Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Haziran '10

 
Kategori
Eğitim
 

Milli Eğitimde "alarm" zilleri çalıyor!

Milli Eğitimde "alarm" zilleri çalıyor!
 

resim internetten.


İsrail ordusunun geçen hafta Gazze’ye yardım götüren Mavi Marmara gemisine, uluslararası sularda düzenlediği kanlı saldırıda dokuz yurttaşımızı kaybettik; kayıplarımız için üzüldük ve İsrail’i defalarca lanetledik…

Ancak, onların içinde öyle biri vardı ki; hiç olmaması gereken bir yerde, ve henüz hayatının baharında iken yaşamını kaybetti!

Evet, Furkan Doğan henüz 19 yaşındaydı ve özel bir Fen Lisesinde öğrenciydi.

Başarılı olan Furkan’ın hedefinde Tıp Fakültesini kazanmak vardı.

Amerikan pasaportu sahibi olan Furkan’ın girdiği ilk sınavda aldığı puana göre, diş hekimliği ya da eczacılık fakültelerini tercih edeceği öğrenildi.İsrail askerlerinin baskını sonucu öldürülen Furkan’ın kafasına 4, göğsüne bir kurşun isabet ettiği anlaşılmıştır!

Böylesine parlak bir öğrencilik yaşamı olan Furkan’ın Mavi Marmara gemisinde ne işi vardı ve kimler onun bu gemiye binmesine göz yummuştu? Bunlar mutlaka araştırılması gereken sorular olup, bu konuların öncelikle Milli Eğitim Bakanlığı’nca araştırılmasını beklemek hakkımızdır, diye düşünüyorum…

Bence çok önemli olan bu habere, ne yazık ki basında da yeterli yer verilmediğini gördüm ve üzüldüm!

Oysa, okullarda verilen eğitimin “çağdaş” olması gerekirken; aksine çocuklarımızın kafasının bir takım “dogmatik” bilgilerle karmakarışık edildiğine yönelik, o kadar çok ihbarlar geliyor ki; bunların bir kısmı basına yansıyorsa da, bir kısmı yansımadan hemen örtbas edilmektedir!

Son günlerde, ülkemiz dış politikasında gözlenen "eksen kayması" nın, aslında Milli Eğitim'de yıllardır yaşandığı, bu olayla bir kez daha gün yüzüne çıkmaktadır!..

Başında “Milli” kelimesi bulunan Milli Eğitim Bakanlığı, tamamiyle cemaatlerin yönetim ve etkisi altına girmiş ve okullarda, daha evvel din dersi öğretmeni olan kişilerin % 80’i de, kendilerinde çok büyük idarecilik yeteneği olduğu görülerek, çeşitli okullara idareci olarak atanmışlardır!

Bu boşalan kadroları kim doldurdu derseniz; boşalan din derslerine ise, hiçbir pedagojik eğitimleri olmadığı halde, “engin” bilgileri olduğu varsayılarak, birçok okulda “cami imamları” görevlendirilmiştir…

Şimdi gelin birazda, Furkan’ın yaşamını kaybetmesinin ardından okuduğu Özel Fen Lisesinin Müdürü olan Muhammet Duru’nun basında çıkan beyanlarına göz gezdirelim:

<ı>“Öğrencimizin davranışı dünyaya örnek oldu. Öğrencimizle gururluyuz, mutluyuz, üzüntülüyüz. Öğrencimiz yüreğini ortaya koyarak, ölümü göze alarak bu onurlu göreve katıldı. <ı>Furkan, maneviyatı çok güçlü bir öğrencimizdi. Genç yaşta onu kaybettiğimiz için üzüntülüyüz. <ı>Ancak, Furkan tüm arkadaşlarına ve bize örnek oldu. Mazlumların haklarının korunması uğruna canını ortaya koyarak, tüm dünyaya mesaj vermiş oldu."

Şimdi elimizi vicdanımıza koyalım ve mantıklı olarak düşünelim; böyle gencecik bir fidanın ardından, üstelik de kendi okulunun öğrencisinin ardından, çağdaş ve pedagojik eğitim almış bir idarecinin edeceği sözler mi bunlar?

Bu okullarda, Hamas’a ya da Hizbullah’a militan yetiştirilmesi için “Cihat” eğitimi mi veriliyor; yoksa Türkiye Cumhuriyetinin Anayasası’ında belirlendiği biçimde çağdaş ve laik bir eğitim mi veriliyor?

Özellikle AKP, iktidara geldikten sonra ülkemizde öylesine köklü değişimler yaşanıyor ki; devletin tüm kilit noktaları cemaatçı görüşe mensup kişilerce, sinsice doldurularak, adeta işgal edilmektedir!

Önce TRT, ardından TUBİTAK ve muhalefette iken ya da iktidarlarının ilk döneminde, Sayın Ahmet Necdet Sezer'in Cumhurbaşkanı olduğu dönemde en çok yakındıkları YÖK; iktidarın şimdi hiç YÖK'ten yakındığını duyuyor musunuz? Neden yakınsınlar ki; orası onlara göre halledildi, şimdi sıra "Yüksek Yargı"da; hele bir de orayı halletseler, geride Cumhuriyeti temelden değiştirmek için önlerinde hiçbir engel kalmayacak!

Görünen köy kılavuz ister mi?

"Milli Görüş Gömleği"ni çıkardıklarını söyleyerek iktidara gelen AKP'nin aslında gömleği hiç çıkarmadığı ve AB'ye gireceğiz masallarıyla "takiyye" yaptığı çoktan ortaya çıktı ama, bazıları ne yazık ki bunu göremiyor; görenlerin bir kısmı da bu gerçeği var gücüyle perdelemeye çalışıyor!

Benim en çok takıldığım konu ise; hala birileri “AKP iktidara geldi de, ne oldu?” diye, sanki "Afrika" ormanlarında yaşıyormuşçasına, bilgiçlik taslamıyorlar mı? İşte en çok bu kişileri anlamakta zorlanıyorum; neden acaba?

Ve bu dönemde giderek çoğalan bu tip “kalemşör”ler, sanki ülkeyi yöneten muhalefet partileriymiş gibi, sürekli muhalefeti eleştirmeyi -kendilerine verilen bir ödevmiş gibi- marifet sayıyorlar!

Kim ne derse desin; kendilerini demokrat ya da liberal diye tanımlayarak, sürekli iktidarın "yalakalığı"nı yapan, ama hiçbir yolsuzluklarını ya da yanlışlarını dile getirmeyenler, bilsinler ki; ateşle oynuyorlar!

Unutmasınlar ki, bu Cumhuriyet hiçbir şekilde Ortadoğu’nun bataklığına -bu iktidar ne kadar çabalasa da, ne kadar “eksen kayması" yaratsa da- sokulamayacak, ama eğer kazara o bataklığa girecek olursak; en büyük zararı -İran’da olduğu gibi- yine kendileri görecektir...

Şimdi bir de, Furkan’ın babası Yrd. Doç. Dr. Ahmet Doğan’ın, oğlunun kaybından sonra söylediği ibret verici sözlerine bakalım:

<ı>"Pişmanlığımız, keşkemiz yok. Çocuğumuz güzel bir yolda şehit oldu. Biz de şehit babası olduk. Hayırlı gelişmelere vesile olacak. ABD bunu soruştursa da soruşturmasa da, oğlum ve diğer hayatını kaybedenler, bundan sonrası için hayırlara sebep olacaklar…"

“Sözün bittiği yer” diye tarif edilen, bu olsa gerek!

Baştan beri değinmeye çalıştığım hususları tekrar etmeye gerek var mı?

Zaten artık her şey alenen yapılmıyor mu?

“Milli” kelimesinin, eğitimin önünde sadece göstermelik olarak kaldığı çok açık gözükmüyor mu?

Bu Cumhuriyet hiç kolay kurulmadı, onun içindir ki; hiçbir iktidarın gücü bu ülkeyi Arap ülkelerinin çıkarı için Ortadoğu bataklığına sürüklemeye yetmeyecektir; şu günlerde çok açık biçimde bir “eksen kayması” yaşıyoruz ama, hiç şüpheniz olmasın ki; bu sorun da, halkımızın sağduyusu ile en kısa zamanda aşılacaktır!

Ancak, bu konuda halkımıza düşen görevden daha çok muhalefet partilerine görev düşmektedir; zaten bu uğurda başarı sağlayan parti de “mührü” eline almaya hak kazanacaktır, diye düşünüyorum.

Yazımı, Laik Cumhuriyetimizin kurulmasında en büyük paya sahip olan Mustafa Kemal ATATÜRK’ün sanki günümüzü işaret etmek için söylemişçesine derin anlamlar taşıyan sözleriyle noktalamak istiyorum:

“Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için başarı için en gerçek yol gösterici ilimdir, fendir. İlim ve fennin dışında yol gösterici aramak gaflettir, cahilliktir, doğru yoldan sapmaktır. Yalnız ilmin ve fennin, yaşadığımız her dakikadaki safhalarının gelişimini anlamak ve ilerlemeleri zamanında takip etmek şarttır. Bin, iki bin, binlerce yıl önceki ilim ve fen lisanının koyduğu kuralları, şu kadar bin yıl sonra bugün aynen uygulamaya kalkışmak elbette ilim ve fennin içinde bulunmak değildir.”

 
Toplam blog
: 52
: 1892
Kayıt tarihi
: 05.03.09
 
 

Okumayı seviyorum ve okumanın, insanın içindeki havuza taze suların katılmasını sağladığına inanı..