Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Ekim '15

 
Kategori
Güncel
 

Milletler için öyle zamanlar vardır ki...

Milletler için öyle zamanlar vardır ki...
 

www.hizliresim.com


Mecaz anlamıyla dünya, yani dünya üzerinde bir hayat düzeni kurmuş olan insanlık için: “Dünya her yüz yılda bir yeniden kurulur” derler. Gerçi henüz yüz yıl olmadı, 2. Dünya Savaşı’nın üzerinden yüz yıl geçmedi. Böyle olsa bile, her yüz yılda bir dünya neden yeniden kurulsun ki!.. “Yeniden kurulma”, yani savaş, açlık, sefalet, kısacası kıyamet!.. Neden insanlık tekrar tekrar yaşasın böyle feci halleri!..

Ne yazık ki savaşlar ve acılar yaşıyor, en çok da asıl coğrafi tanımı Güney Batı Asya olan Ortadoğu’daki mazlumlar… Enva-i çeşit müdahaleler ile ülke insanlarını birbirlerine kırdırıyorlar ve buna da “iç savaş” diyorlar. Gerçekte yaşanan evet iç savaş olsa da; fiilen dış savaş. Dünyanın egemenleri, kendi savaşlarını daha az maliyetle artık bu şekilde yapmayı uygun görüyorlar.

Şimdilik Ortadoğu’nun mazlumlarını çok fena halde birbirlerine kırdırıyorlar.

Türk milleti olarak biz de tedirginiz. Cuma hutbelerimiz aylardan beri kardeşliğe çağrı içerikli. Gazetelerde de endişe ve geleceğin tehlikelerini görenler, birlik ve beraberliğimizi isteyen yazılar yazmaktalar. Çoğu korkudan kaynaklı –bir algı yanı olsa da- beyanlardan, yazılardan ulu ülkemiz Türkiye’nin de bir “iç savaş” haline doğru gittiğini; böyle bir duruma itildiğini  duyuyor ve okuyoruz.

Eskiler bir şeyin “Şüyuu vukuundan beterdir.” derlerdi. “Şüyuu” işitilme, duyulma demektir. “Vukuu” için de gerçekleşme denilebilir. Deyimin manası da şu: “Bazı olumsuz şeylerin kulaktan kulağa yayılması, yaşanmış olmasından daha beterdir.

Komşumuz Irak’a (aslında dost ve kardeş ülke demeliyiz) attıkları iftiranın ardından öyle bir çullandılar ki, bu mazlum milleti kıyımdan geçirdiler. Biz, Irak’ı yanan ateşe atmalarını önlemek için elimizden geleni yapmadık. Şimdi Suriye… Dışarıdan yapılan müdahale sonucu bir “iç savaş” yaşamaktadır. Vicdanı olanların dayanamayacağı büyük acılar yaşanıyor komşumuz Suriye’de; zaman zaman yaşanan kötü ilişkilerimize rağmen dost ve kardeş ülkedir Suriye… Bu ülkeye karşı doğru tutum içinde miyiz şu an için vicdanlar karar verecek; gelecekte de tarih…

Ülkemizin halini ve neler yaşayacağımızı muhakeme edecek olursak:

Nisan 2015 (Aylar ne çabuk geçiyor değil mi?!..); daha dün gibi… Emperyalist fitne, yalan, iftira; sözde soykırımın yüzüncü yılı seferberliğindeki Ermenistan’a birçok ülkeden destek yağıyordu. Milli Gazete’de o süreçte değerli bir akademisyenin kaleminden şu uyarıcı satırlar çıkmıştı:

“…24 Nisan öyle ya da böyle geçti. Önümüzde jeopolitik ve stratejik konumumuzdan kaynaklanan ve bitmek bilmeyen yeni sıcak gündemler var. Bir sonraki 24 Nisan’a kadar en azından bu sözde soykırımı şimdilik unutabiliriz. Ne de olsa o tarihe kadar Allah kerim, yaparız yine bir şeyler. Peki, gerçekten de öyle olur mu? Şimdi diyeceksiniz ki, ne oluyor? Bu da nereden çıktı? Ne söylemeye çalışıyorsunuz?

O zaman kestirmeden hemen cevap verelim: Ne olduğu belli değil mi? Şu son krizde bile etki-tepki boyutuyla yaşadığımız, hepimizin aşina olduğu bir Türkiye klasiği değil mi? Üstelik bu durum, sadece bu mesele için de geçerli değil. Ani bunalımları-gerginlikleri bırakın, kronikleşmiş krizlerde, sorunlarda bile olmaması gereken bir boş vermişlik hali, rahatlığı içerisinde değil miyiz? Bizi bu noktaya bu garip anlayış getirmedi mi? (…)

Ne yapılmalı?

Her şeyden önce Türkiye’nin ivedilikle kendine gelmesi gerekiyor. Bunun için de kendi içerisindeki tüm krizleri bir an önce dondurması lazım. Aksi takdirde sağlıklı bir atmosfer oluşmaz. Güven açısından bu ortam şart.

Milli mutabakat kaçınılmaz! Bu sağlanamadan hiç bir adım atılamaz. Bunun için de tüm kesimlerin ortak paydada buluşabileceği bir ortak aklın ve buna uygun bir zeminin inşası gerekiyor. Bu inşa sonrasında ise Türkiye’nin gerçek sorunlarına ve tarihsel misyonuna uygun, “siyaset-strateji-araçlar” ahengini sağlamış yeni bir yol haritası oluşturması şart!

Eğer bunlar gerçekleştirilebilirse, zaten arkası gelir! …” (Milli Gazete; 30 Nisan 2015 Perşembe. Prof. Dr. Mehmet Seyfettin Erol’un “Test Edildi: Tehlikeli Virajdayız!” Başlıklı yazısından.)

Peki kendi içimizdeki krizleri dondurduk mu?!.. Hayır!.. Eğer kendi içimizdeki krizleri dondurmayı (Buna ben, Türklerin birbirlerini effetmesi diyorum) başarabilseydik, 7 Haziran seçimlerinden sonra Milli Mutabakat Hükümeti kurar ve tüm dertlerimize çare bulurlardı siyasilerimiz…

Ülkemiz için dışarıdan tezgahlanmış ve içeride de ister algı denilsin, ister korku olarak değerlendirilsin bir “iç savaş” endişesi var. Son bir haftada Türkiye Gazetesi’nden Rahim Er, Sabah Gazetesi’nden Haşmet Babaoğlu, Yeni Şafak Gazetesi’nden İbrahim Karagül, Star Gazetesi’nden Mehmet Metiner “iç savaş” konusunu yazdılar. Eleştiri ve uyarı niteliğinde de olsa bu konuyu ele aldılar. Birincisi, yukarıda da yazdığım gibi “Bir şeyin şüyuu vukuundan beterdir.” sözünde saklıdır.

Diğeri, asıl önemli olanı ise egemen güçler, Suriye’ye yaptıklarını Türkiye’mize de yapacak olurlarsa… İşte o zaman tezgahladıkları tuzağa (Maazallah)  bizleri düşürebilirler.

1 Kasım seçimlerinin sonucu ne olursa olsun, siyasilerimiz, bütün krizleri dondurmayı başarırlarsa milletçe rahat bir nefes alacağız. Tek başına iktidar da olsa, koalisyon (dünyanın sonu değil koalisyon) da olsa, siyasilerimiz; krizleri depreştirme cihetine gitmemelidir. Evet, Türkler birbirlerini affetmelidirler…  Aşağıdaki satırları Rahim Er yazdı; tarih 27.10.2015. Başta siyasilerimiz olmak üzere her yurttaşımız okumalı…

"İç savaş" sözünü çok tehlikeli buluyoruz:

Daha evvel bir yazımızda da ifade ettiğimiz gibi "iç savaş felakettir".  Zelzeleden bin kat büyük yıkımdır. İç harp, iç savaş yaşamış hiç bir millet, bundan kazançlı çıkmamıştır. Bundan sonra bunu yaşama talihsizliğine düşecek olanlar da kazançlı çıkmayacaklardır.

İç savaş, en kestirmeden tarifle; bir evde yangın çıkması, ev yanarken ev halkının da birbirine kazma-kürekle saldırmasıdır. Harbin sonunda elde kalan, kan, gözyaşı, sakatlıklar, maddi ve mânevi zararlar, telafisi yıllar alacak düşmanlıklar,  büyük dramlar ve kayıp yıllardır.  …”

Kamuoyu önünde konuşurken ateşe benzin dökenler hayli fazla, gazete yazılarında da aynı ateşe benzin dökenler az değil!..

Sanki kendileri yanmayacak gibi!..

Bütün sorumluluk AK Parti, CHP ve MHP’nin üzerindedir… Ateşi kıvılcım halindeyken söndürmek de, acıları bal eylemek de, millete huzur içinde ekmek yemeği sağlayacak olan da, terörü bitirecek olan da, milletimizin endişe ve korkularını giderecek olan da bu üç partidir. Akıl, fikir, mantık, erdem, fazilet bunları yazdırıyor bana…

Bir de şu var ki tek tek insanlar, milletler ve insanlık için öyle zamanlar vardır ki; ne yapılsa ne edilse (demek ki doğru şeyler yapılmıyor bu zamanda)  olacaklar önlenemiyor.

Sadece büyük sorunlar değil bizleri üzen… Aziz milletimizin kız ve erkek evlatlarının bir kısmı birbirleriyle küfürleşerek konuşuyorlar, (hele ağızlarına sakız ettikleri iki edepsiz kelime var ki duyunca dövesim geliyor bu kaybedilmişlerimizi) sigara içmeyen yok gibi…

Ya boşanmalar!..

Anne ve babasından ayrılmış çocukların ızdırabı, feryat, figanları!..

Bir de yuvası yıkılmış Türk annesi ne yapıyor, nasıl yaşıyor; nafaka alıyor mu, işi-gücü, barınacak bir evi var mı?!..

Olmayacak vaatleri bir yana bırakıp sokaktan başlamak lazım çare bulmaya ve  tek tek evlerden…

Türk’ün yiten ahenkli hayatı en hasından verilmeli her yurttaşa…

Saygılar sunarım.

 
Toplam blog
: 94
: 202
Kayıt tarihi
: 16.08.12
 
 

Babam; okumaya, hele de gazete okumaya çok meraklıydı. Aldığı gazeteleri okur, sonra da masama bı..