Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Ocak '10

 
Kategori
Güncel
 

Milleti un ufak etmek

Kimse dert etmesin ki; Atatürk’ten sonra milleti temelinden un ufak etmek için indirilen büyük darbe hedefine fevkalâde ulaşmıştır. Biz önce buna çare bulalım

Malumu(01) ilân(02) hoş bir davranış biçimi değildir. Malum olduğu zannedileni ilân da, hoş bir davranış biçimi olamaz. Bazı malumları ya da malum zannedilenleri, o malumların sahibi değil; O şahsın çevresindekiler taktir edebilir, ilân edebilir ancak. İnsanın beden aletine sahip olması demek, insan olmak demek hiç değildir. Yaradan bizleri zaten insan olarak değil; eşref-i mahlûkat(03) olarak vasfetmiştir.(04) Akademiye giren ve hatta akademiden mezun olan bir talebe, nasıl sanatkâr hiç değilse; bu beden aletine sahip olan bizler de, bu alete sahip olmakla, elbet insan değilizdir. Keza bir akademi mezunu, nasıl bir sanatkâr namzedi(05) ise; bu beden aletine sahip olan biz eşref-i mahlûkat da, sadece insan olmaya namzetizdir. Ezcümle(06) insan olmak, sanıldığı kadar kolay ve basit bir iş hiç değildir. Ve İnsan olabilmek, ne mutludur Adem oğluna...

Bu sebeple:(07) Benim AltmışAltı yıllık ömrümde, ağzımdan “-Ben insanım. Ben sanatkârım. Ben erkeğim.” gibi sözler, ya hiç çıkmamış, şayet bu sözler bir sebebe müstenit, (08) ağzımdan çıktı ise; beni her zaman utandıran bu davranış biçiminden dolayı ya önceden muhataplarımdan(09) özür dilemiş veya bu sözleri söylememe gerekçe teşkil eden, sebebi hemen açıklamışımdır. Ayan beyan ortadadır ki; şayet ben bu vasıfları(10) taşıyorsam, benim erkek olduğuma, benim insanlığıma, benim sanatkâr kabul edilebileceğime, ben ve ailemin dışındaki fertler, ancak cemiyet karar verebilirler. Bu durumları ben telâffuz(11) edecek olursam; bana cümle(12) alemin gülmesi gereği vardır. Ve bu tavrımın(13) neticesinde(14) de ben, ağzım ile zümrüt-ü anka(15) bile tutsam, hiçbir kıymet-i harbîsi olamaz. Beni bana lûtuf edip soranlara, fakîr(16) “-Sadece kocaman bir hiçim.” demekle tanınan bir ferd-i vasat(17) olmakla da mutluyumdur. Esasen bu Dünya’da, hiçten başka bir şey olmak da, zaten çok zor bir iştir. Hiçlik bile büyük bir mazhariyettir.(18) Düşünsenize, bir de olmadık bir kapıya kul olmak, o kullukla kalp(19) para misali, (20) pul olmak gibi çoklarının katlandığı, bir hatam da olabilirdi.

“-Acaba ben kendi müstakbel(21) insanlığıma ve/veya insanlığım için ya da muhatap aldığım insanların menfaatlerine, Onlar için neler yapıyorum? Neler yapabilirim?” diye uzun uzun düşündüğüne ve projeler geliştirdiğine, fevkalâde(22) inandığım, Muhterem Balçiçek Pamir Hanımefendinin: 14.01.2010 tarihli “Karşıt Görüş” adlı, çoğu zaman zevkle izlenebilir programında konukları: Vakit gazetesi yazarı Sayın Abdurrahman Dilipak, şair-yazar Sayın Şanar Yurdatapan, akademisyen Prof. Dr. Sayın Anıl Çeçen Beyefendiler ile Cumhuriyet gazetesi yazarı Sayın Şükran Soner Hanımefendiydi. Bu eşhas(23) bir VTR ile önceden izleyicilere tanıtılmış olmakla birlikte, ardından kendilerine de, kendilerini izleyiciye takdim etmeleri için, Muhterem Balçiçek Pamir Hanımefendi tarafından ayrı bir süre daha tanındı. Onların bu şekilde kendilerini tanımlarına istinaden, (24) ortaya çok renkli Dört ayrı insan manzarası çıktı. Şeriattan yana olan, Allah’ı tanımayan, komünist rejimden yana tavır koyan, ulus devleti savunan Dört ayrı insan manzarası. Orada Dört kişi daha olsa, Dört ayrı insan manzarası daha ortaya çıkardı. Zîra burası Türkiye’dir. Ve halkı inanılmaz derecede dağınık felsefelerin, mürekkep(25) bir mahsulü ve manzarasıdır. Bu dağınıklık o denli maruf(26) bir dağınıklıktır ki; bu insanları serbest bıraksanız, bir apartmanın her daire sahibi, kendi mülkiyetindeki(27) hudutlarını, bir ülke hududu olarak kabul ile bayrak açıp, o dairede beylik bile ilân edebilir. Bu tür bir akıl yapısını, bir millet üzerinde kurabilmek, müthiş bir meseledir. Büyük bir basiret, (28) marifet ve sistematik çalışan bir örgüt ister. Ayrıca şu aralar ileriye sürülen, bizim karşılıklı cephelere ayrılmış olduğumuz iddiası da gariptir. Zîra bizim harp olmadan, buluşmuş olduğumuz, pek görülmüş işlerden de değildir. Hatta İstiklâl(29) Harbinde bile meclisin içinden, meclisi bölmek isteyenler, Atatürk’e karşı olan sütsüzler vardı.

Her neyse. Biz gelelim Sayın Pamir’in programına. VTR sunumuna kadar her şey yolunda gitmiş olmakla birlikte, bundan sonra kendisini her tanıtmaya, tanımlamaya başlayan şahıs, (30) ilk ya da ikinci cümlesinin içinde ve üzerine bastırarak, kendisinin insan olduğunu söyledi. Lâ havle velâ kuvveti illâ billâ aleyh-ül azim!.. Kulaklarıma inanamadım. Bu tuhaf hâle, normâl bir kültürden gelen, herhangi bir kimse de inanamaz. Napolyon’a “- Efendim iki haberimiz var. Biri kötü diğeri çok kötü hangisinden başlayalım?“ demişler. Napolyon, “-Kötüden başlayın.“ demiş. “-Efendim barut bitti.” demişler. “-Tamam diğerini söylemenize gerek yok...” demiş. Bendeniz de bu fahiş(31) hatadan sonra, diğer konuşmaları duymaya gerek duymadığım için, TV’yi kapattım. Zîra kendini olmadık bir şekilde tanımlayan her kişi, üzerinde konuştuğu konular için de, yanlış tanımlar yapıp, yanlış teşhisler(32) koyar. Ve öyle bir sohbetten hiçbir kimse, bir istifade(33) de bulunamaz. Ancak, buradaki calib-i dikkat(34) tek husus:(35) Dört ayrı hamuleye(36) sahip bu tanınmış kişilerin, insanlık konusunda çok iddialı olmaları ve “-Ben önce insanım.” derken, ekranlarda ve cemiyet önünde, ciddi bir pot kırmış bulunmalarıdır. Bunun sebebi O Dört kişinin fikirleri ayrı ayrı olsa dahî aynı maarif(37) sistemin ürünü olmalarıdır.

Yukarıda saydığım isimler, yazının en başında arz(38) ettiğim, nezaket kurallarını herhalde bilirler. Bilmeleri de lâzımdır. Şayet bilmiyorlar ise; çok abestir.(39) O zaman ne bulundukları mevkilerde, ne de o ekranlarda işleri yoktur. Ancak, benim derdim, sadece Onlarla da değil. Benim derdim, Onların şahsında, Onlar gibi çok daha ciddi ve çok daha başka muhataplarla. Bu ve benzeri potları, sürekli kıran bir orduyla. Son Yirmi seneden beri, giderek artan bir oranla, gerek ekranlarda, gerekse gazete köşelerinde şahit olduğum, alabildiğine garip bir manzara bu. Bu manzara, çok kayda değer, çok vahim(40) bir manzara. O kadar kayda değer, o kadar vahim bir manzara ki; hem bu manzara çok tekrar edildiği için, hem de gündem her yeni gün sürekli değiştiği için, önümüze ve aklımıza gelen her çarpıklığı artık kanıksadığımızdan, (41) bu ve benzeri felâketlerin farkına varmıyoruz bile. Oysa, yazılı ve görsel medyanın muhtelif(42) yerlerinde, bardakta fırtına kopartıp, mangalda kül bırakmayanların tümünü toplayıp, bir elekten eleyecek olsak, Türk fikir hayatı için, toplam bir düzine düzgün adam bile, kalburun üzerinde kalamaz bir hâlde. İşte Türk’ün istikbâli(43) için, en elim(44) manzara budur!..

Sözüm ona münevverlerin(45) bu hâlinden, istikbâle ne sağlanabilir? Elbet de koca bir hiç sağlanabilir. Esasen bidayette, (46) Türkiye ve bizler içinarzu edilen abes manzara da kesinlikle bugünkü durum olmuş olsa ferektir. Benim diyen insanların fahiş(47) hatalarına karşılık, yıllardır geçerli tek bir şey öğrenemeden, üniversitelerden dahî mezun olan, Türk gençliğinin, çağdaş vasat(48) ve encamının, (49) kimse farkına varmasa da; bu kangren meselenin ele alınması gereği, ve zamanı çoktan ve ciddi şekilde gelmiş hatta geçmiştir. Bütün ömrü play-station, bilgisayar ve internetten başka bir şey olmamış ve olmayan ya da bunun tam aksine taş atarak, sapan kullanarak varoşlarda yaşayan, dününe dair(50) tek bir konu, kişi, olay, kültür ve sanat ile ilgisi bulunmayan, bu teknomongol ya da taşeron(51) gençlik, kime ya da kendisine, ne tür bir fayda(52) sağlayabilecektir?!. Türkiye’nin müthiş(53) insanlara ihtiyaç duyacağı hemen yarınki günlerinde, ne tür görevler alabilecektir?!. Kaldı ki, bu iki ayrı genç tipi, hangi masa başında ve nasıl buluşabileceklerdir? Hangi görüş ve anlayışları hangi temel kurallar üzerine ve neye göre inşa(54) edebileceklerdir? AB gençliği bu gençliğin üzerinden silindir gibi gelip geçecek, bizim gençliğimiz ne olduğunu anlayana kadar, ömrü bitecektir?!. Bakanlığın müthiş bir süratle ötmenleri(55) önce öğretmen, sonra da çok ciddi hocalar haline sokmasının, mutlak gereği vardır. Perran Kutman Hanımefendi kızmasınlar. Öğürme kelimesine pek yakın duran öğretmen yerine, hoca hatta ilk okulda bile ben profösör kelimesini tercih ederim. Ki, çok çabuk derlenelim, toplanalım. Kendi cehlimize esir kalmayalım.

Bu hâl, Türkiye için çok vahim, (56) çok abes(57) bir hâldir. Bu işin vahameti(58) de, ağır ve affedilmez bir gerçeği açıkça göstermesi açısından, bugün yaşanılan iyi ya da kötü, ama bütün olayların merkezinde durmaktadır. Ve bu gerçeğe nedense (?!) hiçbir siyasetçi ve fikir adamı değinmemektedir. Değinilmeyen bu rezaletin adı “Cumhuriyet tarihimizin maarif(59) rezaletidir.” Ve bu rezaletin suçluları için açılması gereken tüm davalar, darbeciler için açılmış ve açılması gereken davalardan, çok daha ağır bir vüsatte(60) olmalıdır. Zîra darbe belâsından bir şekilde kurtulmak mümkün olmuş ya da olacaktır. Ancak cehaletten kurtulmak için, o cehalete itilirken sarf edilen zamanın, en azından bir misline ihtiyaç vardır. Bugün “-Hataları tadile(61) başlayalım.” desek, YüzElli YüzYetmişBeş yılda ancak düzelebilmemiz mümkün olacaktır. Ve tabii bu düzelme için, bir milletin hafızası(62) sayılan, ve her millete her daim lâzım ve gerekli olan arşivler de, yerlerinde duruyor olmalıdır. Oysa bu cehalete bu millet kasten itilirken, bütün arşivler de, plânlı olarak talan(63) edilmiştir. Yani usta eller, halkı istedikleri gibi güdebilmek için, akla gelebilecek her türden ihaneti, bidayette(64) bu millete karşı yapmışlardır. Bundan kimsenin şüphesi olmamalıdır. Ve bazı tenevvür(65) ehli, (66) artık bu ve bazı gerçekleri anlamalıdır. Her kim ki bu gerçeği anlamıyorsa: Zaten bu komployu yaratan ya kendisi ya da kendi sülâlesidir. (67)

İnsanı merkeze almayan, devlet merkezli, şeklen demokratik, esasen vesayet(68) rejimlerinde, hiçbir zaman seçilenler milleti yönetmediği, bu yönetimi sürekli asker sivil devlet kadrolarında bulunan, ve bizlerin verdiği vergilerle aylık aldığı hâlde, bizlere karşı olan ve hatta bizleri adam yerine dahî koymayan, rütbeliler, cüppeliler bürokratlar, teknokratlar, memurlar, hatta çaycı ve odacılar yönettiği için, şu an lisan, san’at, kültür, tarih, ilim, bilim ve bileşim adına, necip(69) Türk Milleti için varılan nokta, münevverinin(70) tenevvürüne dahî şahitlerin gerektiği, bu iptizal(71) mertebesi(72) ya da raddesi(73) olmuştur. Bir millet üzerinde, bu duruma sebep teşkil etmek, çok ciddi ve alenî(74) bir suç olsa gerektir. Bu hâl Bir milletin bekasına(75) alenen(76) tecavüzdür. Bu yazım da, bu konuda, Cumhuriyet Savcılarına, çok ciddi ve mutlak bir suç duyurusudur. Bu duyuruya göre: Atatürk sonrasından başlayarak, günümüze kadar, tüm hükümetlerin ilgili mensubîni(77) ile tüm devlet kademelerindeki ilgili memurînin(78) tutuklanarak, ağır şekilde tecziye(79) edilmeleri şarttır. Çünkü bu zevatın(80) yaklaşık hepsi, Necip Türk Milletinin istikbâline alenen kasıt etmişlerdir. Ciddi bir ölçüde de, gözle görülür, elle tutulur mahiyette(81) ve facia raddesinde, etkili bir netice de elde etmişlerdir...

Haydar Volkan Çiftehavızlar: 14.01.2010

Not: Lise mezunlarının bilmediği kelimeleri içerir: 01. Mecaz:Herkesçe bilinen ancak dile getirilemeyen 02.Duyuru 03.Şerefli hayvan 04.Nitelik belirleme 05.Aday 06.Kısaca, özet olarak, özetle. 07.Bir şeyin olmasına veya belli bir hâlde bulunmasına yol açan şey: Asla neden değil. 08.Dayanan, yaslanan. 09.Kendisine sözsöylenilen kimse, kendisiyle konuşulan kimse: 10.Nitelik: 11.Söyleyiş: 12.zamir: Herkes:13.Durum, davranış, vaziyet, hâl: 14.sonuç 15. Bir kuş ismi olup, cismi bilinmeyen bir kuştur. Çok büyük ve renk ahenk olduğu anlatılır. Zümrüd-ü Anka ve Simurg gibi isimlerle de anılır.16.Tevazuu dilinde şahsın kendisini kasıt etmesi 17.Ortalama kişi 18.Erişme, elde etme: 19.Düzme, sahte, geçmez (para). 20.Örnek olarak alınabilen, 21.İleri bir tarihte beklenen, gelecek: 22.Alışılmış olandan ayrı, olağanüstü, beklenmedik, görülmedik, işitilmedik: 23.Kişiler, şahıslar: 24.Dayanma, yaslanma. Kuvvet alam 25.sıfat: Birleşmiş, birleşik. 26.Herkestarafından bilinen, tanınan, belli, sanlı: 27.İyelik, sahiplik. 28.Gerçekleri yanılmadan görebilme yeteneği, uzağı görüş, seziş, uyanıklık, anlayış, kavrayış, sağgörü, önsezi, vizyon: 29.Bağımsızlık: 30.Kişi: 31.Ölçüyü aşan, aşırı, çok fazla. 32.Belirleme, tanı, kişileştirme 33.Yararlanma: 34.Dikkate değer 35.Konu, madde: 36.Yük. 37.Bilgi ve kültür, Öğretim ve eğitim sistemi: 38.Yüksek bir makama anlatma, bildirme. 39.Gereksiz yersiz, boş: 40.Ağır, korkulu, çok tehlikeli, vahametli: 41.Alışkanlık haline getirip kabullenmek: 42.Çeşit çeşit, çeşitli: 43.Gelecek: 44.Acıklı: 45.Aydın kimse: 46.Önceden, Başlama, başlangıç: 47.Ölçüyü aşan, aşırı, çok fazla. 48.Orta 49. Son, işin sonu:<ı> mecaz Gelecek: 50.Bir konu üzerine olan, üzerine, konusunda, ... ile ilgili, üstüne: 51. Büyük bir işin bir bölümünü yaptırmayı, asıl müteahhitten kendi üzerine alan ikinci müteahhit: 52.Yarar 53.Korkuya düşüren, korkunç, dehşetli: 54.Yapı kurma, yapı yapma, kurma: 55.Çocukların öğretmen sözcüğünü telâffuz tarzları: 56.Ağır, korkulu, çok tehlikeli, vahametli: 57.Gereksiz, yersiz, boş:Akla ve gerçeğe aykırı: Gereksiz bir biçimde. 58.Güçlük, korkulacak tehlikeli durum: 59.Bilgi ve kültür. Öğretim ve eğitim sistemi: 60.Genişlik: Uzam. 61.Düzeltme 62.Bellek 63.Yağma, çapul. 64.Başlama, başlangıç: Önce: 65. Aydınlanma. 66.Bir işte yetkili olan, bir işi yapan, erbap: 67.Soy, hısım akraba: Aile: 68.Vasilik: aklı ermeyenler yerine yetkili olan 69. Soylu, soyu temiz. 70.Aydın kimse: Aydınlatılmış. 71.Bayağılaşma, ayağa düşme: 72.Aşama, derece, rütbe:Evre, safha. 73.Derece, kerte: 74.Uluorta 75.Kalıcılık, ölmezlik: 76.Uluorta 77.Bir yerle veya bir kimseyle bağlantısı olan, ilişkili, -den olan, -e bağlı (kimse):78.memurlar 79.Cezalandırılma: 80.Kişiler, zatlar: 81.Nitelik, vasıf, öz, asıl, esas: Tecer. İçyüz.

 
Toplam blog
: 148
: 492
Kayıt tarihi
: 04.02.09
 
 

Haydar Volkan: 21.05.944 Rebabi bestekar Sabahaddin Volkan ve Piyanist Mukadder Volkanın oğlu olar..