Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Haziran '08

 
Kategori
Blog
 

Milliyet Blog, yaşamın kendisi!

Milliyet Blog, yaşamın kendisi!
 

Yoruma gerek var mı!


Milliyet Blog yazarlarının katıldığı Cemal Uygun İnönü Bahar Buluşması, Blog dostluğunun sanal olmadığının gökyüzüne yazılmasından öte anlamlar taşıyordu.

Geçen yıl ekim ayında gerçekleştirdiğimiz İnönü buluşmasından sonra mutlaka yine gelmeyi aklımın bir köşesine not etmiştim.

Doğal olarak beklentilerimiz yaşamın gerçekleri ile örtüştüğü ölçüde gerçekleşebiliyor. Hepimizin toplumsal yaşamda omuzladığı farklı kimlikleri, sorumlulukları var. İnönü’ye katılmayı çok istememe rağmen süreç geşlişirken diğer görevlerimin, programlarımın yarattığı gelgitler doğrusunu söylemek gerekirse beni epey zorladı.

THK sevdalısı Talip Bölükbaşı ile Pirimete ile yaptığım görüşmelerde gerekçelerimi paylaşarak katılamayacağımı paylaştım. Ancak Cemal Uygun buluşması öncesinde programlarımda oluşan sürpriz gelişmeler katılmama olanak yarattı.

İnönü’de bir önceki paylaşımlarımızdan olağanüstü duygular ile ayrılmış ve her fırsatta orada olmak için can atan bir blog dostu olarak hepinizin paylaşımı yaşamasını isterdim.

Ailece görüştüğümüz Adem arkadaş katılmama olanak doğduğunu duyduğunda çok mutlu oldu. Ulusal takımın zaferi için gece yarısı arabalarımız ile Eryaman turu atarken eminim ikimizde sabah erkenden kalkıp İnönü’de olmanın düşlerini kuruyorduk.

Sarhoş ve kendini bilmez bir maganda’nın sıktığı kurşunlar başımın üstünden geçerken yaşadığım olumsuzluğu saymazsak benden mutlusu yoktu. Kendimi o an yere attım ve biraz sonra ise polislerin zanlıyı yakaladığını, polis otosuna attığını gördüm. Yanlarına gidip tebrik ettim. “Gereken yapılacak!” dedi görevliler…

Canım sıkıldı.

Neden biz toplum olarak sevinmesini beceremiyorduk, onca çok ölüm anımsıyorum ki kazanılan maçlardan sonra, kim bilir kaç maganda kurşunu hevesleri, mutlulukları, umutları yarım bırakmıştı, bırakacaktı…

İnönü’ ye birlikte hareket etmek için Pirimete, Arif Öğütçü ile sözleşmiştik. Adem’e sabah 06:30’da hazır olması gerektiğini, Üstün Petrol’de Blog dostları ile buluşup konvoy yapacağımızı söylemiştim.

Arif Öğütçü bizden önce buluşma yerindeydi.Pirimete telefon ile on dakika içinde yetişeceğini söyledi ama Bahçelievler’den nasıl bir hız ile yola çıktıysa, geçip gitmiş ve nihayet bizleri anımsayıp bir iki kilometre ileride “Toki yazan yerdeyim.” diyor.

Merhaba faslından sonra düştük yola. Arada verdiğimiz çay ve sigara molalarından olanak buldukça devam ederek İnönü’ye ulaştık. Pirimete’nin hız limitlerine özenle uymasını, delikanlılıktan gençliğe geçişinin işareti, belirtileri olarak değerlendirdiğimi söylemeden geçemeyeceğim.

Bu günceyi okuyanlar olarak; “Yahu bu asi daha İnönü’ye bile gelemedi, geçen yıl pehlivan tefrikası gibi işi uzatmıştı.” diye düşünüyorsanız” yanılıyorsunuz. Bu kez bir defada anlatmayı reyting kaygıları da dahil, sakınaklı yani tekin olmayan üretimlerimden ötürü istiyorum. Ama biraz uzun olacağı kesin, isterseniz işinize gücünüze bakın diyeceğim de gelmiyor değil içimden ama ben en azından bu başlangıç ile sayfamın sonuna yerleştirmeyi düşündüğüm fotoğraflar ile epeyce bir yol alırım gibime geliyor. Öyleyse biraz hızlanalım ve ara başlık ile devam edelim!

Ankara’lı blog kafilesi İnönü’ye Ulaştı

Bir paragraf önce öğrenmeniz gereken yolun sonunu kalın puntolardan öğrendiyseniz tamda memleketin laf olsun diye okuyan ve de otobüs yolculuklarında hareket saati ile başlayan ve varış yerinde hala aynı sayfaya trene bakar gibi bakanlardan ne farkınız var kuzum. Ve iddialı bir laf daha etmeden geçemeyeceğim medya bombardımanı ile kafası şekillendirilip BOP’un eş başkanına bile oy verdiğinize iddiaya bile girerim!

Malum, memleketin başına ne geldiyse okur gibi, yazar gibi, hatta sever gibi, gibi, gibi, gibilerden gelmedi mi?

Herkes doğuştan yetenekli, oyuncu mu ki !

Yazının bu aşamasında, kalkıp susuzluğumu gidermek için dolapta bulduğum soda ile meyve suyunu karıştırıp yudumlarken, alınganlık göstermiş olabileceklere gerçekten okuyan ve “gibi” yaşamayanlara sözümün olmadığını anlamış olmaları gerektiğini anımsatmamın yararı olur umarım. Çünkü blog mahallesinde okumadan yorum yapan, kendi egolarını tatmin için saldıran ve liberal düşünce özgürlüktür diyerek arkasına saklanıp ve de Oklubalı’dan geçerken tıpkı İran gibi kara çarşaflı kadınların dışında tek bir modern giyimli hanımın görülmediği sokakların, semtlerin, şehirlerin oluşmasına çanak tutan aymazlığın altını çizmek gerekiyor!

İnönü dönüşünde gördüğüm manzara Anadolu’da ne kadar çoğalıyor. Plazalara kapanıp gazetecilik yapanların bu fotoğrafı görmeleri olası değil ne yazık ki.

En iyisi, İnönü THK tesislerinden başlamak…

Can sıkıcı izlenimlerimi bir kenara bırakarak devam ediyorum, öyle ya blog okuyucusu tıpkı ölecek hasta gibi iyi, hoş sözler duymak istiyor, herkes kendi gettosunda mutlu ve mesut yaşarken ne gereği var değil mi? Şimdi burada havacılık tarihimizde müstesna yeri ve emeği olan Cemal UYGUN’un yaşamının son yıllarında çektiği sıkıntıları yazmakta olmaz! Zaten, bizler toplum olarak değerlerimize sahip çıkmayıp ünümüze ün katmıyor muyuz!

Humeyni’yi sevip Atatürk’ü seven nesillerin (!) ısrar ile yetişmesine çanak tutan darbeleri ile nam salmış memlekette bir istisna olsun istedik, sonuç bir avuç blogcunun katıldığı Milliyet Blog , Cemal Uygun İnönü Bahar Buluşması yaşanan onca güzelliğe rağmen geleceğe dair güzel umutlar yeşertmeye yeter iklim oluşturur mu yaşayıp göreceğiz.

Eminim herkes yazdığı yorumlarda “Keşke vb…”dile getirecektir. Ve umarım sevgili Talip Bölükbaşı’na söylediğim gibi bu buluşma gelenekselleşir.Ülkede olumsuza giden yazgıda değerlerimize sahip çıkılarak değiştirilir, değişir.

Cemal Uygun’un oğlu ile torunuyla tanışma olanağı bulmamıza yol açan bu paylaşım umarım büyür ve daha onlarcası, bu ülkeye bedel ödeyen örnek insanlar anılarak yaşatılır.

Sanaldan gerçeğe

Beklentilerimi yüksek tutmanın yarattığı düş kırıklığının dışında birçoğunu önceki buluşmalardan, paylaşımlardan tanıdığım dostlar ile bir arada bulunmak inanılmaz keyif vericiydi.

Katılımcı dostların yazılarından ayrıntıları okuyacaksınız kuşkusuz. Satır başlarıyla söz etmek gerekirse ilk günümüz öğle yemeğinden sonra planör ve AN-2 uçuşları yapıldı.

Uçmaktan, heyecan fırtınasından kaçamak duranlar, Milliyet gazetesi’nin haber yapması için gönderilen Tahsin bey, paylarına düşen mutluluğu yaşadılar. Göz bebeklerinden yansıyan mutluluk, heyecan fırtınası görülmeye değerdi.

Şimdi burada Arif Öğütçü’ nün yarışmalara planör götürmek için kullanılan römorku göstererek “Bununla ne zaman uçacağız abi?” dediğini yazsam olmaz.

Ceketimi çekiştirerek ; “Abi beni de götür, nolur!” diye yalvarmalarına dayanamayıp sabaha kadar pancar motoru gibi horlayan, aklımı güneş doğmadan kendimi dışarı atarak koruduğum Adem’den de söz edemem!

Adem’in saflığından yararlanarak benim insani vukuatlarımı öğrenip ve “Yazarım ha!” diye savurduğu tehditlerden sonra tavlada yenilmek zorunda kaldığım, diyetisyen Pelin olarak İnönü’ye gelip, akrobasi uçuşlarına bile kalkışan ama ısmarladığı kahvelerin hatırına sustuğum Pelin’den de söz edemem!

Ali Nail’in uçuş sonrası genel fotoğrafından, İlyas Bayram’ın “Yürüyelim” teklifine blog kardeşliği adına ses çıkarmadığım ve de hala ayaklarımın isyanından da söz edemem!

İzmirli Mavilim’in akrobasi yapmak için asiyazar’a özenip, pilotu tehdit ederek “Ben kullanacağım!” dediği planörden yansıyan telsiz konuşmalarına göre; kontrolü bir an ele geçirmiş olmasının verdiği korsanlık pilotumuzun verdiği olağanüstü mücadele ile sağ salim piste ulaşmalarını ve hanım arkadaşımızın sonrasında hava atmasıyla ilgili gerçekleri de yazmayacağım!

Pirimete’nin “Asi, Almanya’ya gideceğim.” diyerek ikinci gün öğleye kadar uyuduğunu Ankara’ya döner dönmez valiz toplama bahanesi ile bilgisayarın başına oturduğunu zaten biliyorsunuz.

Yazıyı buraya kadar okuyan ve adına rastlamayan blogculardan Neşe ablamızın ayağında halhal ve terlik ile uçmaya kalkınca uçuşların iptal edildiğini, Hatice’nin öfkelendiğini zaten yazamam.

Milliyet Blog yazarları olarak çok güzel iki gün geçirdik, uçtuk, havuz başında mangal partisi, dalından kiraz yedik… En çok Cengiz bey’in beni havuza atlarken havada fotoğrafımı çekme sevdası yordu ama sanırım onca tekrardan sonra başardı. Artık gönderirse albümümde yerini alacak.

Birbirinden değerli dostlarla yaşadığımız paylaşım ayrılırken yerini hüzne bıraktı. Talip Bölükbaşı’na İnönü buluşmasının geleneksel olarak sürdürülmesi gerektiğini söyledik, vedalaştık.

İnönü müzesine kısa bir ziyaretten sonra ver elini Ankara diyerek yola çıktık. Bizim Adem’in kendini güvende hissedip sesli bir şekilde uyuması en azından benimde direksiyonda uyanık kalmamı sağladı.

Biliyorum, söz etmediğim dostlar var yazımda. Bir an önce yazımı bitirip yayımlanması için noktalamak istiyorum. Malum hala güvenilir olmadığımızdan kimbilir ne kadar bekleyerek yayına çıkar. Şimdi sizleri beğeneceğinizi umduğum İnönü fotoğrafları ile baş başa bırakıyorum.

24 Haziran2008. Asiyazar/Necati TÜFEKCİ Ankara.

 
Toplam blog
: 1114
: 827
Kayıt tarihi
: 28.09.06
 
 

Ankara'da yaşar, dünyalı,aynadaki görüntüsüne muhalif, vicdan hesapları yapmaktan yorgun, yaşanıl..