Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Haziran '07

 
Kategori
Blog
 

Milliyet Blog Tanrısı

Milliyet Blog Tanrısı
 

Yaratıcıya veya bir yaşam ortamı kurana "Tanrı" ismini vermek konusunda bir inanç varsa insanoğlunda, Milliyet Blogu fikir bazında geliştirenlere ve teknik baz da hayata geçirenlere "Tanrı" demek çokta yanlış olmaz. Daha önce olmayan bir sosyal ortamı, ilişki ağını var eden bir fikir veya proje var ortalıkta.

Ve bizler kendi dilimizde bu tip projelere "yaratıcı fikir" adını veririz. (Gerçi benim işyerimde kaleme aldığım tüm metinlerdeki "yaratmak" fiilinin veya "yaratıcı" sıfatlarının üzerini çizen kişiler var ama tüm bu çabalar koca bir okyanusundan kürek ile su almaya benziyor) Bir şeyleri yaratmanın, var etmenin, kutsal ruhtan nasiplenilen bir yetenek olduğunu düşünürüz. Bu tip projelerin, fikirlerin oluşması içinde ilham bekleriz, periler aracılığı ile. Yaratıcılıkta, organik yapının dışında işleyen bir mekanizmanın varlığına, farklı bir dünyanın kendine has kimyasına inanırız.

Yani kısacası, yaratmakta tanrısal bir yan görürüz. Zamanın bir noktasından öncesinde olmayan, ama bir fikirle bir andan sonra oluşan değerleri var edenin, tanrısal bir kudrete sahip olduğunu düşünürüz.

Milliyet Blog ortamının yaratıcı bir proje olduğu konusunda hem fikiriz zannedersem. Yalnız MB editörlerini, yani bu sisteminin devamlılığını sağlayan kişileri tanrılaştıran tek şey, bu yaratıcı sıfatları değil. Tanrıların bir özelliği daha vardır o da, ulaşılamaz olmalarıdır. Tanrıyı ancak hislerinizle algılayabilirsiniz. Eğer özel bir temsilci filan değilseniz, tanrı ile duyu organlarınızla temas kurmazsınız. Var olduğunu bilirsiniz, hissedersiniz, inanırsınız. Sırf bir sistemin kendi kendine çalışması bile, sizin bir tanrının varlığına olan inancınızı körükler. Koşulsuz bir bağlanmanın içine girersiniz.

İşte benimde, Milliyet Blog editörleri ile kurduğum ilişkide bu düzeydedir. Kendileri ile temas etmişliğim yoktur. Yani, hani dua etmek misali, zaman zaman e-posta aracılığı ile dertlerimi, sorunlarımı, beklentilerimi ilettiğim ve derman, çare ve çözüm beklediğim bir iletişim şeklim oluyor ama bu iletişim şekli tüm tanrılarla iletişimde olduğu gibi tek taraflı oluyor.

Bir kaç kez, bazı blog yazarı arkadaşların yazısında, Milliyet Blog imzası ile yapılmış yorumlar görmüştüm. Anlaşılan içeriden, yani doğrudan kulun kalp sesine yönelik bir diyalogtan çok, herkesin ortasında ayan beyan bir iletişim tarzı seçilmişti ve bu tercih oldukça hoşuma gitmişti. Tanrıyı aramızda dolaşırken hissetmek güzeldi. Bazı arkadaşların yazılarında da, tanrı ile oldukça sıkı fıkı ilişki içinde olduklarını okuyordum. Her sorduklarına büyük bir samimiyetle cevap alabildiklerini yazıyorlardı. Gerçi bu yazar arkadaşların ne kadar yalancı peygamber olup olmadıklarını bilemem. Ama ben doğru söylediklerine kanaat getirdim. Bazı arkadaşlarımız iddialarını daha da öteye taşıyıp, tanrının kendilerine "güven" duyduğunu gösteren, özel ünvanlar bahşettiklerini söylediler. Sir (okunuşu=sör) ilan edilmişlerdi. Anlaşılan kulaklarına, kendilerine cennetin vaad edildiği fısıldanmıştı. Bu ayrıcalıklarını diğer kullarla paylaşmaktan çekinmediler.

Tanrı elbette kullarına eşit davranmak davranmak zorunda değildir. O kime ne vereceğini, kimden ne esirgeyeceğini bilir. Hikmetinden sual olunmaz. Kimini zengin eder, kimini fakir, kimi doğuştan şanslıdır, kimi ölene kadar sürünerek yaşamını sürdürür.

Biliyorum tanrısı ile kulu arasındaki ilişkiler doğrusal değildir. Dolaylıdır. Tanrı doğrudan kulunun kulağını çekmez, eline hemen bir ödül tutuşturmaz. Süreçten ders almasını veya nasiplenmesini bekler. Ceza zannettiğiniz şey bir ödüle, ödül zannettiğiniz şey cezaya dönüşür zamanla. Çektiğiniz çile size keyif, çektiğiniz sefa size keder olarak dönebilir her zaman.

Tanrının en büyük eğitim aracı zamanın kendisidir, her yıl, ay, gün ve saniye, sizi kemale götüren bir süreçtir. Ve tanrı eylemlerinden çok eylemsizliği ile sizi eğitir, zamanın değirmeninde öğütür.

Eğer ki, sevgili editörlerim, beni bu anlamda bir sınava tabi tutuyorsanız elbette size teşekkür etmem gerekecek ve kâmil bir insana dönüştüğümde sizleri takdirle anacağımdan kuşkunuz olmasın.

Saygılarımla, sürç-i lisan etti isem affola,

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..