Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Şubat '07

 
Kategori
Eğitim
 

Milli Eğitim Bakanının Tunceli ziyareti

Milli Eğitim Bakanının Tunceli ziyareti
 

Büyük oğlum lise son sınıfta okuduğu için eşim Adana’da kalmıştı ben Tunceli’ye giderken. 2000 Temmuz sonuna kadar Tunceli’de yalnız yaşamış, yaklaşık ayda bir Adana’ya gidip gelmiştim. Temmuz sonunda izin almış, eşim ve çocuklarımla birlikte Taşucu’na denize gitmiştik. Telefon seslerinden bıkmıştım açıkçası. Talepler hiç bitmiyordu ve çoğu zaman insanlar hakkı olmayan bir şeyi elde etmek için devreye siyasileri, üst bürokratları sokuyorlardı.

Denizin üstüne boylu boyunca uzanıyor, gözlerimi kapatıyor ara sıra gökyüzünü seyrediyor ve hiçbir şey düşünmek istemiyordum. Duyduğum sadece dalgaların sesiydi. Telefonum çalmadan, huzur kaçırıcı bir şeyler olmadan tatilimi tamamlamak için dua ediyordum.

Taşucu’na geleli birkaç gün olmuştu. Cep telefonum çaldı. Karşımdaki vali yardımcımızdı:

“Müdür bey, milli eğitim bakanı Tunceli’ye gelecekmiş. Vali bey sizin de bulunmanızı istiyor. ” dedi.

“Gelmesem olmaz mıymış? Nasıl olsa müdürlüğe vekalet eden arkadaşımız var. ” dedim.

“Hayır, sizin mutlaka burada olmanızı istiyor. Derhal yola çıkmanız gerekiyormuş. ”

Çaresi yoktu. Tatili yarım bırakarak Adana’ya döndük. Eşim ve çocuklar Adana’da kaldı. Ben Tunceli’ye hareket ettim.

Vali beyin talimatı doğrultusunda vali yardımcımızla ziyaret programını hazırladık. Ziyaret yapılacak birimleri durumdan haberdar ettik.

Bakan Bey Elazığ’a uçakla gelecekti. Yanında milletvekilleri ve Bakanlık müsteşarı da bulunacaktı. Vali Mehmet Ali Bey’in cipiyle Elazığ Havaalanı’na gittik. Bakan Beyi karşıladık. İlin diğer erkanı, siyasi parti temsilcileri ve vatandaşlar karşılamayı il sınırında yapacaklardı. İl sınırına döndüğümüzde karşılama ekibi bekliyordu.

Programımızda ilk ziyaret edilecek yer Akpazar Hasan Ali Yücel Yibo idi. Doğruca okula gittik. Bakanı izleyen bir basın ordusu vardı. Okul ve ilin eğitim durumu hakkında Bakan Beye bilgi sundum. Tunceli’ye Adana’dan gelmiştim. Adana’da ikili öğretimde derslik başına 90-100 öğrenci olan sınıflar vardı. Okul yapacak arsa üretilemiyordu. Liselerde derslik başına öğrenci sayısı 60-70’lere çıkmıştı. Önümüzdeki yıllarda lise inşaatı yapılıp yenileri açılmazsa sistem tamamen tıkanma durumunda kalacağı kesindi. Adana ile kıyasladığımda Tunceli’nin durumu on kat daha iyiydi. Aldığımız önlemlerle bütün ilçelerde normal eğitime geçmiştik. Derslik başına düşen öğrenci sayısı 30’un altındaydı. Brifingte:

“…derslik başına öğrenci sayısının 30’un altına düştüğünü, normal eğitime geçtiğimizi, hem ilköğretimde hem de ortaöğretimde zor durumda olan bütün kız ve erkek öğrencilere yatılılık olanağı sağlayabildiğimizi, 12 yıllık zorunlu eğitime şimdiden hazır olduğumuzu…” söyledim.

Söylediklerim Bakan Beyi son derece mutlu etmişti. Ama ben bunları söylerken siyasi parti il başkanlarının yüzlerinin asıldığını hissetim. Neyse brifing tamamlandı. Çaylar içildi. Dışarıya çıkmıştık ki il başkanları ve encümen üyeleri:

“Müdür Bey siz nasıl konuşuyorsunuz? Siz böyle konuşursanız Bakan Bey Tunceli’ye ödenek göndermez. Bu kötülüğü Tunceli’ye yapmaya hakkınız yok. ” dediler. Neredeyse Tunceli düşmanı ilân edilivermiştim.

Hemen tüm partilerin il başkanları oradaydı ve hepsinin ağzı aynıydı. Neden böyle bir tepkisel tutum takındılar? diye geçirdim usumdan. Hemen yanıtı buldum. Hepsi inşaat-taahhüt işleriyle uğraşıyordu.

Aslında ben o konuşmayı yaparken “Tunceli’ye ödenek göndermeyin” gibi bir niyetle söylememiştim. Yarım kalmış inşaatlarımız vardı. Standartları yükseltmemiz gerekiyordu. Bunun içinde ödenek gelmeli ve bu ödenekler savurganca değil akıllıca kullanılmalıydı.

Hasan Ali Yücel Yibo yeni yapılan okullarımızdan biriydi. Ama çok eski bir proje uygulanmıştı. Resim atölyesi, müzik atölyesi, işlik gibi bölümleri yoktu. Yemekhane ile derslikler aynı binadaydı. Kapalı spor salonu ve ek pansiyon inşaatı devam ediyordu. Milli eğitim müdürleri sık sık değiştiğinden veya yeterli bilgiye sahip olmadıklarından dolayı bu duruma müdahale edememişlerdi. Çok para harcanıyor ancak ortaya ihtiyaçları tam karşılayan bir sonuç çıkmıyordu.

Akpazar Hasan Ali Yücel Yibo’dan sonra ikinci durağımız Aktuluk Yibo olacaktı. Aktuluk Yibo inşaatına başlanalı da yıllar olmuştu. Trilyonlar harcanmış ama inşaat tamamlanamamıştı. Neredeyse bir tepe oluşturacak kadar hafriyat çalışması yapılmış, koca bir alan düzlenmişti. Bu alan kenarlarına basamak basmak oturma alanları yapılarak açık hava tiyatrosu ve stadyum haline kolayca getirilebileceği halde duvarlar dik indirilmişti. Proje Hasan Ali Yücel Yibo’nun aynısıydı. Sosyal ve sanatsal etkinlik için bölümler düşünülmemişti. Müteahhit o kocaman alanı karo döşemek istiyordu. Oysa Payamdüzü İlköğretim Okulu’nda okul bahçesine döşenen karonun güneş ışıklarını yansıttıkları, bu yansıtma sonucu çocukların gözlerinin kan çanağına döndüğüne şahit olmuştum. Adana’da yapılan inşaatlar buranın yarı fiyatına tamamlanabiliyordu. Aradaki farkın nereden kaynaklandığına bir türlü anlam veremiyordum.

Okulun hikayesini anlatmak için Bakan’a yöneldim. Durumu kısaca Müsteşar Bey’e anlatmıştım. Tam ağzımı açacakken Müsteşar Bey ayağıma bastı ve gözüme baktı. Orada basın mensupları olduğu için mi yaptı, yoksa bildiği başka bir şey mi vardı? Bilmiyorum. .

Oradan vilayete gidildi. İl güvenlik komutanlığı ve belediye başkanlığı ziyaret edildi. Bir ara Pülümür yolu üzerindeki gözetleme kulesine çıkıldı. Tunceli’nin tepe noktalarında gözetleme kuleleri kurulmuştu. 24 saat güvenlik görevleri gelişmiş cihazlarla etrafı gözetliyorlar, kente yapılabilecek olası bir baskını önlemeye çalışıyorlardı.

Müsteşar Bener Bey uzun süre müsteşarlık yapmıştı. Tüm Türkiye’yi tanıyan ender yöneticilerden biriydi. Tunceli hakkında da önemli bilgilere sahip olduğu hissediliyordu. Tuncelili gençlerin durumundan konuştuk. “Tuncelili gençlerin öğrenim seviyesinin yüksek olduğu, öğrenim seviyesi yükseldikçe beklentinin artacağı, beklentilerin karşılanamaması durumunda sorunların büyüyeceği… “ gibi değerlendirmelerimiz oldu birlikte. Ona:

“Sayın Müsteşarım. Ben burada canla başla eğitime hizmet etmeye çalışıyorum. Henüz burada işim tamamlamadım. İşleri yoluna koyduğumda kapınızı çalacağım ve başka bir ilde görev talebinde bulunacağım. ” dedim.

“Tamam Veli Bey. Sizin başarılı çalışmalarınızı takdir ediyoruz. Elbette size yardımcı olacağız. ” dedi.

O gece Bakan ve Müsteşar Beyler Polisevinde kaldılar. Bizim Öğretmenevi 1983’te satın alınmış bir otel binasındaydı. Odalarında banyo ve lavabo yoktu o yıllarda.

Sabahleyin onları Elazığ Havaalanı’na kadar götürdük ve uğurladık. Çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam ettik.

Ama ne yazık ki Müsteşar Bey bana taahhüdünü yerine getiremedi. Ben Tunceli’de üç yıl görev yapmak, işleri yoluna koymak, ondan sonra ayrılmak istiyordum. Yaklaşık bir yıl kadar sonra Müsteşar Bener Bey ve personel genel müdürü Hüseyin Bey görevlerinden alındılar. Hüseyin Bey Müsteşar yardımcısı yapıldı. Personel genel müdürlüğü onu hayli yormuştu. Şeker, kalp, tansiyon gibi bir çok hastalığa yakalanmıştı. Müsteşar Bey Yök’e geçti. Ama her ikisi de uzun yaşayamadılar. Akciğer kanserinden rahmetli oldular.

“Uzaktan davulun sesi hoş gelir” derler. Oysa milli eğitim bakanlığına müsteşar ve personel genel müdürü olmak kolay iş değildir Türkiye’de. Onlar bu zor görevi yürüttüler ve sekiz yıllık kesintisiz eğitimin mimarlarından sayılırlar. Ruhları şad olsun.

 
Toplam blog
: 114
: 860
Kayıt tarihi
: 29.12.06
 
 

Osmaniye Düziçi doğumluyum. Sınıf öğretmenliği, ilköğretim müfettişliği, il milli eğitim müdürlüğ..