Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Ocak '08

 
Kategori
Güncel
 

Milli hayal kırıklığı

Türkiye’de normal koşullarda zengin olma ümidini kaybeden yığınlar piyango biletlerine hücum etti. Kimisi, işini genişletmek, yeni istihdam yaratmak, kimisi de beğenmediği işini, eşini, çevresini, ülkesini değiştirmek için koştu biletçilere.


Neticede milyonlarca insanın ümitlerini bağladığı piyango biletinin çekilmesi ile kimi evlerde sevinç çığlıkları atılırken, bazı hanelerde bütün ümitlerin üzerine gözyaşları akıtıldı. Bir dahaki seneye… belki?

Halbuki öğretmen artık işe gitmeyecek, pazarcı tezgah açmayacaktı. Taksici büyük bir filo kurup patron olacaktı. Mehmet çalıştığı şirketi satın alacak, onu asgari ücretle çalıştıran patronunun kıçına bir tekme vurup arkadaşlarına dolgun ücretler verecekti. Hastanenin müstahdemi, başhekime inat hemen karşı araziyi satın alacak ve tam teşekküllü bir hastane kuracak başhekimi işçisi olarak çalıştıracaktı. –ecek, -acak hayalleri birkaç talihli dışında hayal kırıklığına dönüştü.

Kimine göre de çıkmadığı daha iyi oldu. Ahlı para zaten. Kimseye uğur getirmemiştir. Herkesin ümitlerini çalan insan olmak kadar kötü bir şey olabilir mi?Alanların başına da türlü türlü musibetler geliyor zaten. Ailesi dağılıyor, kendini dağıtıyor, insanlıktan çıkıyor. Boş ver neme lazım. Bunlar da kişinin kendine verdiği teselli ikramiyeleri işte.


Yukarıdaki hayallerin benzerini her ölümlü gibi ben de kurdum ben de hayal kırıklığı yaşadım. 75YTL benzin aldığım Opetçi iki çeyrek bilet vermişti. Doğrudan para ile satın almadığım için caizdir dedim aldım cebime attım. Oğlumun da haberi oldu. Biletin biri onun şansınaydı. Hiç bir şey çıkmadı tabi ikimiz de avucumuzu yaldık.Halbuki, bir ocak sabahı ikimiz için de farklı olacaktı. Ben ertesi gün okula gitmeyecektim o da sabahın köründe dersaneye gitmeyecekti. Ona özel öğretmen tutacaktım. Kocaman bahçeli bir ev alacaktık. Sevdiğimiz tüm hayvanları alıp bahçeye salacaktık. Benim mesaim olmayacaktı ve ben istersem işe gidecektim. Bizim de –ecek, acak hayallerimiz bir hayal kırıklığına dönüştü. Oğlum ilk günden öğretmenin saat 9, 30’a koyduğu etüde iştirak etmek üzere dersaneye doğru ayaklarını sürüye sürüye giderken ben paltomu alıp salı pazarına çıktım.


Patates tezgahının etrafında fıldır fıldır dönen ve avazı çıktığı kadar bağıran kadın, tezgahın bir kenarın çömelmiş bezgin bezgin müşteri bekliyordu. Kovboylar gibi elindeki kementi bir atışta isabet ettirip beş katlı binanın balkonundan, bilmem kaç metre yükseklikteki ağaçtan aşağı sarkıtıp brandasını bağlayan pazarcı da birkaç denemeden sonra ancak bağlayabildi. Ayakkabıcı eline aldığı demirleri ödül almamış denek maymunu gibi isteksiz ve beceriksizce takıyordu birbirine. Domates, portakal, elma, mandalina satıcılarının hiçbiri meyve sebzelerini parlatma zahmeti duymamıştı. Havuç, marul satan adam da elindeki maşrabayla su alıp serpmiyor, balıkçılar “derya kuzusu bunlar!” diye bağırmıyorlardı. Kırmızı iç çamaşır satanlar kimseye uğur getirmediği için pazara çıkma yüzü bulamamışlardı.

Pazardaki satıcılar, sokaktaki insanların hepsi sanki benim gibi bezgin ve isteksizdiler. Milli bir ihanete uğramıştı herkes……

 
Toplam blog
: 49
: 1026
Kayıt tarihi
: 04.11.07
 
 

On beş yıllık eğitimciyim. Halen bir devlet kurumunda öğretmenlik yapıyorum. Dünyanın en zor ama en ..