Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Aralık '10

 
Kategori
Blog
 

Milliyet Blog bir yıl daha kaybetti

Milliyet Blog bir yıl daha kaybetti
 

Yılbaşı kutlamalarının ağırlığı, daha çok giden yılı uğurlamaya mı, yeni yılı karşılamaya mı ayrılır, bilemiyorum. Gelen her yeni şeyin kendine özgü bir güzelliği olduğu inkâr edilemez. Sadece sipariş edilen malzemeleri marketten alıp geldiğimizde, acaba içinde sürpriz bir şey var mı diye evdekiler poşetleri şöyle bir gözden geçirirler… Gelen misafirlerin bile, gayri ihtiyari ellerine bakmaktan kendimizi alamayız.

Bu bağlamda anlaşılan o ki, yılbaşı heyecanını bize yaşatan, yeni yılın bize neler getireceğine ilişkin meraklar ve beklentilerdir… “Gelene ağam gidene paşam” mantığıyla düşünürseniz, zaten sonuna gelinmiş bir yılın kıçına bir tekme de siz vurun gitsin.

Ama atalarımız sanki böyle bir rehavete kapılmayalım diye, “gelen gideni aratır” diye bir söz tutturmuşlar. İşin tuhafı tecrübeyle sabittir ki, çoğu zaman da böyle olur. Elbette yaşı bu deneyimleri geçirmeye müsait olanlar bunun farkına varırlar. Gençler için bu, pek de fazla bir değer ifade etmez.

*****

İnsanın hayattan beklentileri olması normal. Bunları bir plan dahilinde gerçekleştirmeye çalışması da şart. Bunun için yapılması gerekenleri, belli zamanlara yaymak en akıllıca iştir. Sonra nelerin yapılıp nelerin yapılamadığını tespit etmek, tabi bu arada niçin yapılamadığını da irdeleyip, yeni çizilecek planlara ışık tutmak, işin en doğrusudur.

Bu meyanda yeni yıl beklentilerinden önce, eski yılın muhasebesini yapmak gerektiğini düşünüyorum. Geçen yılın en önemli olayları nelerdi, onlara karşı nasıl tedbirler aldım, nasıl geçiştirdim, beklediğim gibi halledebildim mi, beklenmeyen şeylerle karşılaştım mı vs.

Blog idaresi, yeni tartışma konusu olarak “2010’da sizi en çok etkileyen olay ne oldu?” sorusunu seçmiş. Vakit bulabilirsem bu konudaki düşüncelerimi de yazmak istiyorum.

Ancak ondan önce ben, geçtiğimiz yıl beni çok etkileyen özel bir olaydan bahsedeceğim. Özel dediysem kişisel hayatımla ilgili bir şey değil. Blog’da beni etkileyen bir olay… Zaten bu yazının bu köşede yayınlanmasının sebebi de bu. Yoksa bildiğiniz gibi bendeniz öyle bu köşede yazmayı çok sevenlerden biri değilim.

*****

Efendim 2006 yılının en uzun gününde başlayan Blog serüvenim, Milliyet gazetesinde yapılan o ilk ve son "blogerler toplantısı"yla farklı bir heyecana büründü. Yaklaşık 150 kişiyle orada karşılaşma ve tanışma fırsatı buldum. O zaman zaten toplam 7-8 yüz kişiydik.

Sonraki günlerde bir bayram arefesi, bu arkadaşlara tebrik mesajı göndermek istedim. Çoğuyla bir daha karşılaşmamış olsam da, şahsen tanıştığım bu birbirinden değişik insanlara böyle bir jest yapmanın samimi ve sıcak bir hava oluşturacağını düşündüm.

Bu toplantıya gelmek istediği halde çeşitli mazeretleri sebebiyle gelemeyen, özellikle de İstanbul’dan uzak yerlerde yaşadığı için bu fırsatı bulamayan pek çok arkadaşımızın, hasret dolu sitemkâr sözlerini hatırlayınca, “neden blog yazarı herkese mesaj atmayayım” diye bir soru sordum kendime. O gün bugün, bayramlarda ve yılbaşında, bütün arkadaşlara tebrik ve kutlama yazmayı bir alışkanlık haline getirdim.

İlk zamanlar bir günde hallettiğim bu konu, zaman geçip blog yazan sayısı arttıkça beni epeyce meşgul etmeye ve zorlamaya başladı. Her seferinde zihnimi meşgul eden asıl zorluksa daha başkaydı.

Malum, bütün dünyada insanların kutladığı ve tebrikleştiği bayramlar, din kaynaklıdır. Resmî bayramlar, sadece kamu tarafından düzenlenen törenlerle kutlanır. Blog yazarlarımız arasında farklı dinlere mensup insanlar bulunabileceğine, hatta dinle uzaktan yakından ilgisi olmayan, bu arada din karşıtı tavır takınan kimseler de olabileceğine göre, acaba bu arkadaşlara bayram tebriği gönderdiğimde, yanlış bir iş yapmış olur muyum, onları üzmüş, kırmış sayılır mıyım diye çok tereddüt geçirdim.

Sonunda bayramlaşmanın, insanlar için güzel temennilerde bulunmanın, dinî baskı yapmak gibi bir tarafı olmadığı, bunun kimseye bir zarar vermeyeceği kanaatine vararak her bayram yazmaya devam ettim.

Fakat geçtiğimiz Kurban Bayramı’nda, bir arkadaşımızdan şöyle bir mesaj aldım: “Ahmet bey, sizden bayram mesajı istemiyorum. Sağlıcakla kalın.”

Buz gibi donup kaldığımı söylememe gerek yok herhalde… Yazdığım yazılarda ve yorumlarda, düşüncelerine katılmasam da, kişileri hedef alarak kırıcı olmamaya son derece özen gösteren biri olarak, neden böyle bir tepki gördüğümü merak ettim. Sonuç gerçekten üzücü ve düşündürücüydü…

*****

Benim bildiğim Milliyet Blog, aynı duyguları paylaşan insanları bir araya getirmek için kurulmuş bir dernek değildir. Milliyet Blog, belli düşünceleri savunan insanların oluşturduğu bir kulüp de değildir. Tam tersine Milliyet Blog, eli kalem tutan ve bir düşüncesi olan herkesin, fikirlerini özgürce savunabileceği, demokratik bir platformdur.

Düşünce, zihinde tasarlanan şey, bir şey hakkında düşünülerek elde edilen sonuç demektir ve bu şekilde elde edildiği sürece kutsaldır, dokunulmazdır. İster katılırsınız, ister katılmazsınız ama, saygı duyarsınız. Bu durumda siz de saygı görürsünüz.

Peşin hükümler, başkalarından duyularak ezberlenen klişe deyimler, bir düşünce niteliği taşımaz. Hele kızgınlık ifade eden, hakaret içeren tehditkâr sözler, kendini fikren savunmaktan âciz kişilerin başvurduğu en ilkel yöntemdir.

Kendisi gibi düşünmeyenlere hayat hakkı tanımayan bir zihniyetin, -her ne kadar bu kabalık “çağdaşlık” adına yapılsa da- modern dünyada yeri yoktur.

Ülkemizin karşı karşıya bulunduğu çok ciddi problemleri her gün hep birlikte yaşarken, bazı umursamaz insanların kahve köşelerinde, içki sofralarında, “ne olacak bu memleketin hali” havasıyla masaya yatırdığı gibi, meseleleri gayri ciddi biçimde ele almak, dalga geçmek, belli kültür seviyesindeki aydın insanların işi değildir.

Milliyet Blog’da bu manada, bugüne kadar çözüme yönelik bir fikir üretilememiş olmasını ben esefle karşılıyorum. Bu kadar insanın bir araya gelip yüzlerce, binlerce blog yazmasından elde edilen sonuç nedir diye sorulduğunda, herhalde hiçbirimizin doğru dürüst verilecek bir cevabı yok.

İncir çekirdeği doldurmayacak meselelerden dolayı birbirimizi incitirsek, düşüncelere fikirle karşı çıkmak yerine kızmayı, küsmeyi, defterden silmeyi, yok saymayı, adam yerine koymamayı seçersek, kendi egomuzu tatmin etmekten, nefsimizi okşamaktan öteye bir iş yapmış olmayız.

2011 yılının Milliyet Blog için çok daha anlamlı, faydalı, önemli, gerekli ve yerinde yazılara, kararlara, tartışmalara, gelişmelere sahne olmasını, hayatımıza, geleceğimize, ülkemize ışık tutmasını bütün kalbimle dileyerek, bütün camiamız mensuplarının yeni yıllarını içtenlikle kutluyorum.

Selam ve saygılarımla….

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..