Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Haziran '07

 
Kategori
Blog
 

Milliyet Blog'dan yazar çıkmaz!

Milliyet Blog'dan yazar çıkmaz!
 

Kim ne derse desin Milliyet Blog’dan yazar çıkmaz. Yok falanca iyi yazıyormuş, yok filanca döktürüyormuş da, artık bunların kitap yazması gerekiyormuş da... Geç abicim, ablacım bunları bi kalem. Bizden balıkçı, aşçı, gezgin, elektronikçi, gayrımenkul aracısı, doktor, avukat, hakim, öğretmen, işçi, gazeteci, haritacı, çinici, mozaikçi, şehir plancısı, turizmci, çevirmen, akademisyen falan filan falan filan her şey çıkabilir ama yazar çıkmaz.

Peki neden çıkmaz?

Nedeni basit: Bi kere bu yazar denen insan çeşidi, yalnız yaşar, yalnız avlanır, yalnız yer. Kendini toplumdan, ama herşeyden önce de öteki yazarlardan soyutlar. Herkesten kaçar, insan içine çıkmaz. Zamanının yarısını yazmakla geriye kalan yarısını da öteki yazarları kıskanmakla geçirir. Masa başında, elinde kalem ya da klavye binbir türlü hinlik cinlik düşünüp kağıda ya da ekrana döker. Sır vermez, sır toplar. Tekinsiz adamdır, kusursuz cinayet planı yapar. Toplumun yerleşik değerlerini ti’ye alır. Herkesten yoğun sever, herkesten çok aldatır. İnsanla konuşmaz, çiçekle böcekle, en çok da evinin tavanları ve duvarlarıyla diyalog kurar. Sapar, sapıtır, sapıkların, manyakların, şizofrenlerin kimliğine bürünür. Bütün bunlar onu sevimsiz, uyumsuz, geçimsiz bir insan yapıp çıkar. Ama biz de onu bütün bu uyumsuz, sevimsiz, muhalif kimliklere bürünerek ortaya çıkarabildiği şok edici ürünleri yüzünden severiz biraz.

Ama biz Milliyet Blog’da yazanlar öyle miyiz? Hiç değil. Biz yalnızlığı seçen yazarların aksine her fırsatta birbirimizi bulmak, buluşmak, görüşmek için can atıyoruz. Yorumlarla, mesajlarla, bloglarla, msn’le, telefonla haberleşmek yetmiyor, ikide bir yok Milliyet binasıymış, yok Taksim meydanıymış, yok Eymir’miş koşa koşa gidiyoruz! Kıskançlık desen hakgetire. Kimse kimseyi kıskanmıyor. Biraz “tık” meselesinde kılıçlar kınından sıyrılır gibi oluyor ama daha kabzayı tam kavramadan tekrar yerine sokuluyor. Muhalefet yok, en sert muhalifler bile biraraya geldiği zaman birbirine karşı nezaketten kırılıyor!

Kimse kimseden kaçmıyor. Mesela bu Pazartesi Antalya’dan bir blogcu arkadaş arıyor: “Celo, ben İstanbul’dayım, hem de senin işyerinin hemen yakınında!” diyor. Onu kıskanmam için çok neden var. Bir kere hem benden çok iyi yazıyor hem benden çok kitap okuyor hem de benden çok konuşuyor. Blogdaki okunma ortalaması da benden hayli yüksek. Bu durumda benim onunla görüşmemem ve o hazır deplasmana çıkmışken benim birkaç blog girip onu yakalamaya çalışmam lazım. Aslında bahane de hazır, “.... cığım, şu anda çok uzaktayım, ben Eymir’i çok sevdim ve burada kalmaya karar verdim. Bir dahaki İstanbul’a gelişinde önceden haber ver de orda olayım” diyebilirim. Ama ben ne yapıyorum? Kulaklarıma inanamaz vaziyette sevinçten havalara uçup, “Nerdesin? Hemen gel? Ya da dur, yerini söyle ben gelip alayım” diye cevap veriyorum. Buluşuyoruz, sanki hayatlarında ilk kez karşılaşan rakip iki yazar değil de kırk yıllık iki dost uzun bir ayrılıktan sonra birbirine yeniden kavuşmuş gibi sarılıyoruz. Ondan sonraki saatlerin de nasıl geçtiğini anlamıyoruz. Birbirimizi kanlı canlı gördüğümüze inanamayıp ikide bir soruyoruz, “bu sen misin?” diye. Dediğine göre, bir gün önce de kendi memleketinde bir başka blogcuyla aynı sahneleri yaşamış.

Düşmanlık yok, gerilim yok, hasetlik yok. Tam aksine dertleşmek var, paylaşmak var. Geçen hafta Eymir buluşmasında da aynı durum vardı. Herkes iyi anlaşıyor, herkes birbirine görmekten mutlu. E, biz hangi motivasyonla yazacağız şimdi?

Sevgili arkadaşlar, işe biraz esprili yanından yaklaştım. Elbette iyi yazar olmak için ille de uçlarda yaşamak şart değil. Zaten sanırım biz burdakilerin öyle bir iddiası da yok. İsteyen olsun ama yazar olmak için "yazar" olmayı boşverin, "yaşar" olalım yeter.

Milliyet Blog’a tam on bir ay önce başlamışım. Çok değil, daha bir yıl önce kimsenin kimseden haberi bile yoktu, ama bugün büyük bir topluluğun parçasıyız. Her toplulukta olduğu gibi burada da birbirini seven, çok seven, aşırı seven de var, hiç sevmeyen de... Fikirleri birbirini tamamlayan da var uyuşmayan da... Birbirinin resimlerine uyuz olan da var birbirini resimlerinden seven de... Kısaca her düzey, biçim ve yakınlık derecesinde arkadaşlık, dostluk mevcut burada.

Bir yıl önce dört kardeşim, iki elin parmaklarının sayısını birazcık aşan sayıda arkadaşım vardı. Bugün sayısını bile tam belirleyemeyeceğim kadar çok kardeşim, arkadaşım, dostum var. İki gün ortalarda görünmesem merak edip arayan, özleyen, derdini anlatan, sorunlarımı dinleyen, görüşmek isteyen arkadaşlarım, dostlarım... Türkiye’nin her tarafında, kendi memleketimde, üzerinde yaşayan tek Türk’ün bir Milliyet Blog yazarı olduğu dünyanın öbür ucundaki bir ülkede, Avrupa’da, şurada burada, en akla gelmeyecek yerlerde dostlarım... İyi ki Milliyet böyle bir platform düşünmüş, iyi ki burada buluşabilmişiz. Geride epey deneyim, anı, öykü, acı, hüzün, sevinç, mutluluk bıraktık.

Şimdilik bir haftalığına ara verip izne çıkıyorum. Belki yine arada girer bir şeyler çiziktiririm. Tekrar buluşuncaya kadar hoşça kalın.

http://www.ellenspencerprints.com/sitebuildercontent/sitebuilderpictures/friendship.jpg
 
Toplam blog
: 431
: 3853
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

Anahtar kelimeler: Antep, İstanbul, Haziran, İkizler, Beşiktaş, MÜ İletişim Fakültesi, Gazetecilik. ..