Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Ekim '08

 
Kategori
Futbol
 

Milli Takımın Hayatımızdaki Yeri

Milli Takımın Hayatımızdaki Yeri
 

Futbol sevgisi bizatihi oyunun kendisiyle ilgili olduğu gibi, aynı zamanda taraftarı olunan ve gönülden bağlı olunan takımları sevmekle de ilgilidir. Klüp takımlarını sevmenin onlarca farklı nedeni olabilir: forma aşkı, renklere olan hayranlık, küçük bir çocukken aile büyüklerinden biriyle gidilen bir maçın hatırası vs. Milli takımı sevmenin ise, birçokları için, tek bir nedeni vardır: Ulusal aidiyet duygusu. Bugün dünyanın herhangi bir köşesinde, milli takımını destekleyen bir taraftarın ana motivasyonu öncelikli olarak sözünü ettiğim duygu olacaktır diyebilmek artık eskisi kadar kolay değil!


Küreselleşen dünyanın futbola olan etkisi, milli takımların kadrolarına bakılarak kolayca anlaşılabilir. Hemen her ülkenin kadrosunda, bir başka ülke vatandaşına rastlamak mümkün. Futbol oyununun kendisini seven bir “izleyici” için bu durumun herhangi bir sakıncası olamamakla birlikte, milli duyguları yüksek “taraftarlar” için durum hiç de öyle parlak görünmüyor.

Taraftarlar açısından durum bu noktadayken, bu işi icra eden futbolcular açısından durum oldukça farklı. Örnek olarak Türk milli takımını ele alalım. Bu takımın kadrosunu oluşturan futbolcular, İstanbul takımları, Avrupa ligleri ve bazı Anadolu ekiplerinin kadrolarından seçiliyor. Anadolu takımlarında oynayan ve kariyerleri boyunca, İstanbul’a transfer olamamışlarsa, ancak birkaç kez, o da çoğunlukla zorunluluktan, kadroya girebilen futbolcuların milli duygularla oynama oranı diğerlerine oranla tabi ki yüksek olacaktır. Maçtan önce çektirecekleri fotoğrafları bir ömür boyunca evlerinin duvarında gururla sergilemek onlar için yeterlidir belki de. İstanbul takımlarında oynayan “yıldız” oyuncular ise parlak kariyer derdinde oldukları için, ne kertede milli duygularla oynarlar bilinmez. O konu onların vicdanlarını ilgilendirdiği için bu yazıda tartışılmayacaktır. Ancak kariyer planlarındaki hareketler milli takıma olumlu olarak yansırsa, bundan da biz izleyiciler faydalanmış oluruz. Bu insanlar içinde kafası en karışık olan, şüphesiz yurt dışında doğmuş ve orada büyümüş olanlardır. Bilindiği üzere Mesut Özdil, adlı oyuncunun büyüdüğü Almanya’nın milli takımını mı, yoksa dedesinin yıllar evvel geride bırakarak geldiği anavatanının takımını mı seçeceği gündemden düşmüyor. Milli seçicimiz, “pazarlık yapavak halimiz yok” diyerek tavrını ortaya koyarken, zavallı Mesut’un ne yapacağı belirsizliğini koruyor. Kendisinin vereceği karar, milli bir karar olmaktan öte, doğrudan profesyonel bir karar olacaktır. Zaten mevzunun bu kadar uzamış olması da bundandır. Duygularıyla hareket eden biri olsaydı, düşünmeden kendisini ait hissettiği ülkenin milli takımını seçeceğinden hiç kuşku duymazdım. Çocuk suçlu mu? Elbette değil. Küresel dünyanın vatandaşı, hepsi bu.

Taraftar olarak biz de, futbolu neresinden bakarak izlediğimizi, neden sevdiğimizi belirginleştirmek zorundayız. Bunu yapmazsak futbolcuları, teknik adamları, ülke federasyonlarını suçlamaktan kurtulamayız. Bir İngiliz, bir Brezilyalı ve bir çok Alman vatandaşının da oynadığı bir milli takımda, sadece Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan futbolcuları izlemek giderek daha da zor olacak. Bu gerçeğe kendisini alıştıramayan “taraftarları” zor günler bekliyor olsa gerek.

 
Toplam blog
: 47
: 991
Kayıt tarihi
: 10.10.08
 
 

1980 İstanbul doğumluyum. Boğaziçi Üniversitesi'nde felsefe ardından Yıldız Teknik Üniversitesi'nde ..