yaptığı konuşmada üstüne basa basa “Türk milleti” demekte ve “Türk haysiyeti” sözünü kullanmaktadır. Irkçılık mı yapıyor? Hayır…

Bir örnek de Deniz Gezmiş’ten vereyim. İşte, Deniz Gezmişlerin 10 Kasım yürüyüşü için dağıttıkları bildiri:

“Büyük Türk Milleti!
Atatürk için toplanalım!
Mustafa Kemal’in Milli Kurtuluş idealini yaşatmak için,
Mustafa Kemal devrimine saldıran karanlık güçlere dur demek için,
Milletçe yabancı uşaklığına düşmekten kurtulmak için,
Tam bağımsız, gerçekten demokratik Türkiye için,
Gazi Mustafa Kemal’in Milli Kurtuluşçu saflarında toplanalım.!
Yaşasın Türkiye!
Yaşasın yarının bağımsız Türkiye’si için mücadele!”


Nazım Hikmet’in de Deniz Gezmiş’in de sözünü ettiği “Türk milleti”, kesinlikle ırkı çağrıştıran bir söylem değildir. Sözü edilen bir ırk değil tüm Türkiye halkıdır.

***

Benim sorun olarak gördüğüm şey dil sorunudur.  “Ulus”, “ulusal” ve “ulusalcılık” sözcükleri, yukarıda yaptığım açıklamalar ışığında, yeniden tanımlanmalıdır. Bunu yapacak olan Türk Dil Kurumu’dur. Şimdiye dek yapmamış olması ise büyük eksikliktir.

Benim için “Türk Ulusu” ya da “Türkiye Ulusu” terimlerinin hiçbirinin sakıncası yoktur. İkisinden biri kullanılabilir.

“Türk Ulusu” sözünden gocunanların haklı bir gerekçelerinin olduğunu düşünmüyorum. Gocunanların çoğalmasının nedeni, gelmiş geçmiş iktidarlardır aslında. Akıldışı yasaklamalar, eşitsizlik, paylaşımdaki adaletsizlik, işsizliğin çözümlenmemesi ve terörizmin karşısındaki 30 yıldır süren aymazlıktır. Halkın yoksulluğundan yararlanan emperyalist ülkelerin kışkırtması ve işbirlikçilerin girişimleri de etkili olmuştur elbette.

***

Sorunu aşmak isteyen iktidar ya da muhalefet; en başta, yukarıda irdelediğim sözcüklerin tanımlanmasında uzlaşmalıdır. Daha sonra, Anayasa’nın ilgili bölümleri, bu tanımlamalara uygun olarak düzenlenmelidir. En önemlisi de terör örgütü ve emperyalist destekçileri karşısında kişilikli bir politika izlenmelidir. Teslimiyetçi tutum, terör sorununu çözemediği gibi azmanlaştırır da.

Not: Nazım Hikmet’in sözü geçen konuşmasını, aşağıdaki linkten dinleyebilirsiniz:

http://www.youtube.com/watch?v=m4LQOQkCJ28

Haydar Bibinoğlu

 
Toplam blog
: 71
: 774
Kayıt tarihi
: 01.03.07
 
 

Emekli Öğretmenim. Anadolu Üniversitesi, AÖF, Eğitim Önlisans Programı mezunuyum. İlgi Alanım: Si..